Allah tevbe edenleri sever

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 15 Mayıs 2019 Güncelleme 15 Mayıs 2019, 07:58
Allah tevbe edenleri sever

İÇİNDEKİLER

Dünya hayatında baş etmeye çalıştığımız pek çok meşgale arasında bize sürekli çelme takan iki şey var: Biri nefsimiz, diğeri ezeli düşmanımız şeytan. İkisinin de kendine has yöntemleri var. Nefis, isteklerini sürekli tekrarlayan şımarık bir çocuk gibidir. Eğitilebilir, başka şeylerle oyalanarak isteği unutturulabilir. Kurnaz değildir ama isteklerini elde edinceye kadar ısrar eder ve hiç ummadığımız anda beklemediğimiz bir yerden kendini gösterir. Terbiye edilirse kontrol altına alınabilir. Şeytan ise daha sinsi ve zekidir. Kime nereden nasıl yaklaşacağını bilir. Mesela namazı bıraktıramayacağını bildiği bir kimseye "namaz kılma" demez. Namazlarının içini boşaltmaya çalışır. Herkesin nabzına göre şerbet verir. Çok sabırlıdır, çeşitli yöntemler geliştirmekte ustadır. İstediğini alana kadar çabalamaya devam eder.

NEFİSLE MÜCADELE
İnsan, ruhunu teslim edinceye kadar hem nefisle hem de şeytanla mücadele etmek zorundadır. Zorlu bir görevdir bu: Pek çok yönden gelen saldırılara rağmen istikametten ayrılmamak! İşin kötü tarafı, çoğu zaman bu görevin bir mücadele olduğunu fark etmeyiz bile. Kuvvetli isteklerimizin ve duygularımızın sebebi olarak kendimizi görürüz. Bazen bunun bir vesvese veya bir nefis oyunu olduğunu fark ederiz ama mağlup olduğumuzu anlamayız. Bazen de galip geldiğimiz yanılgısına kapılırız. Hâsılı, günahlara bata çıka ilerlemeye, yolumuzu doğrultmaya çalışırız. Unutarak, yanılarak ya da bile isteye yapılan hatalar, mümin gönüller için bir keder sebebidir. Kurallara uymayarak rıza-ı ilahiden uzaklaştığını düşünen insan için iki yol vardır; biri hatalarına aldırmadan yoluna devam etmek, ikincisi pişmanlığını beyan ederek yanlış yoldan geri dönmek… Yüce Rabbimiz, Kur'an'da sık sık tövbe edenlerden bahseder. O tövbeleri kabul etmek ister ve bizi tövbe etmeye davet eder. (en-Nisa, 4/27.) Tövbe edenleri sever. (el-Bakara, 2/222) Burada geçen sevgi ifadesi çok etkileyicidir. Kurallara uymayan insanlar hem kural koyanlar hem de diğer insanlar tarafından sevilmezken; Allah Teâlâ hazretleri, kesin bir şekilde yasaklamış olduğu şeyleri dahi yapanlara pişmanlık kapısını açık bırakmış ve samimi bir şekilde af dileyenleri bağışlayıp onlardan razı olacağını belirtmiştir. Bu husus üzerinde özellikle düşünmeliyiz. Herkesin kendini son derece yalnız hissettiği bir dünyada yaşıyoruz. Ötekileştirilen, umursanmayan, sevilmeyen, kendini bu dünyaya ait hissetmeyen birçok insan var. Bırakın büyük hataları, en ufak kusurunuzda sizinle irtibatını kesen dost ve akrabalarınız var. Uzmanlar yalnızlık hissinin, en ağır depresyon sebebi olduğunu söylüyor. Sık sık unuttuğumuz bir Rabbimiz var. Onunla iletişimimiz çoğunlukla zanlar üzerinden ilerliyor. Bizden uzak olduğunu, -haşa- bizi unuttuğunu, bize darıldığını düşünebiliyoruz. Bu da yetmiyormuş gibi bu yersiz hisleri kabulleniyor, ömrümüzü bir değersizlik hissiyle geçiriyoruz. Hâlbuki işin aslı böyle değil. Rabbimiz bize gönderdiği kelamında o kadar çok bahsediyor ki bu konudan, sadece ayetleri sıralamaya bu yazı yetmez. Allah bizlere ne kadar değer verdiğini tekrar tekrar ifade ediyor. Bizden hiç vazgeçmiyor. Ne olursa olsun ne yaparsak yapalım O'na geri dönmemizi bekliyor. Rahmetinden ümit kesmemizi yasaklıyor. Ancak kâfirlerin Allah'ın rahmetinden ümit keseceğini söylüyor! (Yusuf, 12/87) Bundan daha güzel birdostluk var mı? Bundan daha gerçek bir sevgi? Her şeyinizle her hatanızla sizi kabullenen ve her daim size kapısı açık olan biri? Bu mükemmel bir aidiyet hissi oluşturuyor insanda. Hani "İnnâlillâhi…" diyoruz ya, "Biz Allah'tan geldik, Allah'a aitiz", tövbede nasıl da manasını buluyor değil mi? O zaman şöyle bir silkelenip kalkmalı değil miyiz? Üzerimizdeki ölü toprağını atmalı, "Benim Rabbim benden vazgeçmiyorsa ben O'ndan hiç vazgeçmem" dememiz gerekmiyor mu? Önümde daha uzun zaman var, nasıl olsa tövbe ederim yanılgısına kapılmadan; beni bu kadar sahiplenen bir Rabbim varsa, O'nu gücendirmemek için elimden geleni yapmalıyım diyemez miyiz? Hem buna niyet edince inanın ki şeytan ve nefisle baş etmemiz de kolaylaşacak.

'HATALARIMI BAĞIŞLA'
Daha önce yuvarlandığımız çukurlara düşmememiz için bizi bir rahmet eli tutacak. Dayandığımız kudret, bize ummadığımız kapılar açacak. Hayat daha yaşanabilir olacak. Sadece bir bilince sahip olmalıyız: Yoldan çıkmamaya azmedip, rotamız biraz şaştığında doğru yola yeniden girmek. Peygamberimizin bile her gün bağışlanma dilediğini düşünerek hatalarımızdan arınmaya çalışmak. Sözlerimizi onun kıymetli dualarından biriyle tamamlayalım. Bakın Âlemlerin Efendisi ne güzel söylemiş: "Rabbim! Hatalarımı, bilgisizliğimi, her işimdeki aşırılığımı ve benden daha iyi bildiğin hallerimi bağışla. Allahım! Bilmeden veya kasten, şaka yollu ve ciddi bir halde yaptığım hatalarımı da bağışla. Zira bunların hepsi bende var. Allahım! Yaptığım, yapacağım, gizlediğim ve açıkça işlediğim günahları bağışla. Öne alan da erteleyen de sensin. Sen her şeye gücü yetensin." ("Affın Güzel Kapısı", Diyanet Aylık Dergi, sayı: 340).

ÇOCUKLARA ALLAH'IN İSİMLERİ VERİLEBİLİR Mİ?
Bir anne-babanın çocuğuna karşı görevlerinden birisi de ona güzel isim vermektir. Nitekim Hz. Peygamber, bir hadisinde insanların kıyamet günü isimleri ile çağrılacağını belirterek "Çocuklarınıza güzel isim koyunuz." buyurmuştur. (Ebû Davud, Edeb, 69) Belirtmek gerekir ki Allah'a has isimler aynı lafızla çocuklara verilmemelidir. Şayet çocuklara Allah'ı hatırlatacak isimler verilecekse başına "kul" anlamına gelen "abd" kelimesi eklenerek "Abdullah" (Allah'ın kulu), "Abdurrahman" (Rahman'ın kulu), "Abdurrahim" (Rahim'in kulu), "Abdülkâdir" (Kâdir'in kulu) gibi isimler verilmelidir. Allah Teala'nın "esma-i hüsna"sından "Kerim, Latif, Rauf…" gibi isimler ise Allah'ın dışında insanların da nitelendiği ortak isimler olduğundan Allah'a has olmayan bu isimler çocuklara ad olarak verilebilir.

ÇOCUKLAR ARASINDA EŞİTLİĞE DİKKAT ETMEK GEREKİR
Sevgili Peygamberimiz, eşitlik duygusunun da pek çok değerin aşılandığı ailede kazanıldığına işaret ederek, çocuklar arasında da bu prensibin gözetilmesini istemiştir. Bir defasında, Beşir b. Sa'd, oğlu Nu'man'a malının bir kısmını hediye ettiğini söylediğinde Hz. Peygamber, diğer çocuklarına da bu şekilde hibede bulunup bulunmadığını sordu. "Hayır" cevabını alınca, "Çocuklarının sana iyilik etmeleri konusunda eşit davranmaları seni mutlu etmez mi?" diye sormuş, Beşir' den, "Evet (mutlu eder)" karşılığını alması üzerine de, "O halde böyle yapma!" buyurmuştur. Resül-i Ekrem, ''Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında adaleti gözetin" buyurarak evlatlar arasında hiçbir konuda adaletsizlik yapılmaması gerektiğini, aile içinde adalete uygun davranmanın Allah'a karşı olan sorumluluk bilinci ile doğrudan alakalı olduğunu belirtmiştir.

PROF. DR.ALİ KÖSE