Amerika; tehditkar, tahripkâr ve şantajcı

Yaşadığımız çağ çılgınlıklarla dolu. Küresel sistemin ne ilkesi, ne de bir erdemi kaldı. Çıkarları için tehdit edebiliyor, şantajcı olabiliyor ve hatta savaş çıkarabiliyor. Kendi çıkarları için dünyanın altını üstüne getirebiliyor. Buna alternatif olabilecek dünya ise batının gözlükleri ile kendi toplumuna bakıyor. Yani alternatif olmaktan da çıkıyor. Bu da batının sisteminin devamına neden oluyor. Uludağ Üniversitesinde Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay ile yaşadığımız çılgın çağın kodlarını konuştuk.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 20 Mayıs 2019 Güncelleme 20 Mayıs 2019, 08:01
Amerika; tehditkar, tahripkâr ve şantajcı

İÇİNDEKİLER

Bu yüzyılı ya da yaşadığımız dönemi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
İçinde bulunduğumuz çağı, yeni araçlarla eski dünya düzenine dönüş olarak görüyorum. Çünkü burada büyük devletlerle bu ticaret savaşları bağlamında birbiri ile olan ilişkisine dünya politikalarına baktığımız zaman böyle görüyorum. Ama farklı tarafı eski dünya düzenine dönüş dediğim tarafı şu, hakikaten hemen her devletin çıkarı peşinde olan her büyük devletin tehdidkar ve tahripkar ve şantajcı bir tutumu var. Ve bu çok eskiden Profesör Zbigniew Brzezinski söylediği, tam bir satranç oyunu yani gerektiğinde ticaret savaşları açısından, gerektiğinde bir piyon verip, atı fili onun yerine koymak gibi, şah demeye yakın olabilmek açısından... Amerika'nın Irak'tan çekiliyoruz, Suriye'den çekiliyoruz söylemleri açısından ortada böyle somut bir şey yok. Fakat oraya yerleştirilen satranç oyununun başka unsurları var. Yani çekilmiş gibi görünse dahi o oyunu sürdürecek şey var. Nitekim Amerikan Generali diyor ki; biz 120 bin varan terörist bir grubu eğittik. Yani bu 120 bine varacak. Şimdi bu artık tam anlamıyla benim dediğim tehditkâr, tahripkar ve şantajcı bir tutum bu. Ha biz de bu satranç oyununda kendi müktesebat bağlamında kapasitesinde karşılık vermeye çalışıyoruz elbette böyle bir şey var. Bu oyunda satranç oyununda yapılan hamleler dünya ya empoze ettikleri değerler aracılığıyla yapılıyor. Mesela Afganistan'a, Rusya Sosyalizmi götüreceğim diye girdi, Amerika Irak'a demokrasiyi götüreceğim diye girdi, Venezuella ile uğraşması da aynı bağlamda yani oraya demokrasinin gelmesi özgürlüklerin gelmesi bağlamında. Şimdi hani zarf değiştiyse de mazruf aynı, ben de buna yeni arayışlarla eski dünya düzeninin inşası diyorum.

Bugün Amerika, liberal demokrasi adı altında dünyanın dört bir tarafına müdahale ederken aslında sömürgeciliğin 21. yy teknolojisi ile yeniden yapıldığını söyleyebilir miyiz?
Nerelere demokrasi gitmiş oluyor. Demokratikleşme mi var? Kendi içinde baktığınız zaman, Amerika'ya baktığınız zaman demokrasiye ilişkin, demokrasiye dair değerler de yıpranma yok mu? Sonunda bir insanın ağzına bakıyor herkes. Amerika'da bile derin devletten bahsediliyor. Bir politika ötekini tutmuyor. Yani tamamen kendi çıkarları açısından ve bunun için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar.

Birleşmiş Milletler gibi bir kurum neye yarıyor?
Hiçbir şeye yaramıyor. Irak'ta mesela… Irak işgaline bütün Birleşmiş Milletler yönelik dünya dedi ki, önce gündeme getir Birleşmiş Milletler kararıyla meşru bir zemin hazırla ister karar versinler, ister vermesinler biz biliyoruz dedi. Kimsenin derdi değil yani demokrasi.

Aşırı müdahaleler iç çatışmalara, savaşlara neden oluyor. Savaş nedeniyle de göçler oluyor. Göçler de ırkçılığa neden oluyor Bu mu isteniyor?
Uluslararası politikalar açısından bu çıkarların peşinde olan devletlerin bir strateji izlediği kanısındayım. Yani büyük göç var. Sanki o kendi değerleri açısından böyle hüsnü kabul gösteriyorlar göçmenlere ama 125 göçmen kabul ediyor Kanada böyle tören yapıyorlar ama Türkiye'ye 3, 5 milyondan fazla göçmen geliyor. Avrupa'ya gitmek isteyenler püskürtülüyor. Şimdi, bu esasen kendi çıkarları doğrultusunda uygulamak istedikleri politikaya bir meşru zemin hazırlıyorlar. Suriyelilerle bizim aramızda çıkan bir gerilim, çekişme orada demokrasinin yıprandığı, insan haklarının ihlali gibi mazeretler, bahaneler oluşturulacak. Bu kendi açısından oraya bir müdahale maazallah, denip çok meşru bir olaymış gibi gösteriliyor. Hiçbir etik değer göstermiyorlar. İnsan haklarına ne oldu? İnsan hakları beyannamesine ne oldu? Fransız Devrimi'nin en önemli ilkeleri ne oldu? Dayanışma ne oldu mesela? Bunların hiçbiri yok ama gerektiğinde yani kabule şayan bir politika göstermek üzere bu değerlere başvurma gibi bir ikiyüzlülük var. Bir sahtekarlık var, açık söyleyeyim.

Yaşadığımız çağ, 1. Dünya Savaşı'ndaki öncesi o dönemle kıyaslanabilir mi?
Tam katılmıyorum. Şunun için katılmıyorum. Dünya şu an taksitle savaşıyor zaten. Taksit, taksit gidiyor savaşlar. Yani her bir bölgeye baktığınızda bir problem var. Problem olmayan bir bölgede bile bir terör olayı yaratılarak problemli hale getiriliyor. Şu an bir fırtına yok. Yavaş yavaş o fırtınayı kuvvetlendirecek esintiler diyelim hatta esinti ötesi fırtına akımları rüzgar akımları var. Onun için kendisini yok edecek bir şeye göze alamıyor büyük devletler. Çünkü sıfır toplamlı oyun olacak. Yani gittiği zaman bir üçüncü dünya savaşı total bir savaş dünyanın mahfı demektir, insanlığın mahfı demektir. Ama zaten insanlığı doğramakla bunun yapıyorlar. Sadece bu total bir düzeyde görülmüyor. Öyle değil mi? Yani iki kutuplu dünya da neredeyse dünya savaşı çıkaracak derecede birbiri ile çatışan güçler, bir bakıyorsunuz hiç olmayacak bir yerde Suriye'de bir başka yerde anlaşıveriyor.

Pentagon'un bir kanadının DEAŞ'ı, diğer kanadının YPG'yi, öbür istihbarat grubunun FETÖ'yü desteklemesini bugün daha net mi gördük?Şimdi vekalet savaşları dediğimiz şeyler şeklinde gelişiyor savaşlar. Taksitli savaşlar dediğim benim bu. Yani ne oluyor orada kendisi yok, ama o örgüt doğuyor orada. O silahlar oraya nasıl getiriliyor. Yani hiç kimse görmeden olur mu? Bilmem ne dağına silah götürülüyor. Bir bakıyorsunuz Obüs toplarından bahsediliyor. Nereden geldi bunlar? Yani bu zaten çok açık. Ama hiç kimse üstlenmiyor bunu. Hani ortada bir suç var, valla ben yapmadım şeklinde bir tavır içinde ama dünyanın gözü önünde olan budur. Artık bunu saklamaya gerek kalmadı. Teröristleri eğittik diyebilecek kadar pervasızca hareket ediyorlar. Trump, tweet atarak dünyayı tehdit edebiliyor, şantaj yapabiliyor. E bize de aynı şey yapılıyor. S-400 meselesinde söylenenlere bakın. Afrin'e giremezsiniz, girerseniz şu olurdan tutun tamamen bizden habersiz bizim kontrolümüz dışında sakın ha bir hareket etme özgürlüğünü kendinizde görmeyin. Bu çok açık açık söyleniyor artık.

21. yüzyılın modernleşmesiyle, liberal demokrasi modeli çöktü mü?
Bence çöktü. İşin ilginç yanı Batı'nın, Batı dışı toplumlara ihraç etmeğe çalıştığı bütün kavramların, kurumların temelli yok artık. Yani bilinmez bir gelecek var, kestirilemez bir gelecek var, her an her şey olabilecek bir dünya düzeninde yaşıyoruz. Yani bu eskide de böyleydi zaten. 1. Dünya Savaşı dediğiniz 1914. Bakın kaç zaman geçti fakat ondan daha beter şeyler var, daha farklı davranış kalıplarıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla kimsenin umurunda değil. Yani farklılık, çeşitlilik, çoğulculuk, modernite akıl vs. gibi şeyler sadece ve sadece güce indirgenmiş bir şekilde ne kadar tırnak içinde anlam kazanıyorsa o kadar anlamı var.

'KENDİNE BATI'NIN GÖZLÜĞÜ İLE BAKIYORLAR'

90'larda soğuk savaşın sona ermesi ile birlikte İslam, Batı ya da Doğu-Batı gibi dengeden bahsediliyordu. Batı'nın gerçekten demokrasiyle, insan haklarıyla bağı var mı?

Yani bir sürecin sonucu bunlar. Bu süreçte İslam dünyasında iki damar çıktı. Bir ana damar kendi ta bir uca savurdu radikal bir damar. Bunun ama kendi gücü son derece sınırlı böyle olsa dahi. İkinci ana damar ne kadar damarsa artık, batının değerlerini İslami tutumlarla içselleştirdi. Yani batı karşıtı gibi ama batının bütün zihinsel şemasıyla kendisine bakan bir akım var. Karşı gibi ama batının sunduğu gözlüklerle kendisine bakan bir kesim. Ve bu hemen hemen dünyanın bütün yörelerinde ortaya çıkıyor. Bunun adı bilginin İslamileşmesi deniliyor, teknolojinin İslamileşmesi deniliyor vs. Ontolojik olarak bir ret ya da bunun sorgulanması söz konusu değil maalesef. Bir adaptasyon mu diyelim, kendini batın gözü ile tekrar görüp ona bir tavırla rengi İslam olan bir tavırla karşı çıkma da nafile bir şey oluyor. Bu batının da çok hoşuna gidiyor.

'MEKKE KOLA'

Bu oryantalizm gibi mi?
Merhum tarihçimiz Arif Dirlik hocanın söylediği gibi, kendi kendine oryantalize etmesi. Batının verdiği gözlükle kendimize bakmak, bunun farkında değiliz. Mesela Arif Dirlik Konfüçyanizimi buna örnek gösterir, İslam da dahil buna bence, başka bir örnektir işte Webber'in bu Protestanlık Ahlakı ve Kapitlazmin söylemi gibi. Yani biz de Kapitalizme uygunuz, engel bir şey değiliz, bir yapı değiliz veya kültür değiliz, din değiliz. Mekka Kola diye bir şey çıkardılar. Mekka, Mekke deyince Coca Cola İslamileşmiş mi oluyor. E bunun özüne indiğinizde dolaylı onamış oluyorsunuz. Suudi Arabistan'da 7 yıldızlı otel yapılıyor ve otellerin odası şu şekilde pazarlanıyor Kabe'ye bakan oda fiyat farklılaşmasına tabi oluyor. Şimdi düşünebiliyor musunuz bu bir inanç turizmi gibi bir laf çıkmıştı artık bu turizm de değil yani tamamen o Batı'nın kendi değerlerini alıp bizim değerlerimize bağdaştırdığını zanneden böyle bir şey var. Bu ana damar değil tabi. Ama ana damar gibi sanki. Onların da işine gelen de bu. Yani bütün diyaloglarını da bu açıdan onlarla o kesimle alınıyor batının.

KÜRESEL SİSTEMİN ALTERNATİFİ ŞİMDİLİK YOK

İleriye dönük olarak kapitalizmin bir alternatifi ya da frenleyici bir sistem kurulabilecek mi?
Şimdi bunun karşısında sosyalizm vardı yani iki kutuplu dünya da o aslında sosyalizm de değildi daha sonra ortaya çıkan şekliyle çözüldükten sonra ortaya çıktı ki koyu bir devlet kapitalizmi idi. Dolayısıyla onun bir versiyonu gibi işledi. Bugün pek bir alternatifi yok. İleride de olacağını zannetmiyorum. Kendine ve kendi değerlerini bir anlamda onların yardımıyla ve algısıyla, teşvikiyle hatta şırınga etmiş oldu. Şimdi biz onlar gibi düşünüyorsak yani zihinler o şekilde o kodlarla çalışıyorsa kendi kendimize karşı gelmek gibi bir şey olacak.

Batı toplumu çok ciddi risklerle karşı karşıya. Aile yapısı çöktü, uyuşturucu kullanımı arttı. Umutsuz ve mutsuz bir toplum yarattılar. Yönetici kesim bunu görmüyor mu?
Şimdi görüyor tabi. Ama belli oranda da bir tolerans var çünkü hani Salazar'ın galiba diktatör Salazar'ın sözüydü ya futbol olmazsa Portekiz'i yönetemezdim gibi. Şimdi burada da uyuşuk bir kesim yani apolitik, günlük meselelerden uzak, sadece kendi hayat tarzı ile ilgilenen, içe kapanmış, komşusunu bile düşünmeyen bir nesil var tabi. O biliniyor ve bunun rehabilitesi içinde çok büyük gayretler yok. Şimdi bizde ki durumda şöyle bir yanılgıyla katmerlendi. Onlar gibi olursak refaha kavuşur ve mutlu oluruz, çünkü bizim aslında mutluluğumuzu sağlayan manevi bir temel var, bu işte çoğu İslamcıya göre İslam'dır, bunun üzerine de hak ettiğimiz zenginliği eklersek daha mutlu oluruz. Ama onlar gibi zengin olamadık, bizi daha da fazla bunalıma soktu aslında mesela bizde de düşün şimdi uyuşturucu ile ilgili haberleri dinleyince ürküyorum, yani tüylerim ürperiyor, ortaokul seviyesine düşmüş bir pazarlamadan bahsediyoruz.

ALİ DEĞERMENCİ / NASIL OLUYOR