"Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu"nu hepiniz duymuşsunuzdur. Kanunun amacı, adında da anlaşılacağı gibi edebiyattan müziğe, güzel sanatlardan sinemaya kadar eser sahibinin haklarını korumak.
Batı'dan uyarlanarak Türk hukuk sistemine giren bu yasa, 70 yılı aşkın süredir eser sahiplerinin haklarını korumaya çalışıyor. Ancak bu yasalar, yapay zekanın son 3 yıldır artarak süren başdöndürücü yükselişini karşısında çaresiz kaldı.
Bunun birkaç nedeni var…
YAPAY ZEKA İÇERİKLERİ ESER KABUL EDİLMİYOR
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu "Sahibinin hususiyetini taşıyan" şeklinde başlar. Yani burada "kişisel özgünlük" temel bir şarttır. Ancak yapay zekâ sistemleri, içerik üretirken bir bireyin yaratıcı iradesine ya da estetik değerlerine dayanmaz. Milyonlarca insanın eserinden "öğrenen" bir modelin çıktısı, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun tanımına göre eser bile sayılmaz. Fakat bu içerikler ticari olarak kullanılmakta, yayımlanmakta ve hatta bazı durumlarda insan eliyle yazılmış eserlerle rekabete girmektedir.
Bu noktada temel bir çelişki ortaya çıkar: Yapay zekâ eser üreticisi olarak tanınmadığı gibi, ürettiği içeriğin kaynaklarını sömürmesi de maalesef cezalandırılamıyor.
KANUN BU AYIRIMI NASIL YAPACAK?
Yapay zeka modelleri eğitilmek için devasa miktarda veri tarar: Kitaplar, gazeteler, dijital sanat eserleri, müzikler, akademik makaleler… Bu verilerin çoğu telif koruması altındadır.
Ancak Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda "eğitim amacıyla kullanım" veya "veri madenciliği" gibi modern kavramlara dair bir tanım yoktur. Bu nedenle, bir yapay zekâ modelinin bir romandan binlerce pasaj okuması ve sonra onun dilini taklit etmesi, şu anki mevzuata göre doğrudan bir hak ihlali sayılmamaktadır. Çünkü bu kullanım açıkça yasalarda tanımlı değildir.
Örneğin, birçok yapay zeka uygulamasında sistemler, sanatçıların işlerini izinsiz tarayıp onların stilinde yeni görüntüler üretmektedir. Ancak bu veri tarama aşaması denetlenemediği gibi, hak sahiplerine ne bildirim yapılmakta, ne de telif ücreti ödenmektedir.
ESERİN GERÇEK SAHİBİ KİM?
Yapay zekanın ürettiği içeriklerde en büyük sorunlardan biri de mülkiyet belirsizliğidir. Mesela kullanıcı mı hak sahibidir? Ya da yapay zekayı geliştiren şirket mi? Bitmedi. Eğitim verisi olarak kullanılan orijinal içeriklerin sahipleri mi? Yoksa hiçbiri mi?
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu sadece gerçek veya tüzel kişilerin eser sahibi olabileceğini varsayar. Bir yapay zekânın üretimine ilişkin hak sahipliği konusunu düzenlemez. Bu ise hem emek sahibi sanatçıların haklarını gasbeden, hem de hukuk dışı ticari kullanımı teşvik eden bir boşluk doğurur.
KANUNDA YAPAY ZEKAYA TEK ATIF YOK
Yapay zekâ sistemleri telifli bir şiiri, şarkı sözünü, kitabı ya da çizimi alıp benzerini ya da türetilmişini üretebilir. Bu durumda eser sahibinin çoğaltma ve işleme hakkı delinir. Ancak bu kopyalama, birebir kopya olmadığı, "yeniden üretilmiş" ya da "stil taklidi" olduğu gerekçesiyle yargı denetimi dışında kalabilir.
Oysa Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, bir eserin işlenmesi ya da yeniden üretimi için açık rıza şartı getirmektedir. Ancak yapay zekâ üretimlerinde bu rıza süreci işletilmediğinden, eser sahipleri sistematik biçimde ihlal edilmektedir.
Türkiye'de yasal değişiklikler uzun yıllara yayılırken, yapay zekâ teknolojileri haftalık güncellemelerle gelişiyor. OpenAI, Google, Meta ve diğer küresel devler yeni modelleri süratle piyasaya sürerken; Türkiye'deki yasalar yapay zekaya dair tek bir madde bile içermemektedir.
TEKNOLOJİ, TELİF HAKLARINI SÖMÜRÜYOR
Yapay zekâ çağında telif hukukunun üç temel fonksiyonu vardır:
Sanatçıyı korumak Üretimi teşvik etmek Emeğin sömürülmesini önlemek Fakat mevcut kanunlar şu an bu üç işlevi de yerine getirmekte zorlanıyor. Mevzuatın güncellenmesi, özellikle:
Yapay zekânın telifli verileri nasıl kullanabileceği, Ürettiği içeriğin nasıl tescil edileceği, Hak sahiplerinin nasıl korunacağı gibi alanlarda net hükümlerle düzenlenmelidir.
Aksi halde Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, sadece insan üretimine dair nostaljik bir metin olarak kalacak; yaratıcı emeği koruma işlevini kaybedecektir.