Tarihi 28 Temmuz 2010

Neler oluyor böyle?

Uzun süre polise ve askere "taş atan" çocukları konuştuk. Onlara haksızlık edildiğinden söz ettik. Siyasi partilerimiz bir araya geldiler. Bir düzenleme yapıp, cezaevlerinden çıkmalarını sağladılar.
Onlar da birer birer tahliye olmaya başladı...
Dün gazetelerde haberler vardı.
80 çocuğun Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan değişiklik kapsamında dışarı çıktıkları belirtiliyordu. En önemlisi de bu çocukların basına yaptığı açıklamalardı:
A.B., "Cezaevi güzeldi, pişman değilim" diyordu.
V.B. de pişman olmadığını söylüyordu.
Bu açıklamalar ne anlama geliyor?
Pişman olmadıklarına göre, belli ki ilk fırsatta yine askere ve polise taş atacaklar.
Hatta, belki de daha ileri gidecekler. Ellerine Molotof Kokteyllerini alacaklar. İnsanların yoğun olduğu yerlere atacaklar.
Peki, o zaman ne yapacağız?
Taş atan çocukları kurtardık da onların girişmeleri muhtemel eylemlerin mağdurlarını nasıl kurtaracağız?
Yarın istemediğimiz gelişmelerle karşı karşıya kalırsak, vicdanlarımızda ne cevap vereceğiz?
Demek ki...
Kaş yapalım derken, göz çıkarma tehlikesi ile karşı karşıyayız!
Demek ki...
Yangından mal kaçırırcasına, üzerinde iyice düşünmeden atılan adımlar, beklenen sonucu vermiyor! Bu tür hassas konularda adım atarken, muhtemel olumsuzlukları giderecek destek tedbirlerini de almak gerekiyor!
***

Çok farklı konuları konuşuyoruz.
Değişik gündemlerin peşinden koşuyoruz.
Ancak, bugün karşımızda duran en hayati sorun belli:
Kitleler arasındaki düşmanlıklar her geçen gün daha fazla artıyor. Toplum, giderek daha çok geriliyor. En ufak bir kıvılcım dahi istenmeyen sonuçlar veriyor.
Bunun yansımalarını sürekli olarak yaşıyoruz. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde istenmeyen ve son derece tehlikeli olaylarla karşı karşıya kalıyoruz.
Hatay ve İnegöl örnekleri ortada.
Bir yerde şehit gerilimi yaşanıyor...
Bir başka tarafta basit bir kıvılcım, cinnet haline dönüşebiliyor.
Ortaya çıkan bu tablo ise, toplumsal gerilimi daha da artırıyor. Yaşanabilecek yeni olayların alt yapısını oluşturuyor. Bir kısır döngü içinde bocalayıp duruyoruz.
Farkında mıyız acaba?..
Sıkıntı çığ gibi büyüyerek geliyor!
***

İnegöl'deki olayların ardından ortaya çıkan tabloya bakın:
Rant yüzünden bazı tartışmalar yaşanıyor.
Bunun ardından da PKK'lı olduğu iddia edilen doğu kökenli insanlara tepki gösteren bir grup, polis karakolunu basmak için harekete geçiyor.
Yetmiyor, polislere saldırılıyor.
Bu da yetmiyor, polis araçları tahrip edilip, ateşe veriliyor.
PKK'yı protesto ettiğini iddia eden insanlar, onların sürekli olarak sergilediklerini yapıyor. PKK'lı gibi davranıyor!
Güvenlik güçlerine yönelen bu saldırıların izahı yok...
Tam bir cinnet hali!
***

En önemli sıkıntımız da siyasetin zirvesindeki tartışmaların, kahvehanelere doğru yansıdığında daha da sertleşmesi!
Büyük tehlikeler taşıyan toplumdaki bu gerginliği gidermek zorundayız.
Zorundayız, ama tam tersi bir sürecin içine girdik. Yukarıda, referandum tartışmaları alevlendikçe, toplumdaki gerilim daha da artıyor. Ayrışma ve çatışma riski giderek daha da büyüyor.
Türkiye, sancılar içinde kıvranıyor.
Bizim de kaybedecek fazlaca zamanımız yok. "Eyvah" denilecek noktaya gelinmeden, bu sancıları giderecek ilacı bulmamız gerekiyor!