Bu nedenle ısrarla ehliyet almayanlar ve araba kullanmayı reddedenler, yan koltukta oturmanın hazzının dezavantajlarından daha büyük olduğunu çok iyi bilirler. Bu dezavantajlara da, avantajlara da şöyle bir hep birlikte bakalım...
Özellikle İstanbul gibi metropollerde yaşıyorsanız ehliyet ve araba ikilisi tam bir baş belasıdır.
Amaaan derdi bize mi kaldı, biz akbilimizi fullleriz yeter.
Direksiyon başına geçme gibi bir kaygı taşımazsınız.
Kimse de bunun için size afra tafra yapamaz.
Caddeleri izler, başka arabalara laf atar, dans bile edersiniz.
Canınız hiiiç sıkılmaz.
Vicdanın rahat, yayıl yayılabildiğin kadar.
Umarız şöferiniz pislik biri değildir....
Allah böyle sürücülerle karşılaştırmasın kimseyi :(
Yani sizi ilgilendirmiyor sonuçta. Direksiyon başındakiler düşünsün.
Düşman başına ya...
Gaza bassan bir dert, basmasan ayrı dert.
Radar mı takip edicen, yolu mu?
Geldi 500 TL ceza.......
Biraz acıma duygusu içerir ama boşverin siz bu hizmetin keyfiniz sürmeye bakın.
Ehliyet sınavından geçememiş de olabilir, ehliyet sınavına hiç girmemiş de olabilir; her şekilde dalga malzemesi yapılır illa ki. :(
Bu iyi işe yarar, böyle tipler varsa çevrenizde topukları kıça vura vura uzaklaşın bu insanlardan.
Seven sizi ehliyetsiz de sevsin... onedio.com
ASTRONOTLAR
Dallas'taki NASA uzay üssünde, üs komutanı, George ve Bob adındaki astronotları yanına çağırıp, ertesi gün çıkacakları Mars yolculuğu hakkında son talimatları verir.
Bu zor yolculuğun öncesinde uyumak üzere evlerine gitmelerini söyler.
Her iki astronot da, talimata uyup evlerine giderler. George tam uyumak üzereyken telefon gelir. Arayan Bob'dur.
"Alo, George. Ben Bob. Uyudun mu?" "Henüz değil." "Ben çok heyecanlıyım. Uyku tutmadı.
Sana da uyarsa, benimle birlikte içmeye ne dersin? Uzun süre içki içemeyeceğiz..." "Ok." Bir saat sonra George ve Bob buluşurlar, bir bara girip içki söylerler. Barmen tam içkiyi verirken ikisine de dikkatlice bakar.
"Hey men. Sizi tanıdım. Yarın Mars'a gidecek astronotlarsınız. Size içki verdiğim ortaya çikarsa bir daha Dallas'ta ekmek yiyemem ben. Kusura bakmayın." George ve Bob barmenle tartışmalarına rağmen o barda içki içemezler. Başka barlarda şanslarını denerler.
Ama TV programlarını sürekli izleyen barmenler onları her seferinde tanırlar ve içki vermeyi reddederler. Marketler de kapalıdır.
Tam eve dönmeye karar verdiklerinde Bob'un aklına bir fikir gelir.
"Yahu George'cuğum. Bizim uzay roketine koydukları yakıtın kokusunu hatırlıyor musun? Aynı viski gibiydi. İstiyorsan ondan içelim." Birlikte uzay üssüne girerler. Kontrol etmek bahanesiyle yakıt tankının yanına gelirler. Kimse şüphelenmez. Onlara güvenmeyip de kime güveneceklerdir ki zaten? Ertesi sabah füzeye binecek olanlar onlardır.
George ve Bob yakıt tankından aldıkları yakıttan birer kadeh içerler; sonra da evlerine giderler. George tam uyumak üzereyken telefon çalar. Arayan yine Bob'dur.
"Alo George. Yine ben. Rahatsız ettim ama kusura bakma. Sana birsey sormak istiyorum. Karnın ağrıyor mu?" "Evet Bob. Hem de çok!" "Peki. O zaman sakın gaz çıkarayım deme." "Neden??" "Ben seni Tokyo'dan arıyorum!!"
METİN TEKİN'İN ANISI
80'li yılların sonların bir Beşiktaş-Boluspor maçı sırasında hakem Beşiktaş'ın net 2 golünü vermez.Boluspora havadan bir penaltı verir.
Maç çığrından çıkmıştır. Beşiktaşlılar neredeyse sahayı terketmeyi düşünürler.
Boluspor 2. golü de atar.
Metin Tekin santrayı yapmaz bekler.
Hakem düdüğü bir daha çalar, ama Metin hala topa dokunmaz.
-Hakem, "Metin neden başlamıyosun, bak kart çıkartırım" der.
-Metin cevap verir: "hocam sahanıza geçin de başlayalım"
AlkışlıYorum
Patronunu yolcu ederken "Hoşçakal" ile "Hoşgeldin" arasında kalıp, sonuçta "Hoşt!" diyen biri olarak magmaya bir uğrasam iyi olur kanımca. Bakalım orada beni hangi söz ile karşılayıp uğurlayacaklar.