KPSS Sorusu: Şeb-i Arüs-Düğün Gecesi kimin öldüğü gecedir?

KPSS Sorusu: Şeb-i Arüs-Düğün Gecesi kimin öldüğü gecedir? Arama motorları üzerinden sıkça araştırılanlar arasında yer alıyor. KPSS ortaöğretim sınavı bugün gerçekleştirildi ve adaylar sınav sonrasında heyecanla soruların yanıtlarını araştırmaya başladı. verdiği doğru ve yanlış cevapları kontrol etmek isteyenler özellikle Şeb-i Arüs-Düğün Gecesi kimin öldüğü gecedir? Sorusunun yanıtını merak ediyor. KPSS’de sorulan Şeb-i Arüs-Düğün Gecesinin kimin öldüğü gece olduğuna ilişkin bilgiyi haberimizin içerisinde bulabilirsiniz.

Giriş Tarihi 22 Kasım 2020, 13:29 Güncelleme 22 Kasım 2020, 13:31
KPSS Sorusu: Şeb-i Arüs-Düğün Gecesi kimin öldüğü gecedir?

İÇİNDEKİLER

KPSS ortaöğretim sınavına katılan binlerce kişi ter döktü ve sınavı tamamlayanlar hemen cep telefonlarından soru yanıtlarını araştırmaya başladı. Özellikle KPSS Sorusu: Şeb-i Arüs-Düğün Gecesi kimin öldüğü gecedir? Sorusunun cevabı merak konusu oldu. Bu soruya doğru mu yoksa yanlış mı cevap verdiğini merak eden adaylar için doğru yanıtı haberimizde derledik. İşte Şeb-i Arüs-Düğün Gecesinde ölen kişinin kim olduğu…

KPSS Sorusu: Şeb-i Arüs-Düğün Gecesi kimin öldüğü gecedir?

Cevap: Şeb-i Arus, Türkçe: Düğün Gecesi, Mevlevilikte Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin öldüğü gecedir. Mevlana Celaleddin Rumi, bu geceyi Rabb'ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü Düğün Gecesi olarak adlandırır.
Sorunun cevabı Mevlana Celaleddin Rumi olacaktır.

MEVLANA CELALEDDİN RUMİ HAYATI

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.

Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında 'Bilginlerin Sultanı' ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.

Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı.

Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

Sultânü'l-Ulemâ Nişâbur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.

1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun' u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.

Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni tahsis etti.

Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi.

Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te 'mutlak kemâlin varlığını' cemalinde de 'Tanrı nurlarını' görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü hayata veda etti. Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen 'Şeb-i Arûs' diyordu.

Eserleri:

Mesnevî
Büyük Divan "Divan-ı Kebir"
Fihi Ma-Fih "Ne varsa İçindedir"
Mecalis-i Seb'a "Mevlana'nın 7 vaazı"
Mektubat "Mektuplar"Mevlana Celaleddin