Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçen temmuzda ASEAN Dışişleri Bakanları toplantısı için Cakarta'yı ziyaret ettiğini hatırlatarak, Endonezya'nın Türkiye'nin Güneydoğu Asya'daki stratejik ortaklarından olduğunu belirtti.
Türkiye-Endonezya Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin ilk toplantısının hazırlıklarını mevkidaşı ile ele aldığını aktaran Fidan, iki ülke arasında üst düzey ziyaretlerin devamı konusunda da Marsudi ile mutabık kaldıklarını söyledi.
Fidan, mevkidaşıyla görüşmelerinde ekonomik ve ticari ilişkileri yenilenebilir enerji ve helal gıda dahil çeşitli alanlarda geliştirme hususunda mutabık kaldıklarını belirterek, iki ülke ticaret hacminin iki ülke liderinin belirlediği 10 milyar dolar hedefine ulaşması için atabilecekleri adımları istişare ettiklerini aktardı.
"Değerli mevkidaşıma savunma sanayi işbirliğimizin artarak devam etmesini ve firmalarımızın Endonezya ordusunun modernizasyonunda daha fazla rol almasını arzu ettiğimizi ilettim." diyen Fidan, mevkidaşıyla terörle mücadele dahil gelecek dönemde imzalanabilecek belgeleri gözden geçirdiklerini, FETÖ başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadele konusunda çalışmaya devam edeceklerini belirtti.
Fidan, "Bugün ilişkilerimizin daha da derinleşmesini sağlayacak önemli bir karar daha aldık. İki ülke arasında savunma bakanları ve dışişleri bakanlarının yer alacağı 2+2 formatında bir mekanizma kurulması konusunda mutabık kaldık." dedi.
Bakan Fidan, mevkidaşıyla güncel bölgesel ve küresel gelişmelerini görüştüklerini, Filistin meselesinin görüşmelerin odağında olduğunu ve Endonezya'nın Türkiye'nin Filistin konusundaki tutum ve hassasiyetlerinde ortak olduğunu bir kez daha görmekten memnuniyet duyduğunu söyledi.
"BAZI AVRUPA ÜLKELERİNİN FİLİSTİN'İ TANIMAYA YAKIN OLDUKLARINI SÖYLEMELERİ UMUT VERİCİ"
Endonezya'nın da yer aldığı İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği Temas Grubu olarak Gazze'ye yönelik saldırılara ilişkin uluslararası farkındalığı artırmak için önemli çalışmalarda beraber görev aldıklarını dile getiren Fidan, şöyle devam etti:
"Gazze Temas Grubu toplantısına katılmak üzere Riyad'daydım. Burada öncelikle Temas Grubu olarak kendi aramızda, bilahare Batılı ülkelerin de temsilcilerinin katılımıyla toplantılar yaptık. Filistin devletinin tanınması ve iki devletli çözüme odaklanan mesajlarımızı bir kez daha kuvvetle vurguladık. Bazı Batılı ülkelerin artık iki devletli çözümün bir şart olduğunu kabul ettiklerini, İsrail kadar Filistin'in de güvenliğinin sağlanmasının eşit derecede önem taşıdığını teslim ettiklerini görmekten memnuniyet duyduk. Tüm bu çabalarımızla artık tüm dünyanın en azından söylem bazında da olsa aynı noktaya geldiğini görmekteyiz. Bazı Avrupa ülkelerinin Filistin'i tanımaya yakın olduklarını söylemeleri de ayrıca umut vericiydi. Halihazırda 136 civarında ülke Filistin'i tanımakta fakat ağırlıklı olarak Avrupa ülkeleri ve Amerika tanımadığı için özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Filistin'in statüsü tescil edilmemekte. Şu anda geldiğimiz aşamada bu yaygın tanımanın daha büyük uluslararası meşruiyete ve kabule dönüşmesi başta Amerika olmak üzere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne daha büyük bir baskı uygulanması. Bu noktada sistemli ve yoğun çalışmalarımıza dostlarımızla beraber devam ediyoruz."
"TOPLU MEZARLAR ORTAYA ÇIKARKEN ULUSLARARASI TOPLUM DAHA NEYİ BEKLEMEKTE?"
Fidan, uluslararası kamuoyunun tepkisine karşın İsrail'in büyük bir pervasızlık ve cüretle Filistinli sivillere karşı işlediği suçları sürdürdüğünü vurgulayarak, artık zamanın bu söylem birliğinin uygulamaya geçme zamanı olduğunu, bu insanlık dışı duruma hep beraber uluslararası toplum olarak sistemli bir şekilde, aktif bir şekilde 'dur' denilmesi gerektiğini söyledi.
"21. yüzyılda Gazze'de açlıktan ölümler yaşanırken, İsrail ordusunun çekildiği yerlerde toplu mezarlar ortaya çıkarken, kadın, çocuk, hasta, yaşlı demeden siviller hedef alınırken uluslararası toplum daha neyi beklemekte?" diyen Fidan, artık zorlayıcı tedbirlerin gündeme gelmesi gerektiğini belirtti.
Fidan, İsrail'in Filistin halkını boyunduruk altına alma ve topraklarından sürme çabasını Filistinlilerin, Türkiye'nin, adalet ve hukuk arayışında olan diğer ülkelerin ve uluslararası toplum vicdanının kabul etmeyeceğini vurgulayarak, "Bir tercihle karşı karşıyayız. Ya hukuktan ve insanlıktan yana olacağız ya da zulmün yol açtığı sorunların bedelini hep birlikte ödeyeceğiz." diye konuştu.
Krizin başından beri Gazze'de yaşanan bu insanlık trajedisinin dünyanın dört yanında toplumsal olayları tetikleyebileceğini önceden söylediklerini ve uyardıklarını hatırlatan Fidan, İsrail'e koşulsuz, şartsız destek olan ülkelerde halkın sokaklara döküldüğünü, daha da vahim bir noktaya gelmemek için bu ülkelerin bir an evvel uyanması gerektiğini, Gazze'de akan kanın yalnızca Filistinlilerin kanı olmadığını ve Gazze'de insanlığın bir sınav verdiğini söyledi.
"TÜRKİYE OLARAK FİLİSTİN HALKININ YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Fidan, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının hukuki düzlemde de yargılanması gerektiğini, İsrail'in bu cürümleri hakkında Uluslararası Adalet Divanı'nda devam eden süreçlerin mevcut olduğunu belirterek şunları kaydetti:
"Güney Afrika'nın başvurusunun hemen ardından 3 Ocak 2024'teki açıklamamızda bu başvuruyu memnuniyetle karşıladığımızı kaydetmiştik. Güney Afrika'nın bu başvurusunun ardından uluslararası toplumun nasıl bir tepki alacağı, Türkiye'nin bu durumdaki müdahalesinin nasıl olması gerektiği konusunda da Cumhurbaşkanı'mız tarafından verilen bir talimat mevcuttu. Biz ilk günden itibaren bu konuda iki yönlü bir çalışma sürdürdük. Birincisi hukukçularımızla bir araya gelerek Türkiye'nin Güney Afrika'yı destekler şekilde davaya müdahil olması hukuken nasıl ve hangi gerekçelerle mümkün olacak onu çok detaylı bir araştırma sürecine girdik. İkincisi de sadece Türkiye değil uluslararası toplumun diğer üyelerinin de aynı endişeleri taşıyan özellikle üyelerinde bu davaya müdahil olmaları müdahil olma şartları ve müdahil olmayla ilgili düşünceleri konusunda da çok ciddi görüş alışverişinde bulunduk. Geçen süre içinde hukuki cephede bakanlık hukukçularımız, Adalet Bakanlığımız, üniversitedeki hocalarımız hep beraber çok yoğun bir çalışma yaptılar ve çalışmalarımızı belli bir noktaya getirdik. Çalışmamızın hukuki metni tamamlandığı zaman da alınmış olan bu siyasi kararı fiiliyata geçirmek için resmi müracaatımızı Uluslararası Adalet Divanına yapacağız. Türkiye olarak her durumda Filistin halkının yanında olmaya devam edeceğiz."
TÜRKİYE'NİN KARARI NE ANLAMA GELİYOR?
Peki Türkiye'nin davaya müdahil olması ne anlama geliyor? Bundan sonra nasıl bir süreç bizi bekliyor? Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, konuyu değerlendirdi.
Milliyet'te yer alan habere göre; Gözügüzelli, "Türkiye'nin verdiği karar çok önemli ve tarihi bir karardır. Davanın gidişatı ve sürecine etki edebilecek hukuki güce sahip bir devlet olarak Türkiye'nin bu davada müdahil olması demek hakkın tesisi ve hukukun doğru yorumlanması adına kritiktir, hayatidir.
Öncelikle Soykırım Sözleşmesi, her şekilde sözleşmeye taraf bir devletin buna müdahil olması, üçüncü taraf olarak açılan bir davada her zaman Uluslararası Adalet Divanı tüzüğü gereği de yasaldır. Özellikle Güney Afrika'nın açtığı dava çerçevesinde Soykırım Sözleşmesi'ne İsrail de taraftır, Almanya da, Türkiye de... Yaklaşık 150'ye yakın devlet taraftır. Dolayısıyla Uluslararası Adalet Divanı tüzüğü 63. maddesi kapsamında çok taraflı bir anlaşmanın nasıl yorumlanması konusu üzerine bir ihtilaf konusunda anlaşmazlığa düşüldüğünde ki Soykırım Sözleşmesi'nin bizzat hükümleriyle alakalı bir durumun varlığından ötürüdür." dedi.
TÜRKİYE YOL GÖSTERİCİ OLACAK
Türkiye'nin tarafsız tutumuyla mahkemenin anlaşmayı yorumlamasına yardımcı olması beklenişrken, meselenin değerlendirilesinde de kritik bir rol oynayacağı düşünülüyor.
İsrail'in yanında olan devletlerin ortaya koyduğu argümanların çürütülmesinde Türkiye, mahkeme heyetine sözleşmeyi tanımlama, yorumlama ve çerçeveyi çizmesinde yol gösterici rol gösterecek.