Ekrem İmamoğlu ismiyle Financial Times'ta yer alan yazı (Ekran Görüntüsü)
Seçildiği belediye başkanlığı seçimlerini hatırlatan Ekrem İmamoğlu yolsuzluklarını perdelemek için kendisinin bir siyasi tutuklu olduğunu öne sürdü. 2019'da beri adaylık peşinde olduğunu da itiraf eden "2019'da İstanbul Belediye Başkanı olduğumdan beri bir alternatif arayışı içindeyim." dedi.
İmamoğlu, "Halk desteği artınca cumhurbaşkanlığı adaylığımı ilan ettim. Ancak hükümet bu yükselişe saygı göstermek yerine baskıyı artırdı. Belediyemizi soruşturmalarla, tehditlerle boğdular." iddiasında bulundu.
Usulsüzlük tespitinin ardından diplomasının iptal edilmesini ise "keyfi" olarak niteleyen Ekrem İmamoğlu, "Cumhurbaşkanlığı için gereken üniversite diplomam keyfi şekilde iptal edildi. Ardından, adaylığımın resmen açıklanmasından dört gün önce, 19 Mart'ta evim yüzlerce polisle kuşatıldı. Aralarında en yakın danışmanlarım ve belediye çalışanlarımın da bulunduğu 100'den fazla kişiyle birlikte, yolsuzluk ve teröre yardım gibi asılsız suçlamalarla gözaltına alındım. Bu satırları Silivri Cezaevi'ndeki hücremden yazıyorum. Benim gibi pek çok seçilmiş yetkili, akademisyen, gazeteci ve aktivist burada tutuluyor. Hakkımdaki sözde gizli tanıkların muğlak ifadelerinden başka bir şey yok. Hakkımda verilmiş bir mahkumiyet kararı bulunmuyor. Ben bir siyasi tutukluyum." iddiasında bulundu.
Ekrem İmamoğlu 11 Nisan'da Silivri'de de mahkemeye çıktı. İmamoğlu'nun bir panelde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve ailesiyle ilgili kullandığı ifadeler nedeniyle ʺterörle mücadele eden kişileri hedef göstermekʺ, ʺhakaretʺ ve ʺtehditʺ suçlarından yargılandığı davanın ilk duruşması tamamlandı. Söz konusu dava 16 Haziran'a ertelendi.
Sokak olaylarını savunan Ekrem İmamoğlu yolsuzluktan tutuklanmasını yine Başkan Erdoğan'a bağlayarak, "Beni hapse atmak Erdoğan için bir zafer değil. Aksine, bir uyanışa neden oldu. Önce öğrenciler sokağa döküldü. Ardından mitingler düzenlendi, Erdoğan'a yakın medya ve şirketler boykot edildi. CHP'nin açık ön seçimlerinde 15 milyondan fazla vatandaş, beni cumhurbaşkanı adayı olarak belirledi. Bu, demokratik geleceğimiz için kolektif bir duruştu." dedi.
Merkez Bankası'nın piyasayı düzenlemek için yaptığı hamleleri, hükümetin kendisini saf dışı bırakmasının bir parçası olduğunu öne süren Ekrem İmamoğlu,"2023'teki çöküşün ardından "rasyonel" ekonomik politikalara dönüş sözü verilmişti, ama bu söylem hızla siyasi bekaya feda edildi." iddiasında bulundu.
Ekrem İmamoğlu Türkiye'nin Avrupa için önemli olduğunu söylese de ülkede baskı ve korku rejimi olduğunu iddia ederek Başkan Erdoğan'ı ve Türkiye'yi şikayet etmeyi sürdürdü.
İmamoğlu şu iddialarda bulundu:
"NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip bir ülke olarak, Avrupa Konseyi'nin imzacısı ve AB üyeliğine uzun süredir aday olan Türkiye'nin siyasi yönelimi; Avrupa'nın, transatlantik ittifakın, Orta Doğu'nun ve Kafkasya'nın güvenliği açısından belirleyici önemdedir. Ukrayna'daki savaş, bu jeopolitik kuşakta stratejik eşgüdümün ne kadar acil olduğunu gösterdi. Suriye'deki gelişmeler ve Gazze'de süregelen trajedi, istikrarsızlığın sınırları nasıl kolayca aşabildiğini kanıtladı.
Bu alanların her birinde demokratik ve laik bir Türkiye yalnızca faydalı değil vazgeçilmezdir. AB kendini büyüyen tehditlere karşı güçlendirmeye çalışırken, demokratik bir Türkiye'nin varlığı hayati önem taşıyor. Gençlerini susturan, muhalefeti ezen, korkuyla yöneten bir rejim, bölgesel istikrarsızlığı yalnızca daha da derinleştirir."
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu (Takvim.com.tr Arşiv)
"SERMAYE BAŞKA YERE AKAR"
Türkiye'ye sermaye akşının kesilebileceğini iddia eden Ekrem İmamoğlu "demokratik dayanışma" diyerek Türkiye'te "küresel" baskı istedi.
İmamoğlu yazısını şöyle bitirdi:
"Küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillendiği bu dönemde, coğrafyamız ve sanayi altyapımız bizi doğal bir ortak haline getiriyor. Ancak bu potansiyel, yalnızca ülke güvenilir, şeffaf ve kurallara dayalı ekonomik politikalarla yönetilirse hayata geçirilebilir. Aksi takdirde yatırımcı güveni kaybolur, sermaye başka yerlere akar.
Türk halkı iki yüzyılı aşkın süredir anayasal yönetim, sivil temsil ve adalet için mücadele ediyor bu, otoriterliğin Türkiye'nin "doğal hali" olduğu yönündeki miti çürütüyor. Artık dünyadaki demokratik dayanışma, ortak geleceğimizi inşa etmek için elzem hale geldi. Küresel demokratik gerileme dalgası belki Türkiye'de başladı. Ben, geri tepmenin de burada başlayacağına inanıyorum."