ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 21 Mart 2013

Neleri özleriz, neleri özlemeyiz?

ABD'li yazar Nora Ephron ölmeden hemen önce, 'özleyeceği ve özlemeyeceği' şeyleri tek tek kaleme almış.
Listeye bakınca insan 'acaba ben neleri özlerdim şu hayatta' diye düşünmeden edemiyor doğrusu. Veya tam tersi, giderayak neleri gözüm görmek istemezdi...
Okuru pek ilgilendirmeyecek olan özel şıklarımı ayıklayıp, kendi listemi oluşturdum ben de... Amacım diğer meslektaşlarıma da örnek olmak. Hafta sonu köşelerinde onlar da kendi özlemlerini anlatabilirler pekala. Hatta ünlülerle yapılan röportajlara böyle bir bölüm bile ilave edilebilir. Sorarlar Demet Akalın'a, 'neyi özlersin abla?' Üst üste üç kere 'Çırağan'da düğün' demezse ben bir şey bilmiyorum.
Zaten bu anketimsi itirafların bir amacı da, ünlünün bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmak.
Gazeteci dostlarımdan gelecek açıklamaların ise hayli enteresan olacağından eminim.
Hem 'kalemlerini etkileyen özelliklerini' öğreniriz, hem ortak yaşam alanlarımızda asla özlenmeyecek isimler ve olaylar birer birer ortaya dökülür. Mesela Hıncal Uluç ve Kanat Atkaya, bizden de Mehmet Akarca, nasıl da renkli listeler sunarlar okurlarına düşünsenize.
Her neyse sırada benim liste var galiba.
Önce özleyeceklerim... Bir kere tüm yaşamın kendisini, üstelik fena halde özlerim...
Evlat, ana, baba, faslını geçiyorum, dostlarımı özlerim. Başta Sezen (Aksu) olmak üzere 'kara gün dostu' o bir kaç arkadaşımı...
Moda plajı hayallerimi, Klüp 12'yi...
Zeki Müren, Beatles ve Cohen şarkılarını...
17 yaşında birlikte gitar çaldığım Mazhar'lı, Fuat'lı Erdek günlerimi... Fikret Kızılok ile birlikte Aşık Veysel'in evinde geçirdiğimiz günleri, Paris mutluluklarımı... Ercan Arıklı'nın şık patronluğunu... Selda, Ferhan, Samim Değer, Seyyal'li kahkaha dolu yıllarımı, kankam Yaşar Morpınar'ı (ki onu tüm Türkiye özlesin aklı varsa) ve 'önümde sadece mutlulukla geçecek koca bir hayatın durduğuna' inandığım fütursuz geçen gençlik yıllarımı of course. 'Özlemeyeceklerim' ise çok az... Yarısını da latife olarak kabul edin zaten. Mesela camianın canına okuyar canavar dedikoducu Erol Köse... Sonracıma, yazdığı kitapla beni yerden yere vuran Engin Ardıç... Ciddi ciddi Cem Uzan'lı İnterstar günlerim. O da, bana ve ekibime 'Aydın Doğan ve Erol Aksoy'un kirli defterlerini ortaya çıkarmamız' için yaptığı baskı yüzünden.
Asla özlemeyeceğim kişilerin başında elbette Tansu Çiller gelir. Ülkeye ve hayatıma katkılarını(!) nasıl unuturum? Bir de bu günlerdeki yargıyı özlemem sanıyorum. Torpilli yapmama rağmen askerliğimi özleyeceğim gibi. Sonra İstanbul Üniversitesi Arkeoloji bölümünde okuduğum o dört yılı mesela. Allah düşmanıma vermesin, ne kadar da sıkıcıydı.
Tabii bu arada hepiniz gibi, değil özlemek nefretle anacağım insanlar, ülke genelinde bazı olaylar ve kurumlar da var. Ama dedim ya 'giderayak' pek kıymeti harbiyesi kalmıyor çoğu şeyin.

* * *
SEDA SAYAN'A RAKİP!
Programın adı 'Doktorlar' ama son dönemde 'Televole' mantığı ile geliyor ekranlara, niyeyse? Bir kere sunucu Zahide Yetiş evladımız, Seda'yı aratmayacak kadar güzel ve alımlı. Diğer sunucu, 'Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr Aytuğ Kolankaya ise kameraların sevdiği bir tip. Ama programın içeriği ve sunuluş şekli biraz tuhaf.
Geçen gün bir 'yürüyemeyen hastayı yürüttük' haberini sunacaklar, ancak 2 saatlik yayının sonunda görebildik adamcağızı. Bu arada yaşadığı köy halkı da kimbilir kaç saattir canlı yayında hazırolda beklediler.
Finalse şöyle yapıldı; "Minicik bir pilin yarattığı değişimi görmeye hazır mısınız?" "Hazır mısınız köy muhtarı, azaları, ileri gelenleri?" "Hazırız" diye bağrıştılar. "Siz hazır mısınız stüdyodaki ailesi?" Onlar da "Hazırız" dediler. "Peki stüdyo konukları hazır mısınız?" "Eveeeet!" "Ekran başındaki izleyicilerimiz, sizler hazır mısınız?"
Ekran başında verdiğim cevabı isterseniz buraya yazmayayım! Ama şunu biliyorum ki, nur topu gibi bir magazinimiz daha olmuş.