Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 27 Şubat 2019

Zulüm ve yağmanın faturası…

28 Şubat döneminde, aslında hak etmedikleri halde sahibi olabilenlerce içleri boşaltıldığı için el konulan bankalar sebebiyle milletçe ödemek zorunda kaldığımız bedelin 50 milyar dolar olduğunu biliyoruz. Ancak, sürecin toplam maliyetinin 291 mi yoksa 350 milyar mı olduğu, tartışmalı…

Yine de, 28 Şubat'ın yıldönümü yaklaşırken, süreç içerisinde 'paradan para kazanma' meraklıları tarafından hortumlanmasına göz yumulan 291 ya da 350 milyar doları hatırlamamak olmaz.

İnsanımızın çoğunun, devletin kayıplarının aslında milletin yani bizim kayıplarımız manasına geldiğini anlamadığı düşünülür. Oysa hortumlamalar sebebiyle, klasik deyişle bizlere yönelik yol, su, elektrik, eğitim ve sağlık gibi hizmetlerde oluşan eksiklikleri hep beraber yaşayarak, o faturayı beraberce ödemek zorunda kaldık…

Bir yandan 28 Şubat sürecinin faturalarını ödemeye çalışırken, bir andan ülke olarak karşı karşıya kaldığımız Gezi kalkışması, 17/25 emniyet/yargı darbe girişimi, 15 Temmuz ve değişik ekonomik saldırıların ekonomimize maliyetleri için sorulacak temel soru ise galiba şöyle: 'Bunlar olmasaydı, bugün ülke olarak ne durumda olurduk?'

Hakikaten 28 Şubat ve sonraki süreçleri yaşamak zorunda kalmasaydık ne durumda olabileceğimizle alakalı söylenebilecek olan da, 'bugün sahip olduklarımızın bir mislisine daha sahip olabilirdik' şeklinde belki… Kestirmeden yapılabilecek yorum da, 'kişi başına milli gelir 20 bin doların üzerinde olurdu' şeklinde ifade edilebilir…

Geçmişi düşünüp keşke ile başlayan cümleler kurmanın ve hayıflanmanın anlamı olmasa da, yaşananlardan ders almak gerektiğini de unutmamak gerek.

Unutulmaması gereken bir başka şey de; eğer Gezi, 17-25 Aralık ve özellikle de 15 Temmuz ve diğer saldırılar başarılı olsaydı acaba ne durumda olacağımız hususu…

Bazı mihraklar 'kavga ettiğiniz için böyle oluyor' muhabbeti yapsalar da, kavga etmeseydik ülke olarak nelerle karşılaşabileceğimiz, belki de sorulup cevap aranması gereken ön önemli soru…

Esas ödeme sonra…

Anayasa ve yasaları hiçe sayarak giriştikleri 28 Şubat Süreci'nin bedelini mahkeme karşısına çıkıp müebbet hapis cezalarıyla ödeyen askeri kesim mensupları, o dönemde nasıl bir dolduruşa getirdikleri üzeninde derin derin düşünüyorlardır herhalde.

Milletimizin kendilerine emanet ettiği silahları ve evlatlarını onlara karşı bir baskı unsuru olarak kullanıp, ülke kaynaklarının çalınıp çırpılmasına göz yummanın bedeli olarak nelere kavuştuklarını tam olarak bilmiyoruz. Ama aldıkları cezalara bakarak 'bütün bunlara değer miydi?' sorusunu da soruyorlardır muhakkak.

Askerleri gaza getirip devlet hazinesini yağmalayan ve belki de mevzuat yetersizliği yüzünden kendilerine dokunulamayan 28 Şubat Sürecinin sivil isimleri, üzerinden geçen bunca yıla rağmen halen ciddi bir mesele.

Milletimizin zenginliklerini yağmalayanların günümüzde ne durumda olduklarını bilmiyoruz. Ancak, bilinen aktörlerden birçoğunun süreç içerisinde aralarında çıkan çatışma sebebiyle kenara itildiklerinin farkındayız.

Zinde güçlerle oluşturdukları ittifakla devlet imkanlarını hortumlayanların 28 Şubat süreci vesilesiyle sahip oldukları varlıkların sefasını süremediklerine inanmak için birçok sebebimiz var. Ama tabii insan yine de yaptıklarının hesabını verselerdi iyi olurdu, diye düşünüyor.

28 Şubat, insanımızın maddi zararlarından daha fazla manevi zararlarıyla hatırladığı bir süreç. Asker ya da sivil, sürecin sorumlularının asıl olarak milletimizin ahları sebebiyle ahirette ödeyecekleri bedeli düşünmelerinde fayda var…