Tarihi 15 Eylül 2011

Olmaz, yetmez, bu iş bitmez

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, bir süredir "Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Taslağı" üzerinde çalışıyor. Yeni bazı tedbirleri hayata geçirmek için çırpınıyor...
Çeşitli çevrelerden de bu çalışmalara destek açıklamaları geliyor.
Moralleri bozmak istemiyorum, ama şimdiden söyleyeyim...
Olmaz, yetmez, sadece adli ve polisiye tedbirlerle aile içi şiddet bitmez. Bu iş devam eder gider.
Çünkü...
Şiddet denilen bu olayın kültürel, sosyal ve psikolojik boyutları da var. Bence asıl onlar önemli!
***

Üstelik, yasalarda düzenlemeler yapılacaksa, işe önce aile kurumunu düzenleyen Medeni Kanun'dan başlamak lazım.
Bizde, aile mahkemeleri hâkimleri, "aile kurumunu koruyoruz" derken, son derece garip kararlar alıyorlar. Adam boşanma davası açıyor. Kadın ayrılmak istemiyor. Yargılama sırasında kocanın ağır kusurlu olduğu, eşine kötü muamele yaptığı anlaşılıyor. Mahkeme hâkimi de karar veriyor:
- Davacı kocanın ağır kusurlu olduğu belirlendiğinden açtığı boşanma davasının reddine...
Mahkeme kararı ile bir savaş ortamı yaratılıyor!
Bir başka davada kadın boşanma davası açıyor. Kocasının bir yıl önce kendisine şiddet uyguladığını söylüyor.
Hâkim, "olmaz" diyor:
- Sen buna rağmen birlikte yaşamaya devam etmişsin. Kocanı affetmiş sayılırsın. Ben bu durumda boşanma kararı veremem.
Yine dava reddediliyor.
Türkiye'de mahkemeler, "Ben onunla yaşayamam" diyen insanları zorla evliliğe mahkûm ediyor. Yargıtay bu yönde içtihatlar üretiyor.
Bu durum da şiddeti tetikliyor!
***

Bizde erkek çocukların yetiştirilme tarzı da son derece garip. Anneler sürekli olarak "Sen erkeksin" diyor:
- Erkek gibi davranman lazım.
Eve gelin geliyor. Kaynana kendisinin de bir kadın olduğunu unutup oğluna sürekli telkinde bulunuyor:
- Karına çok fazla yüz verme. İpleri eline almasın. Sen erkek olarak ağırlığını koymalısın!
Erkek de geleneksel usullerle ağırlığını koyuyor! Basıyor dayağı.
Dayak yiyen gelin acıdan inliyor. Kendisi de bir kadın olan kayınvalide ise, "dayakçı" oğlunun sırtını sıvazlıyor:
- Benim aslan oğlum!
Gelin, şiddetten kaçıp baba evine sığınacak oluyor. Yine olmuyor. Bu defa kendi ailesi karşısına dikiliyor:
- Bu evden çıktın, artık geri dönemezsin. Sabret düzelir. Sakın ola yuvanı dağıtma. Git evine otur.
Bütün bunların üstüne sayıları az da olsa "kocamdır döver" diyen kadınları ekleyin:
- Ben kocamı seviyorum. Siz de kim oluyorsunuz? Size bizim aramıza girme hakkını kim verdi?
Ardından da aile içi şiddeti polisiye tedbirler alarak önlemeye çalışın.
Mümkün mü bu? Tabi ki değil.
***

En önemli noktaya gelince...
Türkiye'deki problemin büyük bölümü de psikolojik.
Bizim toplumumuz, ortalıkta gezen ruh sağlığı bozuk insanlarla dolu.
Siz ne yaparsanız yapın, hangi tedbiri alırsanız alın.
İsterseniz şiddete uğrayan aile ferdinin başına koruma olarak Amerikan Ordusu'nu koyun. Eğer karşı tarafı tedavi edemezseniz, sonuç kaçınılmaz. Bu evlilik ya hastanede, ya kabristanda biter.
Aile içi şiddeti önlemek mi istiyorsunuz?
Başarılı olmak için işin kültürel, soysal ve psikolojik boyutlarını da dikkate almak zorundasınız.