Tarihi 10 Ocak 2020

Oh oh ne güzel

İran, Kasım Süleymani'yi öldüren Amerika'nın Irak'taki iki üssünü vurdu.

Hemen akabinde Trump "Vallahi her şey yolunda. Her şey iyi. Ufak birkaç hasar dışında bir şey yok dedi. İran tarafından "Valla vurduk işte. Orantılı misilleme yaptık. Tatmin olduk. Rahatladık. Bu işi burada kapatalım Donald" meyanında açıklamalar geldi. Oh oh herşey çok güzeldi. Öldürülen razı, vurulan dünden razıydı. Trump bir hamle daha yaptı. İran ile önşartsız masaya oturma çağrısı yaptı. Allah Allah idi durumlar. Biri daha iki gün önce General öldürmüştü. Diğeri 23 saat önce üslere füze yağdırmıştı. Neler oluyordu yahu? "Hadi gel kahve içip konuşalım, muhabbet edelim" diyorlardı.

Ortada tam bir tiyatro vardı. Beyazsaray'ın resmi yayın organı bile "İran'ın saldırıları neden az hasarla atlatıldı?" sorusunu yöneltecek kadar cesurdu. İran'ın bilerek Amerikan askerlerini öldürmekten kaçındığı ve üslerin kullanılmayan bölümlerini vurduğu yönündeki görüşler Amerika'yı çalkalıyordu.

ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi CNN muhabiri Jake Tapper'e "Pek çok Amerikalı askeri yetkiliyle birlikte İran'ın Irak'taki hedeflerini seçerken can kaybının yaşanmamasına dikkat ettiğini düşünüyoruz." diyordu. Jake de bu açıklamayı iftiharla twitter hesabından yayınlıyordu. İşe New York Times da dahil oluyor, İran'ın füze saldırılarını planlarken itidalli davrandığı konusunda Amerikalı yetkililerin hemfikir olduğunu yazıyordu.

Time ise işi daha da ileri götürüyordu. İran'ın Washington'a saldırıyı önceden dolaylı olarak haber verdiğini yazıyordu. Dergiye konuşan bir üst düzey Amerikalı yetkili, "İran Washington'ı Avrupa'daki bir büyükelçilik aracılığıyla saldırıdan önce haberdar etti." diyordu. Bağdat'taki Amerikan elçiliğinde bile füzeler ateşlenmeden bir saat önce "Saldırı başlamak üzere, herkes sığınaklara" diye anons yapıldığına göre İran'ın haber verdiği bilgisi yüzde yüz doğruydu. 3 Amerikalı yetkili de, İranlıların saldırı hazırlığını Amerikan casus uydularının ve elektronik dinleme cihazlarının yakalayabileceği şekilde yaptıklarını açıklıyordu. Yani İran "Hey Corc... Avrupa'daki elçiliğimiz size haber verdi ama inanmıyorsanız uydularınıza ve dinleme cihazlarınızın yakalayabileceği frekanslara bakın. Vallahi füze gönderiyoruz biraz sonra. Füzeler yoldayken ne olur tedbir alın. Rica ediyoruz. Lütfen ama" noktasındaydı.

Kasım Süleymani, Hamaney'in sohbetlerine katılarak inşaat işçiliğinden bu noktaya gelmiş bir ilkokul mezunuydu. Aslında İran da en güçlü isim noktasına ulaşmıştı. Ülke dışında yüzbinlerce milisi örgütleyecek kudreti vardı. İran içinde de 7 milyon kişiyi silahlandırmış, gözünün içine bakar hale getirmişti. Yarın ülkenin başına geçme, Mollaları bile sindirme gücüne ermişti. Amerika onu öldürdü, Mollaları güçlendirdi. Daha düne kadar da İran'ın 31 şehrinin 29'unda iç ayaklanmalar vardı. Rejim sallanıyordu. Amerika Kasım Süleymani'yi vurarak ayaklanmaları bıçak gibi kesti. İran halkını Mollaların etrafında birbirine inanılmaz şekilde kenetledi. Amerika'ya İran lazımdı. Tahran'daki yayılmacı zihniyetteki rejim olduğu sürece diğer körfez ülkelerinin tamamı da korunmak için Beyazsaray'ın kapısında katır yükü parayla köpek olacaktı. Bundan daha tatlı daha verimli ve üretken bir İran olur muydu?... Oh oh ne güzeldi. Trump boşuna "İşler yolunda" demiyordu füzeler üslerini vurduktan sonra. Bölgeye ertesi gün binlerce asker gönderiyordu. İşler tıkırındaydı. Alan razıydı veren de... Vuran razıydı, vurulan da... Zaten arada sandviç olan da Irak'tı. Herhalde Trump'ın haberli gelen füzelerden saatler sonra İran'a "Hadi gel önkoşulsuz görüşelim" çağrısının da bir anlamı vardı. Sandviçi MASADA birlikte yemenin zamanı mı gelmişti ne? Şöyle bir düşünsenize... Irak'ın ortası ve güneyi Şiilere bırakılsa... Yangını diplerinde gören Amerika'nın garsonu Arap ülkeleri masaya kaç tane altın yumurtlayan tavuk servis eder? Başkan Erdoğan'ın tepişme yeri olarak Irak'ın seçilmesine "Çok manidar" demesi buşuna mı sizce?