Ecyad Kalesi'nden film gibi kaçış

Kuşçubaşı Eşref, Hindistan'a kaçmak isterken yakalanıp Mekke'deki Ecyad Kalesi'nde zindana atıldı.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 12 Ocak 2010 Güncelleme 12 Ocak 2010, 01:48
Ecyad Kalesi’nden film gibi kaçış

İÇİNDEKİLER

* Kuşçubaşı Eşref bir tek şeyi düşünüyordu; neredeyse bütün kıtalara yayılmış olan Osmanlı İmparatorluğu'nun ve sınırlar için verilen mücadelenin başarıya ulaşması. Ama bunun için bir kimlik tanımlaması yapılmalıydı.
* Önemli isimlerin bulunduğu bir toplantıda ayağa kalkarak konuşarak niyetini gösterdi; "Ben ne Dağıstan rüyaları gören bir Çerkez ne Arap ne de Rum'um. Ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlı'yım."
* Hindistan'a kaçmak isterken yakalanır ve Mekke'deki Ecyad Kalesi'nde zindana atılır. 7 ay boyunca "tomruğa vurularak" cezalandırılır ama sonra kaçırılır.

Tıpkı Hicaz çöllerinde kendisine rehberlik eden bedevinin söylediği gibi; "Şark hikayeleri uzun ve yorucu çöl gecelerinde çok işe yarar…" Eşref Kuşçubaşı en ilgililerinin bile çok da bilmediği yollarla geldiği bu sıcaktan öte coğrafyada bir tek şeyi düşünüyordu; "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Devleti yaşat ki insan yaşasın!" Ancak görüşleri Abdülhamit'le ters düşüyordu. Hürriyet istiyordu, kendi deyimiyle; "vermezlerse alacaktı!" Hicaz çöllerinde bulunuş nedeni Osmanlı sınırlarındaki dirliği yeniden kurmak gibi görünse de asıl gerekçe Makedonya'dan "tayinle" çöllere yollanmasıdır. Bu tayin bir sürgün halini alınca çaresiz yapılacaktır. Emirleri yerine getirmesine getirecektir ama yine bu kendi istediği biçimde olacaktır. Yanın da babası ve kardeşi Sami de vardır. Baba ve abi 1900'de affedilir ama Eşref "sultanla" çelişkilerini daha da derinleştirip dönmeyi reddeder. Ciddde'ye ulaşır. Hindistan'a kaçmak isterken yakalanır ve Mekke'deki Ecyad Kalesi'nde zindana atılır. 7 ay boyunca "tomruğa vurularak" cezalandırılır. Kaçma girişimleri burada da durmaz ama hapis hayatı 1.5 yıl sürecektir; hem de bulunduğu yerden kıpırdamamacasına. Vakt gelip kardeşi ve Çerkez Tahir tarafından zindandan kaçırılır. Aranırken kardeşi, Çerkez Tahir ve bir arap katılımcıyla Arabistan Devrimci Komitesi'ni kurar. 1900'lü yılların başında faaliyete geçer. O dönemde dağınık "çeteler ve aşiretlerden" yararlanıp "padişaha" karşı savaşmak için bir 'küçük ordu' vücuda getirmek istese de başarılı olamaz. Vur-kaç taktikle savaşır. Bütün meselesi 2. Abdülhamit'in yönetim zaafını açığa çıkarmak ve aslında doğrudan görünmese bile İttihat ve Terakki ile başlayacağını düşündüğü yenilenme sürecinin içinde yer almaktır.

PADİŞAH'IN YANLIŞI
İlk büyük eylemini Medine Komutanı Şükrü Paşa'nın oğlu ve 2. Abdülhamit'in yaverinin oğlu Vasıf Bey'i kaçırırarak yapar. Hem de üç tabur askerin törende olduğu anda ve onların gözleri önünde. Yetmez; Kuşçubaşı Eşref bir zaman sonra Medine Valisi Osman Ferit Paşa'nın oğlu Ariif Bey'i de kaçırmak ister ama bu kez girişimi başarısızlıkla sonuçlanır. Değil bu "işin patlaması" başka hiçbir engel Eşref Kuşçubaşı'nı eylemlerinden geri durduramayacaktır. Bunu gören 2. Abdülhamit, örgütü parayla ikna etmeye çalışır. Anlaşmaya varılır ama Kuşçubaşı'nın Medine dışına çıkması istenmemektedir. Bu kabul edilemez dayatma karşısında Eşref bey mahiyetindekilerle birlikte Medine'nin kuzeyindeki dağlara çekilir. Padişah 'büyük yanlış' yapmıştır. 1903'ten başlayarak her sene; Osmanlı devleti zamanında, İstanbul'dan Hicaz bölgesine gönderilen ve peygamber efendimizin kabri de dahil olmak üzere o bölgedeki binalar ve insanların hizmetinde kullanılmak üzere çok sayıda çeşitli eşya ile büyük miktarda parayı hediye olarak taşıyan ve bir askeri birliğin eşlik ettiği alayı yani nam-ı diğer Surre Alayı'nı soyar. Bu soygunlar; Halifeliğini ve mukaddes yerlerin koruyucusu olduğunu belirterek, dindarlığını ve himmetini belirlemek için Hicaz yolunu bağışlarla inşaa etmeye çalışan Padişah'ı çileden çıkarmaya yetmiştir. Bütün tepkiler Kuşçubaşı Eşref'i sadece kendi başına ve bireysel çabalarıyla yürüttüğü mücadelesinde biraz daha 'siyasi açılımlı bir örgüte' Teşkilat-ı Mahsusa'ya yakınlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bahreyn, Maskat ve Hindistan üçgeninde uzun süre saklanarak faaliyetlerine devam eder. Uçan Şeyh, peşindeki ajanları atlatmak için bu kez 'binbir surat olarak' yaşamını sürdürmekte ve 'sınırları İslamiyet'in ve Türklüğün genişlediği' her yerde Osmanlı'yı savunmaktadır. Hem de canı pahasına. Bu amaçla Doğu Türkistan, Afganistan ve Irak gezisini yapar. Amacı savaşımına destek sağlamak ve birliği genişletmektir. Son durak yine Hicaz'dır. Ancak bu faaliyetleri İstanbul'a getirilen babası ve kardeşinin tutuklanmasına gerekçe oluşturur. Yapılan denetim ve aramalar sıklaşınca Mısır üzerinden önce Kıbrıs'a geçer ardından İtalya'ya. Son durağı Fransa'dır. Paris'te İttihat ve Terakki Cemiyeti'yle ilişkiye geçip 'kayd-ü âlâya' alındığında yıl 1907'dir. Ve bu teşkilatta yer alan Mustafa Kemal Paşa'dan, Ali Fethi Okyar'a, ilk tayyareci şehitlerden Sadık Bey'den, Nuri Conker ve Rauf Orbay'a kadar bir çok isim Kuşçubaşı'yla şu ya da bi biçimde değme noktaları bulacak isimler olacaklardır. Ve uzun çöl gecelerinde Kuşçubaşı'nın karanlığa bakarak söylediği gibi; Şark hikayeleri uzun ve yorucu savaş gecelerinde çok işe yarayacaktır…


BAT DA SİGARA FİYATLARINA ZAM YAPTI


MALİYE'DEN MÜJDE

OTURDUĞUNUZ EV KAÇ PARA? TIKLA-ÖĞREN


İŞTE YENİ EMEKLİ MAAŞLARI


VATANDAŞA MÜJDELİ HABER

EKONOMİDE YILIN OLAYLARI