Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 15 Eylül 2019

Kolay formül!..

2000'li yıllara nazaran muhteşem mesafeler aldığı tartışmasız olan ülkemizin daha ileri gidebilmesi için uğraşan kadronun karşısında, gelişmeleri görmezden gelen ve kötü bir durumda olduğumuz iddiasıyla kendilerine göre kurtuluş formülleri üreten çevreler var.

Derslerine yeteri kadar çalışmadıklarından mı, yoksa birbirlerinden kopya çektikleri için midir bilinmez, kurtuluş için formüller yumurtlayan çevrelerin teşhisleri gibi tedavileri de birbirinin aynı…

Yandık, bittik, mahvolduk, batmak üzereyiz, battık ve benzeri iddialar teşhislerinin esasını oluştururken demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, ifade ve basın özgürlüğü gibi evrensel değerler de tedavi önerilerinin ana fikri.

Sayılanlarda tam olarak ne gibi eksiklikler olduğunu söylemiyor olsalar da, eğer bu hususlarda gerekli adımlar atılırsa ortalığın güllük gülistanlık olacağına kesinlikle eminler.

Dedikleri gibi olursa, ekonomide kırılganlıklar yaşanmayacağı, komşularımız başta olmak üzere hemen bütün ülkelerle sarsılmaz dostluklarımız kurulacağı, Avrupa Birliği'nin bizi hemen tam üyeliğe davet edeceği hatta ABD'nin bölge üzerindeki heveslerinden vaz geçeceği ve benzeri pembe hayallerin gerçekleşeceğinde zerre kadar şüpheleri de yok gibi…

Bütün mesele, demokrasi başta olmak üzere eksikliği hissedildiğini ileri sürdükleri hususlardan ne anladıklarında...

Teslimiyet kokusu…

Özellikle yapılan son mahalli seçimler demokraside herhangi bir eksiklik olmadığını gösterdiğine göre, bu husustaki eksiklik iddiasının neye dayandığı belirsiz. Halkın kendi kendini yönetmesi manasına gelen demokrasiden, güya aydınlanmış birilerinin toplumu istedikleri gibi yönlendirmesini anlamıyorlarsa tabii.

İnsan hakları konusundaki aşırı hassasiyetlerinin sadece kendileri gibi düşünenleri kapsadığı bilinen çevrelerin, 'hukuk' dediklerinde anladıkları da aşağı yukarı aynı. Bu konudaki sıkıntıların halli, mahkemelerin onların istediği türden kararlar vermesi ile alakalı sadece.

İfade ve basın özgürlüğü meselesi ise tam manasıyla evlere şenlik. Dış desteğin de önemli rol oynadığı bu mevzuu ile alakalı sınırlarının alabildiğine geniş olması, meselenin önemli bir yönü. Her devletin olabilse bile, Türkiye'nin birtakım devlet sırlarının olamayacağı düşüncesi, nedense fikri sabitleri durumunda.

Devletler arasındaki münasebetlerin temelde çıkarlara dayanıyor olduğu gerçeği de, bu çevreler açısından önemsiz bir ayrıntı. Türkiye'nin kendi çıkarlarından çok başkaları için çalışması, hatta fedakarlık yapması gerektiğine inanıyorlar çünkü.

Hayal güçleri çok geniş olduğu için komşularımız ve yakın çevredeki ülkelerle olan ilişkilerin hemen düzeleceğini zannediyorlar. Suriye meselesi, öncelikli takıntıları. Ülkenin çok azına hükmedebilen rejimle iyi geçinilmesi önerebildikleri tek çare. ABD, Rusya, İran ve başka ülkeleri yok saydıkları için, biz istersek olabileceği kanaatine saplanmış durumdalar.

Daha çok Batılı ülkelerin çıkarlarını önceleyen Mısır'la iyi ilişkiler geliştirilebileceğine inanıyor olmaları, işin bir başka yönü. Ülkenin kaynaklarını birilerine peşkeş çekmek için darbe yapan ve kendilerine bile hayrı olmayanların bize faydası olabileceği, hayalden bile öte oysa…

Doğuştan muhalif olanlar ve bu işe yeni soyunanlar da, kendi ayakları üzerinde durma kararlılığına sahip olan ülkemizin varlığı yanında gelişmesini sürdürmesinin ancak kendi çabasıyla olacağını biliyorlar aslında.

İşin en dikkat çekici tarafı da, 'kolay formül' olarak ileri sürdüklerinin tamamının açıkça teslimiyet kokması…