ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 18 Temmuz 2014

Ah be Demirtaş!

Selahattin kardeşimiz diyor ki, "İkinci turda kimseye oy yok!"
Affetsin ama 'kendini fasulye gibi nimetten saymak' hatta 'masaldaki fasulye gibi boyunun gökyüzüne kadar vardığı zehabına kapılmak' bu olsa gerek.
Ama üzgünüz, gerçek bambaşka. Ortalama bir fasulyenin endamı olsun olsun da 1 metre olsun. O da Neyzen'in dediği gibi, büyümek için bir sırığa sarılırsa ancak...
Yoksa yerlerde sürün Allah sürün.

İSTEK ÜZERİNE KAMU SPOTU

Mehtap Ay, eşi tarafından silahla öldürülüyor. Mahalleli tam kocaya beddua edecekken ortaya maktulenin babası Mecit efendi çıkıyor ve bütün bedduaları üzerine topluyor. "Damadım kızıma şiddet uygulamakta haklıdır!" Bu arada eleman fazla televizyon izlemiş olacak ki, karşımızda sosyalleşmiş bir ayı tablosu çizmekte; "Karıyı dayaktan gebertiyorum" yerine "Ben de eşime şiddet uyguluyorum" demesinden anlıyoruz bunu.
Bizim apartman hanımları ise kapıma dayanıyor. "Arda bey şu adamı yaz, yoksa komşuluk hakkımızı helal etmeyiz" diyorlar.
Sonra ailemizin teyzesi Dicle arıyor, "Arda'cım şu herifi yazmazsan kırılırım..."
Son söz karımın, "Yaz, valla kafanı kırarım!"
Aslında yazacağım yazmasına da, kendimi kaybedip işi, "Allah belanı versin"e kadar getirmekten korkarım. Ama şunu söyleyebilirim; bir kere bu adam baba filan değil! Çünkü insan büyüttüğü evladının öldürülmesine böyle tepki vermez. Koca da değil; karısını dövüyormuş, kimbilir daha ne eziyetler ediyordur... Dede hiç değil, dedeler torunlarının anasız kalmasını düşünemezler bile. Sonra sıra adamlığa geliyor ki, desem adam olana ayıp. Geriye ne kalıyor sizce? Sakın 'hayvan' demeyin, otobanda ölen arkadaşının başında gözyaşı döken altın yürekli köpeği hatırlayın...
Bence bu herif olsa olsa 'erkekliğin gücünü tek geçen' ve tüm hayatını erkekliğin üstünlüğü ve farkındalığı üzerine kurmuş bir sapık. Düşüncede sapık, eylemde sapık, işbirlikçiliğinde sapık. Tabii bir parça manyaklık bizde de olacak ki, yaratığı insan yerine koyup bu kadar çene çalıyoruz.

YAPILACAKLAR...

Aslında üzerinde durmamız gereken tek şey, o kadının ve çocuklarının geleceği. Öncelikle devlet, Mecit'in karısını ve çocuklarını bu adamın elinden çekip almalı. Zavallıcık belli ki ortalarda kalmamak için bu rezil adama tahammül etmekte... Sonra güzel bir ev verilmeli aileye ve hatırı sayılır bir de maaş bağlanmalı. Ki bu arada Mecit kıskançlıktan kudursun. Çünkü bu tip adamların dini imanı paradır ve öncelik, böylelerinin 'tehlike arzeden' özgüvenlerini yıkmaktır. Sonrasında yengenin kısmeti de çıkarsa, Mecit kendiyle baş başa kalır ki, alın size ikinci darbe. Ya da katil damadının hapisten çıkmasını beklesin baş başa bir yaşam kursunlar. Artık birbirilerini dövüp dövüp otururlar.

YAZARIN GÜNLÜĞÜ

"... İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde misafirliğime devam...
Ortamı gözetlemeye de tabii... Bugün şunu keşfettim; devlet hastaneleri bir bu kadar daha personel alsalar katiyen yetmez! Saydım, 15 odaya ancak iki hastabakıcı ve iki hemşire bakıyor. "Kusuyorum gelsene, serumum bitti yenisini getir, televizyonun kumandasını ver, kaynımın direni çıktı tak, babamın oksijeni bitti neden ilgilenmiyorsun, yandaki hasta ölüyor galiba yetiş, hemşire senin suratın neden asık gülümsesene..."
Üstelik bu talepler ne gece bitiyor ne gündüz. O zavallımlar da bir oraya koşturuyor, bir buraya.
Oysa medeni ülkelerde biliyorsunuz bir hastaya neredeyse 2 hemşire düşüyor. Biz ise 'hasta yakını' müessesesini geliştirmişiz iyi mi? Tabii kabahat ne hastane yönetiminin ne de sistemin. Bu tamamen 'İstanbul'un devasa nüfusundan' kaynaklanmakta. 20 küsur milyonu bir şehre toplarsan olacağı budur, hastane de yetiştiremezsin, hizmetli de!