Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Tarihi 25 Temmuz 2018

Almanya’da Asimilasyondan Hakarete Geçiş

ALMANYA yıllardır sözüm ona bir entegrasyon politikası uyguluyor.
Bence kim ne derse desin asıl amacı asimilasyon olan bir politika. Öyle eğip bükmeye veya yumuşatmaya hiç gerek yok. Alman devleti ve toplumu simetriyi bozduğunu düşündüğü tüm unsurları kendine benzetmek istiyor.
Bunun adına entegrasyon diyorlar.
Toplumun içindeki bazı gruplar toplumla bütünleşmiyormuş ve sanki Alman devleti bu grupları içselleştirmek istiyormuş gibi kullanılıyor. Hâlbuki bildiğiniz "ya sev ya terk et" yaklaşımı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan "asimilasyon bir insanlık suçudur" dediği günden bu yana Almanlar tedirgin. Bu tarihten itibaren Erdoğan düşmanlığı Almanya'da tavan yaptı.
Aynı sırada Türklere yönelik baskı da artış gösterdi.
Soruyoruz ya bazen "nedir bu Almanların Türkiye'yle ve Erdoğan'la derdi" diye. İşte tam bu. Dört milyonluk bir Türk nüfus ne yaptılarsa kimliğini ve değerlerini kaybetmedi.
Hatta gün geçtikçe güçleniyor ve aslında güçlendikçe kendini daha da keşfeder hale geliyor. Yıllar önce ilk kuşak gittiğinde ne maddi ne de sosyal sermeyesi vardı. Bugün dördüncü hatta beşinci kuşaklar üretiyor, kazanıyor ve varlığını hissettiriyor.
Maalesef 2000li yıllara kadar Türkiye Cumhuriyeti devleti de onlara sahip çıkmamıştı. Gurbetçiler çoğunlukla ülkenin döviz açığını kapatan insanlar olarak görülüyordu.
Türkiye onlara arka çıkmak yerine onlardan döviz akışı beklerdi. Ama bugün durum değişti. Türkiye artık güçlü bir devlet. Oradakilerin haklarını soracak ve soruşturacak yeteneğe sahip.
Eskiden Almanya'daki Türkler de zayıftı. Ancak cami dernekleri etrafında örgütlenebiliyor, sivil toplumda veya siyasette varlık gösteremiyordu.
Bugün siyaset alanında hala ciddi bir eksiklik var ancak özellikle sivil toplum alanında artık birbirinden bağımsız ve habersiz cami örgütlerinin yerini tüm Almanya ve hatta tüm Avrupa çapında örgütlenebilen ve faaliyet gösterebilen sivil toplum kuruluşları aldı. Bu bile Almanya'yı çileden çıkarmaya yetti.
Fakat maalesef Türkler hala siyaseten çok zayıf. Alman siyasetinde gerçek anlamda temsilcileri yok denebilir. Türk kökenli olarak bilinen Cem Özdemir gibi siyasetçiler ise aslında Türk düşmanı olarak işlev görüyor. Bugün Alman meclisinde dört milyon Türk'ün en az üç milyonu temsil edilmiyor. Bu nasıl demokrasi diye sorduğunuzda, Almanlar "katılım için resmi bir engel yok" diyorlar.
Formel (resmi) demokrasi dediğiniz tam budur. Engel yokmuş gibi görünür ama aslında toplumsal ve siyasal filtre mekanizmaları sayesinde milletin siyasete katılımı hep engellenir.
Bugün Almanya'da veya ona benzer diğer Kuzey Avrupa ülkelerinde siyasetle uğraşmış üç beş kişiyle konuşursanız siyaseten nasıl dışlandıklarını hemen anlarsınız.
Tehditle siyaseti bıraktırılan ve partisinden kovulan bir sürü insana rastlarsınız.
Ama bunlar da zamanla aşılacak.
Ve işte Almanlar bu nedenle telaşlı.
Türk toplumunun artan toplumsal sermayesi ve Türk devletinin onlara olan desteği çok korkutuyor. Bunca yıldır aşağıladıkları bunca yıldır görmezden geldikleri bunca yıldır umursamadıkları devasa bir kitlenin bugün farkına vardılar. Meseleyi ciddiyetle ele almak yerine hakaret ve küfürle çözebileceklerini düşünüyorlar.
Daha iyi bir planları da yok. Türkleri sindirmeye çalışıyorlar.
Mesut Özil olayı bunun iyi bir örneğidir. Ancak son olmayacak.
Mesut Özil gayet uygun bir dille meydan okudu. Entegrasyon siyasetinin içi boş olduğunu gösterdi.
Bunca zamandır inşa edilen dil ve siyaset tüm çıplaklığıyla deşifre oldu.
Artık Alman devleti ve toplumunun Türkler üzerinde şimdiye kadar varsa bile bundan böyle hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır.