Bonzai malum 'büyük kazanç kapısı' olduğu için insanlığın başına musallat edildi. Ama kadere bakın ki bu beladan kurtulması da 'para' sayesinde olacak. Çünkü devlet en doğru kararı verip, 'uyuşturucuyu ihbar edene ve yakalatana büyük ikramiyeler ödeyecekmiş!' Hadi bakalım şimdi bu hırt arkadaşlar ne yapacaklar?
En başta zehirledikleri 'müşterileri' ihbar edecek onları. Sonra da kendileri birbirilerini ispiyonlayacaklar.
Ortaya konan paralar öyle böyle değil çünkü.
Mesela, 1 kilogram bonzaiyi sahibiyle yakalatan 60 bin lira alacak.
Madde bağımlısı gençler için önemli bir kazanç. Ve bunların inlerini de ancak onlar biliyor. Demek ki bundan böyle, eller kollar o şekil sallanarak, ortalık yerde zehir tacirliği yapılamayacak.
Not; Şimdi bu herifler der ki, "Müptelalar bindikleri dalı kesmez, bizi ihbar etmezler!" Oğlum 'başınıza' konan parayı duymadınız galiba, tam tamına 60 bin TL! Eskinin 60 milyar lirası yani. Sen olsan n'apardın?
Kadınlar Lipton'a küstü
Son günlerde ekranlara gelen 'Lipton ıce tea' reklamı, 'kadınlar' açısından bakıldığında büyük bir yanlışa imza atıyor. Reklam senaryosuna göre evin annesi, oğlu Doruk'a diyor ki, "Bu gördüğün bir litrelik şişe sensin. Merve ile evlenseydin, 1.5 litre olacaktınız. Hele bir de çocuğunuz olursa, al sana 2 litre!"
Hamın teyzemiz üstelik bunu şekil üstünde gösteriyor, ki 'Kadın Kuruluşları' ayaklanıp yürüyüşe geçsin!
Şimdi hiç oldu mu Lipton kardeş?
Yani sizin oralarda 'kadın erkeğin yarısına mı tekabül ediyor?' Sen ki 1850'den bu yana İngiltere'nin simgesi haline gelmiş, bugün dünya üzerinde saniyede 1.157 kişinin büyük bir keyifle yudumladığı çayın şahısın. Da 'kadın içicine neden 2. sınıf muamelesi yapıyorsun?' Acaba diyorum, 1890'da gittiğin Seylan'daki kadının statüsüne veya ülkemizde itilip kakılmalarına bakıp mı bu sonuca vardın?
Şimdi ricamız, reklamı değiştirmeniz.
Yoksa karım dahil hepsi teyakkuzda bilesiniz. Ayrıca bilesiniz ki 'evin satın alma müdürü kadınlardır.' Yani bir anlamda direk müşteriniz onlar, biz değil! Hadi canlarım benim yok edin şu reklamı, yerine 'Bak oğlum bu 1 litrelik sensin, Merve ile evlenirseniz birlikte aha şu galon olacaksınız" deyin.
Not; "Sizin aile kaç litrelik" diye soruyorsunuz; bizim aile 3 litre, tekmili de bizim hanım, bilmem anlatabildim mi?
Yazarın günlüğü;
"... artık saymıyorum, bugün hastanede kaçıncı günüm. Kan takviyelerim devam ediyor. Ben de hastaneyi keşfe devam... Dün acildeki 'kırmızı, sarı ve yeşil' odalar neymiş onu araştırdım. 'Ölüyorum' diyerek gelen hastalar muayene edilip, gerçekten hayati tehlike taşıyorlarsa 'kırmızı' odaya alınıyorlar, yok ölüyorum dediğin, sadece gaz sancısının kalbe vurmuş haliyse, yallah Sezen Aksu'nun sarı odalarına... diye biliyordum ki Sevgili Hüseyin aydınlattı. Meğer kırmızı oda öncelikle 112 ambulansla gelen hastaların kabul gördüğü yermiş. Zaten gelene kadar rahatsızlığın ne kadar ciddi olduğu tespit ediliyor ve ona göre yön tayin ediliyormuş. Kendimiz başvurursak yeşil odada karşılanıyormuşuz.
Durumumuzun ciddiyetine göre de ya kırmızıya, ya sarı odaya... Doktorların ricası ise yalvarma düzeyinde; Poliklinik hastası iseniz lütfen işe acilden başlayıp burayı meşgul etmeyiniz! Doğru söze ne denir?