Tarihin izlerini görmek için gelen ziyaretçilere de kapılarını açık tutan otelin bahçesinde, iki kolunda birer çocuk taşıyan beyaz bir kadın heykelinin yer aldığı barışı simgeleyen köşe bulunuyor. Lozan Barış Konferansı görüşmelerinin burada yürütüldüğünü anlatan ve antlaşmaya imza atan ülkelerin isimlerinin yer aldığı bir levha da gelenleri bilgilendiriyor.
Barış Konferansı görüşmelerinin yapıldığı Sandoz Salonu, bu tarihi mekanı görmek isteyenleri iki kanatlı kapısıyla karşılıyor.
Salonun duvarlarında freskler, tavanında cam vitraylar, orta bölümünde ise büyük bir avize yer alıyor. Baş köşedeki bölümde devasa ayna ile orta bölümünde büyük pencereler bulunuyor. Tarihi yapısı muhafaza edilen salonda, zaman zaman bazı toplantı ve etkinlikler gerçekleştiriliyor.
Beau Rivage Palace Otel'inin arşivindeki Lozan Barış Konferansı'na ait anılar, otelin koridorlarında sergileniyor. Antlaşmaya ilişkin İngilizce ve Fransızca gazete kupürlerinin yanı sıra o dönem Lozan'da bulunan ülkelerin temsilcilerinin fotoğrafları da duvarlarda yer alıyor.
Bunlar arasında TBMM hükümetini temsilen İsmet İnönü, İtalya'yı temsilen Benito Mussolini, İsviçre Federasyonu adına Carl Scheurer ile Lozan'da bulunan diğer ülkelerin temsilcileri ve delegasyonların fotoğrafları bulunuyor. İsmet İnönü'nün kayıkta kürek çektiği anların yer aldığı fotoğraf da sergileniyor.
LOZAN BARIŞ KONFERANSI VE ANTLAŞMA
Lozan Barış Konferansı, 20 Kasım 1922'de başladı ve zaman zaman yapılan kesintilerle Lozan Barış Antlaşması'nın imzalandığı güne kadar devam etti.
Konferansta, TBMM hükümetini İsmet İnönü başkanlığında Dr. Rıza Nur Bey ve Hasan Saka'dan oluşan heyet temsil etti.
20 Kasım 1922'de başlayan görüşmeler, boğazlar sorunu, kapitülasyonlar, Musul-Kerkük ve Osmanlı Devleti'nin borçları gibi nedenlerden ötürü kesilmesinin ardından 23 Nisan 1923'te yeniden başladı.
Görüşmeler sonunda varılan anlaşmaya göre, Suriye sınırı 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşması ile belirlendiği şekilde kabul edildi.
Irak sınırının gelecekte İngiltere ve TBMM arasında yapılacak bir görüşme ile belirlenmesine karar verildi. Yunanistan sınırı, Mudanya Antlaşması'nda olduğu şekliyle kabul edilirken, Yunanistan, savaş tazminatı olarak Karaağaç'ı Türkiye'ye bıraktı.
Antlaşmayla Sovyet sınırı, Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşması ile belirlendiği gibi kaldı, Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulmasından vazgeçildi.
Kapitülasyonlar, Lozan Antlaşması ile kesin olarak kaldırılırken, Bozcaada ve Gökçeada Türkiye'ye bırakıldı. İtalyanlarda kalan On İki Ada, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra İtalya'nın çekilmesiyle Yunanistan'a bırakıldı.
Antlaşma uyarınca; Türk devletinin sınırları içindeki yabancı okulların Türk kanunlarına uyması, okulların öğreniminin Türk devletince düzenlenmesi kayıt altına alındı.
Fener Rum Patrikhanesi'nin yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartıyla Türkiye'de kalması kabul edilirken, azınlıklara verilen ayrıcalıklar kaldırıldı, tüm azınlıklar Türk vatandaşı kabul edildi.
Anlaşmayla İstanbul'daki Rumlar hariç diğer yerlerdeki Rumların Yunanistan'a, Batı Trakya hariç diğer illerdeki Türklerin Türkiye'ye gönderilmesi suretiyle iki ülke arasında nüfus mübadelesine karar verildi.
20 Temmuz 1936'da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile de Lozan'da üzerinde en çok durulan başlıklardan "Boğazlar" konusu çözüme kavuşturuldu.
Taraflarca tek nüsha olarak imzalanan Lozan Antlaşması'nın ıslak imzalı nüshası "depozitör ülke" sıfatıyla Fransa tarafından muhafaza ediliyor. Diğer imzacı ülkelerdeki nüshalar ise antlaşmanın onaylı suretlerinden oluşuyor.
Onaylı suretlerden biri de Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nde bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı Arşiv Binası'nda aslı muhafaza edilen Antlaşma, Bakanlığın internet sitesinde vatandaşların ve araştırmacıların erişimine açık tutuluyor.
LOZAN EFSANELERİ ÇÖKTÜ
Konuyu köşesine taşıyan Sabah gazetesi yazarı Erhan Afyoncu, "On yıllardır "Lozan'ın gizli maddeleri 100. yılda açıklanacak; Lozan 2023'te yürürlükten kalkacak" palavralarını dinledik. 100. yıla geldik. Lozan efsaneleri çöktü" ifadelerini kullandı.
İşte Afyoncu'nun 23 Temmuz tarihli yazısı:
Türk ordusu 9 Eylül'de Yunan'ı denize dökerek İzmir'i kurtardı. 12 Ekim'de Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra sıra barış görüşmelerinin nerede gerçekleştirileceğine gelmişti. TBMM, Türk heyetiyle iletişimi kolaylaştırmak için İzmir'i önerdi. İngiltere, teklifi reddederek İsviçre'nin Lozan kenti ile Ankara arasındaki iletişimin kolaylaştırılacağı güvencesini verdi. Lozan Antlaşması konusundaki en önemli kitap olan Sevtap Demirci'nin "Belgelerle Lozan" kitabına göre Lozan Antlaşması şöyle imzalandı:
Lozan Antlaşması imzalanıyor.
İNGİLTERE'NİN STRATEJİSİ
Görüşmelerin birinci kısmı, 20 Kasım 1922'de başladı. Konferansta bir tarafta Türkiye, diğer tarafta ise İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve Romanya vardı. Ayrıca gözlemci ve kendilerini ilgilendiren konular için de ABD, Sovyet Rusya, Bulgaristan, Belçika ve Portekiz katılmıştı.
Türkiye, başından itibaren görüşmelerin "eşitlik temelinde" gerçekleşmesi gerektiğini vurguladı. Öyle ki, oturma düzeninde Türk heyetinin küçük devletlerle aynı masada olması itiraza yol açtı. Krizin aşılması için oturma düzeninde değişiklik yapıldı. Yine açılış esnasında İngiltere Dışişleri Bakanı ve Lozan temsilcisi Lord Curzon'un programda olmamasına rağmen bir konuşma yapacağının öğrenilmesi krize sebep oldu. İsmet Paşa, Lord Curzon'un konuşmasından sonra inisiyatif alarak hızlıca sahneye çıktı ve Türkiye'nin yeni konumuna dikkat çeken bir konuşma yaptı.
İsviçre hükümeti başkanlık hakkından feragat edince başkanlığın, konferansı tertip eden İngiltere, Fransa ve İtalya arasında dönüşümlü yürütülmesine karar verildi. Türk heyeti buna itiraz etse de bir netice alamadı. İsmet Paşa, Lord Curzon için bir İngiliz gazeteciye, "...Bir asker olan beni, en büyük devlet adamlarınızdan biriyle, bir Bismarck'la mücadele etmeye gönderdiler" demişti.
Tartışılacak konularla ilgili üç ana komisyon ve alt komisyonlar kuruldu. Ana komisyonlardan ilki toprak sorunlarıyla, ikincisi kapitülasyonlar ve azınlıklarla, üçüncüsü ise iktisadi ve mali konularla ilgiliydi. Lord Curzon başında olduğu toprak meseleleri komisyonunun önce toplanması gerektiğini, diğer komisyonların toplanması için toprak meseleleriyle ilgili ilerleme kaydetmek gerektiğini savundu. Böylece konferansın gündeminin belirlenmesinde önemli bir adım attı.
Lord Curzon, Musul meselesini İngiltere lehine sonuçlandırmak için konferansı yavaşlatma ve diğer konuları içinden çıkılamaz hale getirme stratejisini devreye soktu. Curzon, İngiltere için pek de önemli olmayan bazı konularda müttefiklerin isteklerini dillendirdi ve Türk heyetinin asla kabul etmeyeceği önerilerde bulundu. Böylece dünya kamuoyuna Türklerin meselelere inatçı bir tavırla yaklaştığı, konferansta Türkler yüzünden ilerleme kaydedilemediği mesajını vermeye çalışıyordu.