Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 11 Aralık 2020

Hak verilmezse alınır…

Haritaya bakıldığında her şey çok net. Akdeniz'in doğusunda Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, GKRY ve KKTC var…

Akdeniz ülkesi denilebilecek olsa da, Yunanistan'ın Akdeniz'in Doğusu ile alakası GKRY ve bir de küçücük Meis Adası'ndan ibaret. Fransa ise hariçten gazel okuyandan başkası değil.

Normalde D. Akdeniz ile ilgili meseleleri bu ülkelerin bir araya gelerek halletmeleri gerekir. Ancak bir bakıyorsunuz, Fransa ve Yunanistan başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin yanında ABD ve Rusya da konuya müdahil olmaya çalışıyor.

Doğu Akdeniz'deki doğal gaz rezervleri ile ilgili olarak 3.5 trilyon metreküpten başlayıp, 10 trilyon, hatta daha fazla olduğuna dair çeşitli bilimsel hesaplamalar mevcut. Benzer araştırmalara göre bölgede 1.5 ile 3.5 milyar varil arasında da petrol var.

Bölgede varlığı anlaşılan hidrokarbon zenginliklerinin adalet ve hakkaniyet esasına uygun bir şekilde paylaşılması gerektiğini düşünen Türkiye, meselenin hak sahibi ülkeler arasında yapılacak görüşmelerle halledilebileceği kanaatinde.

Ancak bölgenin uzak komşusu Fransa, Yunanistan ve GKRY'nin hamisi pozlarında Doğu Akdeniz'deki enerji paylaşımına müdahil olma hesapları ile çok meşgul. Konu ile ilgili olarak AB ülkelerinin desteğini sağlamak için de akla hayale gelmedik provokasyonlara imza atmaktan çekinmiyor…

Fransa, Yunanistan ve GKRY, Türkiye'nin ve tabii yok saydıkları KKTC'nin bölgedeki haklarına tümüyle el koyabilmek, bu olmazsa olabildiğince azaltabilmek için uğraşıyorlar.

Bu uğurda bilinen bütün uluslararası kuralları, teamülleri, diplomasiyi yok farz eden bu ülkeler bağırıp çağırarak, tehdit ederek ya da AB ülkelerini Türkiye aleyhinde birtakım uygulamalara zorlayarak amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.

Konuya Fransız kalanlar…

İsrail, Gazze-Filistin, Mısır ve GKRY tarafından yapılan çalışmalarda onların münhasır ekonomik bölgelerinde bulunan hidrokarbon rezervlerinin bize ve KKTC'ye ait bölgelerde de varlığı, tartışmasız bir gerçek.

Türkiye, kendisinin ve KKTC'nin haklarını gerek masada ve gerekse sahada savunmak mecburiyetinde. Yaptığı da bu zaten.

Çünkü eğer gerekenleri yaparak sahip çıkmayacak olursak Doğu Akdeniz'den ne bir metreküp doğal gaz ne de bir varil petrol çıkarmamıza bile müsaade edilmeyeceğini, artık çocuklarımızın bile biliyor.

Türkiye açısından durum, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde söylediği gibi: "Biz kimsenin hakkını, hukukunu gasp etme peşinde değiliz, biz sadece haklarımızı elimizden almaya çalışan korsan zihniyete karşı dik bir duruş sergiliyoruz."

Bu hususları hatırlatmanın sebebi Fransa, Yunanistan ve GKRY ülkemizin –tabii KKTC'nin de- haklarını gasp etmeye çalışırken, muhalefet partilerimizin konuya 'Fransız' kalışlarına dikkat çekmek…

AK Parti'yi köşeye sıkıştırabilmek için pireyi deve gibi göstermekte mahir olan muhalefetin, ülkemiz ve KKTC'nin menfaatleri söz konusu iken neden suskun kaldığı önemli bir mesele…

Türkiye'nin ve KKTC'nin Doğu Akdeniz'deki zenginliklerine el koymak için çırpınıp duranlar konusunda muhalefetin ağzını bile açmaması, akla garip ihtimaller getiriyor.

Muhalefetin tepe noktalarında bulunanların şahsi emellerini müstevlilerinki ile tevhit ettikleri söylenebilir. Ülkemizi açıkça hedef alanlara karşı adeta suspus olmuş durumdalar çünkü.

Belki bize düşen, muhalefet taraftarlarına tuttukları partileri yönetenlerin neden Türkiye'nin ve KKTC'nin menfaatlerini savunmadığını sormak…

Bu arada 'Hak verilmezse alınır' gerçeğini de hatırlatırız…