İNSANLIK KOŞAR ADIM KAOSA SÜRÜKLENİYOR
Türkiye bu noktada küresel vicdanın sesi olmaya devam ediyor. Siz kitapta buna da vurgu yapıyorsunuz. Küresel sistem bir dönüşümden geçiyor. Siz Türkiye'yi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Türkiye olarak uluslararası sistem dönüşürken seyirci kalmak istemiyoruz. Biz bu millete bir söz verdik. Ülkemizi sözü dinlenir saygın bir güce dönüştüreceğiz dedik. Ama aynı zamanda küresel vicdanın da sesi olacağız dedik. Bu nedenle de insani diplomasiye hep önem verdik. Salt kendi ulusal çıkarımız için değil, gerçekten samimi olarak bütün küresel meselelerde söyleyecek bir sözümüz ve çözüm önerimiz oldu. Bunları yaparken insani anlayışımızdan hiç vazgeçmedik. Milli gelirine oranla en fazla yardım yapan ülke olduk. Salgın döneminde bütün ülkelerin içine kapandığı ve maskelere el konulduğu dönemde biz elimizdekileri ihtiyacı olan ülkelerle paylaştık. Bu bizim dış politikamızın felsefi özünü oluşturuyor. Ama aynı zamanda gerçekçiliğimizi hiçbir zaman kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz de.
Şimdi yeni bir uluslararası düzen arayışı sadece dile getirilmiyor. Bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış durumda. Türkiye bu arayışı hep önemsedi ve önemseyecek. Türkiye olarak BM'nin hem adil hem de güçlü bir yapı oluşturmasının uluslararası düzenin meşruiyeti ve sürdürülmesi için kaçınılmaz olduğunu düşünüyoruz. Bu yönde atılacak adımlara destek olmak ve teklifleri açık yüreklilikle konuşmak istiyoruz. İçine girdiğimiz kritik süreç öylesine tehlikeli unsurlar barındırıyor ki, sonuçlarından bu sistemden en fazla faydalananlar dahil kimse kendini koruyamaz.
Ciddi küresel sorunlarla karşı karşıyayız. Terör, göç, iklim koşulları, küresel ısınma, kuraklık, adaletsizlik, başarısız devletler gibi sorunlar karşımızda bütün çıplaklığıyla duruyor. Şimdi bu tür sorunlara devletler arası çatışma ihtimali de eklenmiş durumda. Bununla birlikte yükselen toplumsal tepkiler, dışlayıcı milliyetçilik ve korumacılık uluslararası barış ve istikrar ortamını tehdit ediyor. Adeta insanlık koşar adım büyük bir kaosun bir çatışmanın içine sürükleniyor. Eğer bu sorunları şimdi açık yüreklilikle konuşmadan çözüm bulmazsak yarın çok geç kalmış olacağız.
İnsanlığın elinde bulunan tek araç, tüm sorunlarına rağmen hala BM zeminidir. Bu nedenle BM'de kesinlikle ve acilen harekete geçilmelidir. Bizim önerimiz BM sisteminin değişen dünya şartlarına uygun bir şekilde reformdan geçirilmesidir.
BATININ TERÖR ÖRÜTÜ YPG MÜDAFAASI NE AHLAKİ NE DE RASYONELDİR
76. BM Genel Kurulu'nda yaptığınız konuşmada reform konusunu gündeme alarak yeniden bir çağrı yaptınız. Birçok sorunun çözümünde sessiz kalınmasını yeniden gözler önüne serdiniz. Bu anlamda Suriye konusuna da temas ettiniz. Suriye konusunda uluslararası toplum neler yapmalı?
Genel Kurul konuşmaları tarihi konuşmalardır. BM kürsüsü bir dünya kürsüsüdür. Bütün liderler kendi perspektiflerini, günümüz meselelerine dair kendi yaklaşımlarını sunar ve çözüm önerileri ortaya koyarlar. Biz de katıldığımız bütün toplantılarda ortak bir mesaj vermeye çalışıyoruz. O günün temel meselelerine ışık tutmaya çalışıyoruz. Ama en önemlisi de hep adaletten, barıştan ve istikrardan bahsediyoruz. Dünya ikiyüzlü davranışlardan, adaletsizliklerden, modası geçmiş klişelerden artık çok sıkıldı. Bütün bunlardan uzak gerçekçi çözüm çağrıları yapıyoruz. Bu yılki Genel Kurul'da da mesajımız oldukça açıktı. Karşı karşıya olduğumuz meydan okumaları çözmek için önce adaleti arayan, küresel kamu vicdanını rahatlatan bir yaklaşım sergilememiz gerektiğini vurguladık. Tabi, sadece bunlar da yeterli değil. Sorunları çözmek için rasyonel adımlar atmak zorundayız. Bu noktada Suriye bütün açıklığıyla karşımızda duruyor.
Suriye'de tüm dünyanın gözlerinin önünde yüz binlerce kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin yerlerinden edilmesine neden olan insani dram, onuncu yılını geride bıraktı. Ülkemiz, bir yandan 4 milyona yakın Suriyeliye kucak açarken, bölgeyi kana ve gözyaşına boğan terör örgütlerine karşı da sahada mücadele ediyor ve büyük bir çaba harcıyor. DEAŞ terör örgütüyle sahada etkin bir şekilde mücadele ederek bu terör örgütünü sınırımızın hemen ötesinden temizleyerek yenilgiye uğratan tek NATO üyesiyiz. Yine sahadaki varlığımızla, PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantılarının işlediği katliam ve etnik temizlik faaliyetlerinin önüne geçtik ve bu bölgeleri özgürleştirdik. Şehitler verme pahasına yürüttüğümüz çabalar sonucunda güvenli hâle getirdiğimiz bölgelere, şu ana kadar 462 bin Suriyelinin gönüllü olarak geri dönüşünü sağladık.
Aynı şekilde İdlib'de de büyük bir çaba gösteriyoruz. Oradaki varlığımız sayesinde, milyonlarca insanın hem canını kurtardık hem yerinden edilmesini önledik. Uluslararası toplum bir on yıl daha Suriye krizinin devam etmesine izin veremez. Soruna, Suriye halkının beklentilerini karşılayacak şekilde, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı temelinde siyasi bir çözüm bulunması için daha güçlü bir irade ortaya koyulması gerekiyor.
Suriye'de insani yardım süreçlerinin aksamaması için elimizden geleni yapıyoruz. Bu noktada BM insani yardım mekanizmasının 12 ay süreyle uzatılmış olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Bu olumlu yaklaşım, siyasi sürecin ilerletilmesi ve sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu şekilde geri dönüşlerinin sağlanması için de ortaya konulmasını bekliyoruz.
Suriye'de bir diğer önceliğimiz elbette terörle mücadele ve bölgenin terör örgütlerinden tamamen temizlenmesidir. Ancak görüyoruz ki biz terörle mücadele ederken, birileri terör örgütleri arasında ayrım yapıyor. Bu durum kabul edilemez. Terör insanlığın ortak sorunudur. Bugün Suriye'de destekledikleri terör örgütü PKK-YPG'nin kontrol ettikleri bölgelerde en ağır insan hakları suçları işleniyor, sivil insanlar sırf kendilerine muhalif diye infaz ediliyor ya da işkenceye maruz bırakılıyorlar. Söz konusu suçlar ve ağır ihlaller, müttefiklerimizin gözleri önünde gerçekleşiyor. Göz göre göre terör örgütü YPG'nin propagandasını yapıyorlar. Bu, ne rasyonel ne de ahlakidir. Hep şunu söyledik; terör tüm insanlığın ortak düşmanıdır.
Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmaya çalışan her türlü girişime karşı ve terörü sonlandırmaya yönelik mücadelemiz kararlılıkla sürecektir.
İKLİM ANLAŞMASI, 2053 VİZYONUMUZUN ANA UNSURLARINDANDIR
BM konuşmanızda iklim değişikliği ile ilgili konulara da ağırlıklı olarak değindiniz ve Türkiye'nin imzacısı olduğu Paris İklim Anlaşması'na dair onay sürecini başlatacağınızı duyurdunuz. İklim değişimi konusunda Türkiye'nin öncelikleri nelerdir?
İklim değişikliği insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük meydan okumalardan biridir. Bugüne kadar uygulanan yanlış politikalar, sürekli büyüme ve genişleme mantığı üzerine inşa edilen kalkınma politikaları maalesef dünyanın bize sunduğu kaynakların hoyratça kullanılmasına neden oldu. Tabiat, üzerinde yaşayan milyonlarca canlı türüne kucak açarken, bunun karşısında insanlık kaynaklar sınırsızmışçasına davrandı. Sonunda büyük bir tehditle karşı karşıya kaldık. Bütün dünya hava kirliliği, su ve gıda güvenliği, biyoçeşitliliğinin kaybı, büyük çevre felaketleri ve daha birçok risk ve tehditlerle karşı karşıya kaldı. Şimdi ise bu risk ve tehditleri nasıl minimize edebiliriz bunun üzerine düşünüyor ve çözüm üretiyoruz.
Uluslararası toplum olarak bu meseleyi gecikmeden çok daha ciddi bir şekilde ele almak zorundayız ve mücadelenin ancak ortak çalışmakla mümkün olacağını anlamak durumundayız. Bu nedenle önce iklim değişikliği konusunda küresel yönetişim mekanizmalarının etkin çalışmasını sağlamalıyız. Bu konuda da sadece kendimizi düşünen değil bütün insanlığı düşünen bir yaklaşıma sahip olmalıyız. Bu nedenle, her fırsatta dile getirdiğimiz "Dünya Beşten Büyüktür" tespitini, iklim değişikliği konusunda da tekrar ediyoruz. Bu noktada da adil olmak zorundayız. Tabiata, havamıza, suyumuza, toprağımıza, yeryüzüne kim daha çok zararı verdiyse, kim doğal kaynakları vahşice sömürdüyse, iklim değişikliği ile mücadeleye en büyük katkıyı onlar yapmalıdır. Kimsenin "ben güçlüyüm, bunun faturasını ödemem" deme lüksü yoktur.
Türkiye olarak BM Kürsüsünde Paris İklim Anlaşması'na ilişkin onay sürecini başlatacağımızı duyurduk. Bu konuda kararlıyız. Paris İklim Anlaşması'nı, ulusal katkı beyanımız çerçevesinde Ekim'de Meclisimizin onayına sunacağız. Glasgow'da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'ndan önce, "karbon nötr" hedefli anlaşmanın onay aşamasını tamamlamayı planlıyoruz. Yatırım, üretim, istihdam politikalarımızda köklü değişikliğe yol açacak bu süreci, 2053 vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak kabul ediyoruz.
Böylece Türkiye olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmiş olacağız ve iklim değişikliği ile mücadele konusunu politika önceliklerimizden biri haline getireceğiz. Sadece küresel mücadele odaklı değil, vatanımızı, ülkemizi iklim değişikliği bağlamında ortaya çıkabilecek risk ve tehditlerden korumak için hazırladığımız yol haritasını adım adım uygulayacağız. Geleceğimiz, güvenliğimiz ve gelecek nesillerimiz için bunu yapmak zorundayız. Hedefimiz, iklim değişikliği konusunda farkındalığı yüksek, sorumluluk sahibi bir milli bilinç oluşturmak ve bütün kurumlarıyla buna ayak uyduracak stratejik bir yapılanmaya devletimizi kavuşturmak. Bu eko-sistemi kurduğumuz zaman çok daha etkin bir mücadele ederek bu konudaki küresel mücadeleye daha iyi bir katkı sunabiliriz.