Aşırı sağın yükselişi yaşlı kıtayı sarstı! Uzmanlardan değerlendirme: Avrupa göçmen karşıtlığının bedelini "ırkçılığın" yükselmesiyle ödüyor

2019'dan bu yana Avrupa ülkelerinde yapılan genel seçimlerde yükselişe geçen aşırı sağ partiler, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin de en çok kazananı oldu. Enflasyondan şikâyet edenler, kontrolsüz göçe isyan edenler, iklim yasasının sıkboğaz ettiği çiftçiler ve Ukrayna politikasından rahatsız olanlar sandığa ağırlığını koydu. Peki, uzmanların bu konudaki değerlendirmesi ne yönde? İşte detaylar...

Giriş Tarihi 11 Haziran 2024, 07:16 Güncelleme 11 Haziran 2024, 13:36
Aşırı sağın yükselişi yaşlı kıtayı sarstı! Uzmanlardan değerlendirme: Avrupa göçmen karşıtlığının bedelini ırkçılığın yükselmesiyle ödüyor

İÇİNDEKİLER

Avrupa Birliği üyesi 27 ülke vatandaşlarının oy kullandığı Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde aşırı sağ partilerin yükselişi, merkez sağ ve merkez sol ağırlıklı hükümetlere şok yaşattı.

Almanya, Fransa, Polonya, İspanya, Avusturya başta olmak üzere çok sayıda ülkede aşırı sağ büyük kazanımlar elde etti.

FRANSA'DA ERKEN SEÇİM KARARI
Aşırı sağ partiler, AP'deki 720 sandalyenin en az çeyreğini kazandı. Seçimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri Fransa'da erken seçim kararı oldu. Almanya'da Neo-Nazi yanlısı AFD'nin Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonucuna göre ülkede ikinci parti konumuna gelmesi koalisyon hükümetinin devrileceği söylentilerini ayyuka çıkardı.

İtalya'nın aşırı sağcı başbakanı Giorgia Meloni ise önümüzdeki 5 yılın en kilit isimlerinden biri haline geldi. AP, Avrupa Birliği'nin bütçesini onaylıyor ve aynı zamanda AB'nin kurumları ile organlarını denetliyor.

Dolayısıyla çıkan sonuç, AB'nin politikaları açısından kritik önemde. Çıkan tablo ile AB'nin çevre ve tarım politikalarının yanı sıra göçmenlerle mücadele ve Ukrayna savaşı gibi kritik konulardaki politikalarının değişmesi bekleniyor. Uzun vadede ise halihazırda çatırdayan AB sisteminin büyük sorunlarla karşı karşıya kalması gündemde. Avrupa Parlamentosu üyeleri, siyasi ittifaklar içinde kümeleniyor.

Bu gruplar ülkelere göre değil, siyasi eğilimlere göre belirleniyor. Grup kurabilmek için en az 23 üye ve üye devletlerin en az dörtte birinin grup içinde temsil edilmesi gerekiyor. Mevcut parlamentoda 7 siyasi grup bulunuyor. Bunların en büyükleri merkez sağdaki Avrupa Halk Partisi (EPP) ile merkez soldaki Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D). Dünkü sonuçlara göre EPP, en büyük grup olarak kaldı. S&D de ikinciliğini korudu.

Aşırı sağdaki iki grup olan Avrupalı Muhafazakârlar ve Reformistler (ECR) ile Kimlik ve Demokrasi'nin (ID) güç kazanması, Avrupa Birliği yaklaşımını riske atabilir. Belçika'da seçimlerin galibi, beklenenin aksine aşırı sağcı Vlaams Belang (VB) değil sağ eğilimli milliyetçi Flaman parti N-VA oldu. Büyük hezimete uğrayan Open Vld Partisi lideri Başbakan Alexander de Croo'nun istifasını sunmasıyla son seferde 653 gün hükümetsiz kalan federal ülkede sancılı süreç başladı. İspanya'da da Avrupa Parlamentosu seçimlerini az farkla da olsa mevcut durumda ana muhalefette bulunan merkez sağ görüşlü Halk Partisi (PP) kazandı. Aşırı sağcı Vox, 6 parlamenterini AP'ye gönderdi.



KAZANANLAR:
Fransa'da aşırı sağcı Marine Le Pen Ulusal Birlik (RN) Partisi: Yüzde 31.
Merkez-sağ tandanslı Avrupa Halk Partisi (EPP). Parlamento'daki en büyük grup olmaya devam etti.
İtalya'da Başbakan Giorgia Meloni ve İtalya'nın Kardeşleri (FdI) Partisi. Yüzde 26-30 bandında oy oranıyla birinciliği garantiledi.


KAYBEDENLER:
Yeşiller. Avusturya ve Almanya'da beklenenden çok daha kötü bir performans sergiledi.
Farklı üye devletlerdeki merkez sağ tandanslı Renew Europe (RE). 2019'a kıyasla AP'de 20 sandalye kaybetti.
Almanya'da Sosyal Demokratlar. Şansölye Olaf Scholz'un partisi, EPP'nin ardından aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ile ikinci sırayı paylaştı.

FAŞİZM GERİ Mİ GELİYOR?
Avrupa Parlamentosu seçimlerini uzmanlar da değerlendirdi.

Haşmet Babaoğlu, "Faşizm geri mi geliyor, emim değilim. Zaten milliyetçi, sağcı partilere hemen "faşizm" yaftası yapıştırmak bir sol liberal hilesidir. Bugünün ırkçı partileri yarın ne hâle dönüşür, bilen var mı, emin değilim... Ama öyle ya da böyle SAVAŞ geliyor. En azından sistem artık büyük bir savaşa ihtiyaç duyuyor ve buna hazırlık yapıyor. Dolayısıyla Avrupa'nın 1930- 39 kronometresi çalışmaya başlamıştır." değerlendirmesinde bulundu.

Salih Tuna ise "Avrupa'nın "aşırı sağcılarının" aşırılıklarından biri de İsrail'e verdikleri koşulsuz destek. "Avrupa'nın liberal değerlerine" yeri geldiğinde LGBT karşıtlığıyla, yeri geldiğindeyse "soykırım yandaşlığıyla" tepkilerini koyuyorlar. Tıpkı Macaristan Başbakanı Viktor Orban gibi. Öte yandan, ABD/AB-Rusya çatışmasında Rusya'ya düşmanlıktan kaçınmaları ve ABD/AB'yi Rusya'ya karşı saldırgan tavırlarından ötürü eleştirmeleri dikkat çekiyor. Bizdeki "aşırı sağcılarda" bu kadarı bile yok. Ümit Özdağ gibi "sağaltılmış sağcıların" tek hedefi göçmenlerden ibaret. "dedi.

Tuna, bir tarafta ABD/ İsrail, diğer tarafta ABD/AB olduğuna vurgu yaparak, " İki taraf da birbirine, "Sen bana destek ver, ben de sana ses çıkarmayayım" diyor. Arada bir de "Çok abartma ama; bak seni zor duruma sokarım!" minvalinde uyarılarda bulunuyor. Mesela, son zamanlarda Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler'in soykırımcı Netanyahu hükümeti özelinde İsrail'e karşı hamlelerinden tutun, İrlanda, İspanya ve Norveç gibi birtakım Avrupa ülkelerinin Filistin'i tanıma kararlarına kadar, ABD/AB'nin ABD/İsrail'e "sakinleşme" çağrısı yaptığı anlaşılıyor. ABD/İsrail ise bu çağrıların her birine daha da fazla "soykırım" yaparak karşılık veriyor. Elbette bu tür çağrılar, tek bir kaynaktan verilen "emirler" şeklinde telakki edilemez. Hatta çoğu kez daha önceden bastırılan haklı eleştirilerin yeri geldiğinde "gevşetilmesiyle" ortaya çıkıyor. Soykırımın ilk aylarında ABD/İsrail'in barbarlıkları karşısında suspus kalan ana akım medya kuruluşlarının, ABD/AB'nin (dişe dokunur bir etkisi olmasa da) tavır değişikliği sonrası İsrail'in "kabahatlerini" daha fazla dile getirir olması buna örnektir. Buradan anlaşılacak olan şudur: Konu "Batı" ve "Batı'nın uluslararası politikaları" olduğunda, karşımıza çıkan "anlaşmazlıklar" ABD'nin "iç politika anlaşmazlıklarından" ibarettir." şeklinde bir yorumda bulundu.

ABD başkanlık seçimlerinde Trump'ın muhtemel zaferi de hesaba katılırsa, söz konusu "iç politika anlaşmazlıklarında" ABD/İsrail tarafının daha güçlü olacağına dikkat çeken Tuna, "Yine de hangi taraf daha güçlü olursa olsun, bu hengâmede olan ABD'nin yıllardır diğer ülkeleri hizaya çekmek için başvurduğu "kurallara dayalı uluslararası liberal düzene" oluyor! ABD'nin bu "iç politika anlaşmazlıklarının" arasında Çin, bilhassa Ortadoğu'daki ekonomik ve stratejik hamleleriyle "kurallara dayalı uluslararası liberal düzenin" tekerine çomak sokuyor. Hâliyle, "uluslararası liberal düzeninin" dayandığı "kuralları" çiğnemekle suçlanıyor. Suçlayanlar da malumunuz; İsrail'in Gazze'de aylardır sürdürdüğü soykırıma müdahale etmek şöyle dursun, aylardır açıktan destek çıkanlar. Para birimi Amerikan Doları olan mahut "uluslararası liberal düzenin" kuralları, 2009 yılında kurulan BRICS'in genişlemesiyle birlikte iyice çiğneniyor. İyi ki de çiğneniyor, çiğnemeden olmaz. Bu meyanda, Türkiye'nin BRICS üyeliğine yeşil ışık yakması ve Rusya'daki BRICS toplantısına katılması hayati önemi haiz." dedi.

"MEVCUT SİSTEM SOS VERİYOR"

Avrupa Parlamentosu (AP) seçim sonuçlarının sadece Avrupa'nın değil dünyanın derin bir siyasi sancı yaşadığını gösteriyor ifadelerini kullanan Mahmut Övür, " Mevcut küresel sistem SOS veriyor. O sistemin son yürütücüsü ABD her alanda geriliyor, etkin olduğu BM gibi bütün küresel kurumlar işlevsiz hâle geldi. Daha vahimi, ABD'nin başını çektiği Batı Bloku'nu ahlaki üstünlüğe taşıyan bütün insani ve demokratik değerler yerle bir edildi. Ukrayna-Rusya savaşında ipuçlarını gördüğümüz bu ahlaki çöküş, Gazze'deki küresel soykırımla dip yaptı ve artık taşınamaz noktaya geldi. Dünya derin bir "insanlık krizi"yle karşı karşıya. Bütün bunlar da yeni ortaya çıkmış değil, sömürgeci ve emperyalist Batı ne ürettiği refahı paylaştı ne de demokratik değerleri... Tam tersine son 30-40 yılda İslam düşmanlığı ve göç karşıtı siyasetiyle bütün değerlerini ayaklar altına aldı.

Küresel dinamizmin kaydığı Doğu da henüz bu düşüşe yeni ve cazip bir alternatif sunabilmiş değil. Avrupa Parlamentosu seçimleri böyle küresel bir altüst oluş zemininde yapıldı. Zaten uzun zamandır Avrupa'daki sağ ve sol merkez partiler yeni dönemi kavrayan siyaset üretmekte zorlanıyor. Özellikle de sosyal demokratlar... Almanya'da Sosyal Demokrat Parti (SPD) son seçimde yüzde 12'ye kadar düştü. Ukrayna ve İsrail'de ABD siyasetine teslim olan sosyal demokrat Olaf Scholz siyasetinin sonu bu... Aynı son Yeşiller Partisi'ni de bekliyor.
Ama en dramatik düşüşü "küreselci" Macron yaşadı. Avrupa için tehlike çanlarının çaldığını sık sık seslendiren Macron, ne yazık ki kendi partisinin geleceğini öngöremedi. Aslında aşırı sağ partiler sadece Fransa'da değil birçok Avrupa ülkesinde yükselişte ve yaşlı kıtayı sallıyor. Küresel dönemi anlayacak yeni siyaset üretemeyen Avrupa, ürettiği İslam düşmanlığı ve göçmen karşıtlığının bedelini "ırkçılığın" yükselmesiyle ödüyor. Bir anlamda ektiğini biçiyor.


Yaşlı kıtanın tek tesellisi ise başta Almanya olmak üzere Hıristiyan Demokratların hâlâ birinci sırada olmaları... Eğer yaşlı kıtanın muhafazakârları da İslam düşmanlığını ve göçmen karşıtlığını terk etmez ve ABD'nin dayatmaları karşısında yeni siyaset üretmezlerse ömürleri bir sonraki seçime kadar sürer, o kadar." şeklinde ifadelere yer verdi.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN