Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 12 Haziran 2017

‘Çok olmak’ mı, yok olmak mı?..

Son söylenecek olanı baştan söylemek gerekirse, Katar, 'çok olduğu' ya da 'çok olmaya başladığı' için hedef seçildi!.. Gerçekten 'çok mu oldu' yani birilerine göre haddini mi aştı, ayrı mesele. Ancak, 'çok olmaz' ya da olmaya çalışmazsa yok olacağını bildiği kesin...
Ansiklopediler ve kitaplara bakılırsa, dünya tıkır tıkır işleyen bir mekanizmaya sahip.
Devletler, varlıklarını, birbirleriyle olan münasebetlerini BM şemsiyesi altında ve uluslararası kurallara uygun bir şekilde sürdürüyorlar... Kitaplarda böyle yazıyor yani.
Ancak dünyanın işleyişinin gerçekte böyle olmadığını ve işin içine güç girdiğinde durumun bambaşka bir hal aldığını biliyoruz. Bunu anlayabilmek için uzun araştırmalara da gerek yok aslında. Hemen her zaman güçlü bir devlet ya da devletler tarafından başlatılan krizlerle karşılaştığımız için, örnekler oldukça bol.
Katar, dünyanın aslında nasıl döndüğü konusunda bilgi sahibi olabilmek için kullanabileceğimiz son örneklerden birisi. Ufak tefek gözükse de, aldığı kararlar ve bunların uzantısı olarak yaptıkları açısından oldukça önemli bir ülke. Birilerinin arzu ettiği şekilde davranmadığı için de hedef tahtasına konulmuş durumda Katar.
İşin ilgi çekici tarafı, hedefe konulma sebebi olarak zikredilen sebeplerin hiç birisinin gerçeği yansıtmaması.
Hani, yakın tarihte gerçekleşmiş olsa, Roma'yı da Katar'ın yaktığı söylenecek neredeyse.
Algı operasyonu konusunda oldukça maharetli olan çevreler, söylenenlerin gerçeği ifade etmediği yönündeki sesleri duymazdan geliyor ve alabildiğine yükleniyorlar bu ülkeye.
Katar'dan istenenlerden birisinin de El-Cezire'nin susturulması. Sadece bu bile, meseleye anlamaya kafi aslında.
El-Cezire, algılarla mücadelede önemli bir işlev görüyor çünkü. Uluslararası medya kuruluşları, sistemin arzu ettiği şekilde yayın yaparken, El-Cezire gerçek bir habercilik yapıyor çünkü.

HOP, BİR DAKİKA!..
Oluşturulan ve oluşturulmaya çalışılan algılar üzerinden değil, bölge gerçekleri ve bunların gerektirdikleri üzerinden hareket eden bir ülke Katar. Böyle olduğu için de, bölge üzerine hesapları olan güçlü mihrakların istedikleri gibi değil, bölgenin ve tabii ki kendi menfaatlerinin gerektirdiği şekilde davranıyor.
Katar'ın karşı karşıya bulunduğu durum, ülkemizi de ciddi şekilde ilgilendiriyor. Tıpkı bizim gibi, mümkün olduğu kadar doğruları yapmaya çalıştığından, bölge ile ilgili konular başta olmak üzere, Türkiye'nin en iyi anlaştığı ülkelerden birisi.
Bunun farkında olan yöneticilerimiz, Türkiye'nin ne yapması gerekiyorsa, bunu yapıyorlar.
Katar'la ilgili durumun bundan böyle nasıl devam edebileceği konusunda, çoğu kötümser denebilecek çeşitli tahminler var. Ancak durumun bizi ilgilendiren yönü, doğru olanı mı, yoksa güçlü olduğu düşünülen birilerinin arzu ettiklerini yapmayı mı savunacağımız...
Gerçekler yerine birilerince oluşturulan algıları konuşmak, işin en kolay tarafı. Teslim olunursa rahat edileceğine inananların tercih edeceği yol da bu.
Kendisine yöneltilen suçlamalarla en ufak alakası olmayan bir ülkenin hepimizin gözleri önünde diz çökmeye zorlanmasına bakıp: 'Evet, Katar da çok olmuştu yani' mi diyeceğiz; yoksa 'hop, bir dakika! Bu işte bir yanlışlık var' mı?.. Mesele bu.
'Öyle ya da böyle, bizim ne dediğimiz neyi değiştirir?' diye düşünüyorsak, meseleyi yeteri kadar anlamamışız demektir. 'Çok olur' ya da olmayız, ayrı mesele. Ama yok olmamanın yolu, neler olup bittiği konusundaki farkındalıktan geçiyor...