Elitizm savaşları

DAVID Fincher, zekâ işi büyük oyunlara dair hikâyeleri, en az onun kadar da, bu oyunlar etrafındaki karakter dramalarına odaklanan senaryoları seviyor.

Giriş Tarihi 22 Ekim 2010, 00:00 Güncelleme 09 Aralık 2010, 13:48
Elitizm savaşları

İÇİNDEKİLER

SOSYAL AĞ (The Social Network)
Yönetmen: David Fincher / Oyuncular: Jesse Eisenberg, Joseph Mazzello, Justin Timberlake, Andrew Garfield, Rooney Mara, Rashida Jones / Tür: Dram, biyografi
Filmlerinin kimisi zamanla biraz 'aşınmış' (Yedi), kimisi hedefi tam tutturamamış (Panik Odası) olsa da, Fincher bu tür senaryolarla kusursuzluğu (Zodiac) yakalayabilen bir yönetmen. Ruhların ağır testlere tabi tutulduğu Fincher diyarında, Facebook gibi güncel bir sosyal fenomeni görmek, heyecan verici. Hele de yönetmenin, zamanın ruhunu yakalamakla ilgili sağlam referansları (Dövüş Kulübü) varken. Gerçi Fincher, Facebook kullanıcılığının gündelik psikolojisiyle pek fazla ilgilenmiyor. Ben Mezrich'in kitabından uyarlanan Sosyal Ağ, güncel bir 'gerçek'le ilgili eleştiri ya da paranoya geliştirmekten de çok, insanın toplumla ilişkisindeki temel mekanizmaları dert ediniyor.

REKABET KÜLTÜRÜ

Hikâyenin kahramanları olan Facebook kurucularının biraraya geldiği Harvard Üniversitesi de, güçlü rekabet kültürü ve 'sarp' sınıfsal kademeleriyle, bu ilişkinin vahşi hallerini izlemek için ideal bir yer gibi görünüyor. Filmde gerçeğinden bir hayli sapmış olduğu söylenen Facebook kaşifi Mark Zuckerberg (Jesse Eisenberg), kampüsün, yüksek zekâ/düşük 'coolizm' katmanında mücadele veriyor. Ama parıltısız kaderini kabullenecek bir karakter değil. Bilakis, ayrıcalıktan uzak düştüğü durumların 'toplu intikam'ını, zalim zeka gösterileriyle almaya meyilli. Üstelik, kötü giden bir buluşmanın ardından ".....luk eden kız" gibi ekşisözlük başlıkları açmaktan daha ileri gidebilecek donanıma sahip. Böylece giriştiği ucuz bir 'internette intikam' taarruzu, Facebook'a evrilecek, nihayetinde Mark'ı ve muhtelif ortaklarını davalık edecek bir sürece yol açıyor. Sosyal Ağ, mahkeme filmlerinin nadiren çekilir 'kuru zihinsellik'ini, uzun flashback'ler ve bilmece hissini hep canlı tutan bir kurguyla bertaraf ediyor. Fincher'ın filmi, zamane buluşlarının ortaya çıkışındaki kaçınılmaz 'kitlesellik payı' ve rant faktörlerinin kaygan zemininde gezinirken kişisel yaralar ve sosyal motivasyonları araştıran bir 'dedektif hikâyesi' gibi.