Hz. Ebu Bekir’in eli açık gönlü zengin kızı: Hz. Esmâ (r.a)

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 25 Mayıs 2019 Güncelleme 25 Mayıs 2019, 08:02
Hz. Ebu Bekir’in eli açık gönlü zengin kızı: Hz. Esmâ r.a

İÇİNDEKİLER

Hz. Ebû Bekir'in kızı, aynı zamanda Sevgili Peygamberimiz'in baldızı, Hz. Esma validemiz hanım sahabiler içinde öne çıkan şahsiyetlerden biridir. Kendisi sahabi, babası cennetle müjdelenmiş; dedesi sahabi, eşi cennetle müjdelenmiş; oğlu sahabi, kız kardeşi Efendimiz'in eşi ve aynı zamanda müminlerin annesi... İşte böyle muhterem bir hanımefendi Hz. Esma. On yaş büyük olduğu Hz. Âişe ile baba bir kardeştir. Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla müslüman olanlar arasında ve ilk müslümanlar içinde on sekizinci sırada yer almaktadır. Gönlünü İslam'a açtığında gencecik bir kızdı. Çok sevdiği babasının yüzünde imanın verdiği huzuru görünce hiç tereddüt etmedi. Kız kardeşi Hz. Aişe gibi onda da babasının fazilet ve yüce ahlakının işaretleri görülürdü.

SIR SAKLAMAYI BİLİR
Hz. Esmâ'nın ilk hizmetine hicret sırasında rastlıyoruz. Hz. Ebu Bekir, kızlarının ahlakına o kadar güveniyordu ki, Allah Resulü hicret için gizlice yola çıkacaklarını haber vermek için geldiğinde, yalnız konuşmak isteyince "Kızlarım sır saklamayı iyi bilir" demişti. Kendisinin anlattığına göre, hicret sırasında Resûlullah ile Hz. Ebû Bekir evden ayrıldıktan sonra aralarında Ebû Cehil'in de bulunduğu Kureyşli bir grup eve gelerek Esmâ'ya babasının nerede olduğunu sormuş, "Bilmiyorum" diye cevap vermesi üzerine Ebû Cehil ona bir tokat vurmuş, bu sebeple de küpeleri yere düşmüştür. Hz. Esma Peygamberimizle babasına yol azığı hazırlanmasına yardımcı oldu. Fakat azık torbasını ve su kabını bağlamak için bir ip bulamadılar. Hemen belindeki kuşağı çıkardı, ortadan ikiye ayırdı. Bir parçasıyla yemek bohçasının, diğeriyle de su tulumunun ağzını bağladı. Esmâ'nın bu içten davranışından son derece memnun olan Peygamberimiz tebessüm buyurarak "Allah bu kuşağının karşılığında cennette sana iki kuşak versin" diye iltifat etti. Artık "Zâtü'n-Nitâkayn" yani "İki Kuşak Sahibi" diye anılacaktı. Sevr mağarasında saklandıkları sırada Kainatın Efendisi'ne ve Hz. Ebu Bekir'e azık ve su götüren de yine kendisiydi.

MEDİNE'YE HİCRET ETTİ
Allah Resulü onu halası Hz. Safiye'nin oğlu Zübeyir b. Avvam ile evlendirdi. Efendimiz'in Medine'ye ulaşmasından bir süre sonra o sırada hamile olan Hz. Esma da hicret etti. Zorlu bir yolculuktan sonra Kuba'ya vardığında muhacirlerin Medine'de doğan ilk çocukları Abdullah b. Zübeyr'i dünyaya getirdi.

TEREDDÜT ETTİ
Annesi Kuteyle müslüman olmayı kabul etmediği için Hz. Ebû Bekir eşinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Bir gün annesi Medine'ye gelir ve elinde hediyelerle kızının kapısını çalar. Esmâ, müşrik annesini içeriye almakta tereddüt eder. Resûlullah'a sormadan onu içeri almayı uygun bulmaz. Hemen peygamberimize haber gönderir. Eğer o "eve alma" derse annesini kapıdan çevirmeye hazırdır. İki Cihan Güneşi Efendimiz: "Annesini içeri alsın, hediyelerini de kabul etsin" buyurunca Hz. Esmâ derhal annesini içeri alır. Müşrik de olsa ona hürmette kusur etmez. Bu hadise üzerine şu âyet-i kerime nazil olur:

HALİNE ŞÜKREDERDİ
"Sizinle din hususunda savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış kimselere iyilik ve adaletle davranmanızı Allah size yasaklamaz; çünkü Allah, adaletle hareket edenleri sever." (Mümtehine, 8). Hz. Esma kanaatkârlığıyla da temayüz etmişti. Haline şükreder, kısmetine razı olurdu. O dönemde ileri gelen ailelerin kızları bahçede çalışmak, kuyudan su çekmek, değirmende un öğütmek, üfleye üfleye ateş yakmak gibi işleri yapmaz, kocalarından hizmetçi isterlerdi. Fakat Hz. Zübeyr hizmetçi tutacak imkâna sahip olmadığı için Hz. Esma Medine'nin en yoksullarıyla beraber su kuyusunun başında sıraya girer, çalı çırpı toplar, benzeri işleri yapardı.

SADAKANIZI VERİN
Esmâ (r.a), eli açık, gönlü zengin, cömert bir insandı. Bir gün evinde -muhtemelen vereceği bir sadakayı-sayıp hesaplarken Hz. Peygamber ziyaretine gelir, onun bu durumunu görünce, "Sayma Esma sayma, sonra Allah da sana sayarak verir" buyurur (Buhârî, "Zekât", 21). Bu olaydan sonra eline geçeni ertesi güne bırakmadan fakir fukaraya dağıtmaya başlar. Çocuklarına da cömert olmaları tavsiyesinde bulunur ve şöyle derdi: "Malınızı Allah yolunda harcayın. Sadaka verin. Bir hayrı ihmal etmekle hiçbir şeyi çoğaltmış olmazsınız. Sadaka vermekle malınızın eksileceğini zannetmeyiniz." Dertlerin ve sıkıntıların günahlara keffaret olduğuna inanır, hastalığı sabır ve tevekkülle karşılardı. Hiçbir zaman hâlini insanlara şikâyet etmezdi. Sözlerimizin sonunda Hz. Esma'nın rivayet ettiği bir hadisi nakledelim: "Cennet bana o kadar yaklaştı ki, cüret etseydim size onun salkımlarından bir tanesini getirirdim. Cehennem ateşi de bana o kadar yaklaştı ki, 'Ey Rabb'im, ben de bunlar arasındayım.' demeye başladım. Cehennemde bir kedi tarafından tırmalanan bir kadın gördüm. Sebebini sordum. 'Bu kadın, kediyi ölünceye kadar hapsetti. Yiyecek de vermedi' dediler." (İbn Mâce, "İkâmetü's-salât", 152).



Besmelesiz yenen yemekte bereket olmaz:
Peygamber Efendimiz, yemeğe başlarken besmeleyi tavsiye etmiştir. Besmeleyi, verdiği nimetler karşılığında Yüce Yaratıcı'ya peşinen yapılan bir teşekkür olarak gören Allah Resulü, besmelesiz yenen yemeklerde bereket olmayacağını belirtmiştir. Yemeğe başlarken unutulması halinde, hatırlandığı anda besmele çekilmesinin gerekli olduğunu bildirmiştir: "Biriniz yemek yiyeceği zaman, 'Bismillah (Allah'ın adıyla)' desin. Eğer yemeğin başında besmele çekmeyi unutursa, 'Bismillahi fî evvelihî ve âhirih. (Başında da sonunda da Allah'ın adıyla)' desin." (Tirmizî, Etime, 47). Hz. Peygamber (sav) yemeklerde olduğu gibi içeceklerde de besmele çekmeyi ashabına öğütlemiştir. "Suyu, develerin içişi gibi bir nefeste içmeyin; iki veya üç nefeste için, içerken besmele çekin. İçtikten sonra da Allah'a hamdedin." buyurmuştur (Buhari, Vudu, 19). Bir gün Allah Resulü Ümmü Seleme'nin oğlu Ömer'in yemekte elini tabağın her tarafında gezdirdiğini görünce ona yumuşak bir edayla, "Evladım! Besmele çek, sağ elinle ve önünden ye" uyarısında bulunmuştur.

Belli bir amaç için vasiyet edilen paranın başka bir amaçla kullanılması caiz midir?
Hac, oruç fidyesi, zekât, sadaka-i fıtır, kefaret gibi Allah'a ait borçlar hakkında yapılan vasiyetlerin varisler tarafından yerine getirilmesi gerekir. Bu amaçla bırakılmış mal başka bir yere harcanamaz. Vasiyet, dinen meşru olmayan şeyler için yapılmışsa bu vasiyet geçerli olmaz. Gayrimeşru işler için vasiyet edilmiş mallar diğer mallarla birlikte mirasçılara dağıtılır veya mirasçılar isterlerse, bu malı hayır yollarına sarf ederler. Belirli bir hayır için vasiyet edilen mal, vasiyet edilen yere harcanmalıdır. Ancak malı belirlenen yere harcamak mümkün olmazsa vasiyet edilen amaca en uygun yere sarf edilir.

BİR AYET
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anababaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez." (Nisa, 4/36)​

BİR DUA
Allah'ım! Harama bulaşmaktansa, helalinle yetineyim. Beni lütfunla (zengin kılarak) Senden başkasına muhtaç etme." (Tirmizî, "Deavât", 110).​

Müslüman zarif ve temiz kişidir:
Malik b. Nadle, dağınık bir kıyafetle Allah Resulü'nü ziyarete gittiğinde şu uyarı ile karşılaştı: Efendimiz (sav) ona, "Senin malın var mı?" diye sordu, "Evet" cevabını alınca "Ne gibi malların var?" dedi. Malik'in, "Allah bana deve, koyun, at ve hizmetçiler ihsan etmiştir." demesi üzerine, "Madem Allah sana mal ihsan etmiş, o halde Allah'ın nimet ve cömertliğinin belirtileri üstünde görünsün." buyurdu. (Ebu Davud, Libas, 14).​

PROF. DR. ALİ. KÖSE