Tarihi 13 Eylül 2021

Hepsi ortada

11 EYLÜL saldırılarının 20. yıldönümünü geride bıraktık. Dünyayı sarsan New York İkiz Kule saldırıları, ardından Pentagon'un vurulması ve beraberinde başlayan Irak ve Afganistan işgalleriyle birlikte milyonlarca insanın yerlerinden ve canlarından edilmesi sürecini dehşet içinde izledik. 19 saldırgandan 15'i Amerika'nın koruması altındaki Suudi Arabistan'ın vatandaşı ve Vehhabi El Kaide'nin üyesiydi.
Tüm yaşananların, Irak'ta başlayıp Afganistan'da son bulan işgal planının bir parçası olduğu yolundaki iddialar devamlı gündemde kaldı. Amerikan gizli servislerinin topladığı bilgilerin açıklanmasını isteyen kampanyalar yapıldı sürekli.
Bush döneminde "Ulusal güvenliğimize zarar verir" gerekçesiyle reddedildi. Son Başkan Biden ise bu belgelerin kamuoyuna açıklanmasını istedi.
FBI birtakım belgeleri servis etti. Ancak çoğu sansürlüydü.
Hemen Beyaz Saray'ın resmi yayın organından "Suudi Krallığı ile saldırganlar arasında bir bağlantı bulunamadı" açıklaması yapıldı. Böylece ABD'ye trilyonlarca lira bağışlayan sağmal inek Suudi Hanedanı aklandı. Beyaz Saray'ın resmi yayın organınca bu şekilde geçiştirilen 16 sayfalık belgede yer alan Pll adlı kimliği gizli tutulan kaynağın açıklamaları es geçiliordu. Halbuki o kaynak, hava saldırganları Navaf el Hazmi ve Halid el Midhar'ın bazı Suudi vatandaşları ile irtibatının olduğunu belirtiyordu.
2000'de öğrenci gibi davranarak ABD'ye giren bu iki saldırganın daha sonra Ömer el Bayumi isimli bir Suudi vatandaşından lojistik destek aldıklarını söylüyordu. Ve daha da ötesi belgelerdeki tüm tanıklar saldırganlara lojistik destek verdiği kanıtlanan el Bayumi'nin o dönemde Los Angeles'daki Suudi Konsolosluğu'na sık sık ziyaretler gerçekleştirdiğini öne sürüyordu. FBI'a konuşan ve ismi gizli tutulan kaynak, Bayumi'nin konsoloslukta üst düzey bir konuma sahip olduğunu belirtiyordu. O belgelerde, Suudlar'ın kurduğu Los Angeles'taki Vehhabi King Fahad Camisi'nin imamı Fahad el Thumairy ile iki hava saldırganı arasında da bağlantılar olduğu bilgisi yer alıyordu. 11 Eylül saldırılarından birkaç hafta önce Suud elçiliğinden çıkmayan Beyumi ve imam Thumairy apar topar Amerika'dan kaçırılıyordu.
Araştırılması gereken çok ciddi iddialar ve belgeler olmasına rağmen Beyaz Saray'ın resmi yayın organından "Suud Kraliyeti ile saldırganlar arasında bir bağ bulunamadı" açıklamasının yapılması dosyanın kapatılacağını gösteriyordu.
11 Eylül saldırılarından tam 2 bin 977 kişi ölmüştü. Hayatını kaybedenlerin aileleri geçtiğimiz ay Suudi üst düzey yetkililerin sorgulanması için dava açılmıştı.
Yargıç onay verirse kraliyet ailesi sorgulanmak üzere mahkemeye çağrılacaktı.
Dünyada da büyük bir gürültü kopacaktı. Saldırılarda hayatını kaybedenlerin yakınlarının avukatlarından Jim Kreindler, açıklanan bu belgelerin "Suudi hükümetinin 11 Eylül saldırılarında sorumluluğu olduğuna ilişkin" tüm iddiaları net bir şekilde desteklediğini söylüyordu ama nafileydi. 2 bin 977 ölü kimin umurundaydı? Önemli olan Amerika'nın çıkarıydı.
Washington tarafından soyula soyula sağmal ineğe dönen Suudi Arabistan'ın parası olduğu sürece adalet, insan hakları vs. tüm argümanlar çöptü. Paraya tapan sömürgeci Batı'nın adalet anlayışı buydu. Ortadaki bu gerçeği, bizde her şeyi Batı'dan bekleyen ittihatçı kafaların gözüne soksanız bir fayda yok.
Yine giderler Amerikalar'da "Ülkemize müdahale et" diye yalvarırlar. Dünyaya kan ve gözyaşını sömürgecilik uğruna pompalayanlara piyon ve figüran olmak için birbirleriyle yarışırlar. Batı demokrasilerinden, insan haklarından ve özgürlüklerinden dem vururlar. Para için kaç milyon kişinin yaşama özgürlüğünün mezara gömüldüğünü hiç sorgulamazlar. Hatta 2 bin 977 vatandaşının öldürülmesini bile PARA için sorgulamayıp üstünü örtecek kadar gaddarlık yapanlardan medet umarlar.
Gidip kapılarından yatar, lobilerde icazet alırlar. Onlar kim diye sormayın. Etrafınıza bir dönüp bakın. Terör saldırısında hatta afette bile devletini suçlama yarışı için birbirlerini ezenlere bakın. Göreceksiniz!