'Doğan'ın adamlarının genetik sorunu mu var?'

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, bugünkü köşesinde, 1 Kasım seçimlerinden sonra ılımlı mesajlar gönderen Doğan medyasının skandal haberlerine hala devam etmesini kaleme aldı. Bu duruma tepki gösteren Tuna yazısında, 'Genetik bir sorunları mı var? Doğan'ın adamları neden dikiş tutturamıyor' dedi.

Giriş Tarihi 17 Kasım 2015, 00:00 Güncelleme 17 Kasım 2015, 12:40
’Doğan’ın adamlarının genetik sorunu mu var?’

İÇİNDEKİLER

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna bugünkü köşe yazısında, 1 Kasım seçimlerinden sonra ılımlı mesajlar veren Doğan medyasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili son skandalını değerlendirdi. Doğan medyasının bu zamana kadar yaptığı tüm algı operasyonu haberlerini hatırlatan Tuna, ılımlı mesajlardan sonra temiz bir sayfa açılması beklenirken Doğan medyasının son skandalıyla genetiklerine döndüğünü ve Doğan'ın adamlarının dikiş tutturamadığını belirtti.

İşte Salih Tuna "Dikiş tutmuyor mu muhterem?" başlıklı köşe yazısı;

Adın Doğan'ın medyası, 1 Kasım seçimlerinden çamura yatamayacak kadar ağır bir mağlubiyetle çıkınca, malumunuz tornistan etmek zorunda kaldı.

Buna da hiç hayret etmedik; ilk kez yaptıkları bir şey değildi.

Zaten bu ülkede yaşayan hiç kimse, "Medya neden mağlup olsun, seçime partiler giriyor, medya değil ki" demez.
Çünkü…
Hiçbir muhalefet partisi, 1 Kasım seçimlerinde Aydın Doğan'ın organları kadar hareketli, heyecanlı ve cevval değildi.

O kadar ki, bu medya grubunun "Türkiye Türklerindir" sloganlı gazetesi, Erdoğan ve AK Parti düşmanlığını terörü destekleyecek boyuta vardırmıştı.
Uzatmayalım; ölümüne destek verdikleri muhalefet partileri 1 Kasım seçimlerinden mağlup çıkınca, bunlar da haliyle mağlup olmuş oldular ve "fabrika ayarlarına döneceğiz," dediler.

Ve, hiç vakit kaybetmeden bir bildiri yayımladılar...

Demokratik siyasi iktidarı devirmek için (Haberal'ın deyimiyle) "her türlü puştluk yapmaktan" vazgeçeceğiz; Adliye Sarayı'nda savcı katleden teröristleri artık arkalamayacağız; paralel örgütü görmezden gelmeyeceğiz; PKK dâhil terör örgütleriyle aramıza mesafe koyacağız, hülasa, bundan sonra adam gibi gazetecilik yapacağız, demeye getirdiler.

Biz de, "bin defa tövbeni bozsan da yine gel" diyen bir geleneğin mensupları olarak, "ne güzel, hadi bakalım, inşallah" yollu beklemeye koyulduk.
Yani…
Hadi üzerine sünger çekelim yaptığınız tüm kepazeliklerin, asla ve kat'a rövanşist duygularla hareket etmeyelim, daha evvel ısırıldığımız yerden bile bile bir kez daha ısırılalım, maksat temiz bir sayfa açılsın, dedik.
Dahası…
Birçoğumuz da unutmaya hazırdı; "411 el kaosa kalktı" manşetini, Konyalı hasta bir çocuğun testisleri üzerinden "Türban faciası" üretme fabrikatörlüğünü, "Okulda mescit açtılar" yaygaralarını, "Şehirlerarası otobüslerde namaz molası veriliyor" heyulasını, "Vay Şerefsiz" edepsizliğini, ve "Topyekûn savaş" naralarını…

Unutalım gitsin diyorlardı…
Daha 1 Kasım öncesinde, "yüzde 52 ile seçilmiş cumhurbaşkanına idam" şeklindeki o alçak manşetlerini, Mehmetçiğin arkasındaki kamuoyu desteğini yalıtmak için dolaşıma soktukları "Saray Savaşı" bozgunculuğunu, sonradan özür diledikleri 400 vekil manipülasyonunu da birçoğumuz unutmaya hazırdı.

Lakin çok geçmeden ne mal olduklarını bizzat kendileri hatırlattılar.

Alışmamış (….) don durmuyor, demek ki.

Geçen gün Sayın Erdoğan'a fotomontajla hakaret ettiler. Sonra da bu terbiyesizliği yapan iki gazetecinin işine son verip özür dilediler.
Gelgelelim, daha özürlerinin mürekkebi kurumadan bu sefer de, patronlar, Sayın Cumhurbaşkanımızı ciddiye almıyormuş algısını yaratmaya yönelik bir haber kotardılar.

Ali Koç bile mahut haberden rahatsız oldu. B20 görev güçlerinin basın toplantısında şöyle dedi: "Bunu söyleyip söylememe konusunda toplantı boyunca düşündüm. Sonunda söylemeye karar verdim (…) Hürriyet Gazetesi'nin internet sitesinde sabah Cumhurbaşkanımızı dinlerken çekilmiş hoş olmayan bir fotoğrafı koymuşlar. Hepimiz aynı gemideyiz. Ben bu şekilde haber yazılmasını çok ucuz ve yakışıksız görüyorum. Daha sonra haberi kaldırmışlar. Ancak bu tarz habercilik çok yakışıksız…"

Neden böyle peki?

Genetik bir sorun mu var? Aydın Doğan'ın adamlarının (….) neden don tutmuyor?

Döneceğiz dedikleri "fabrika ayarları" mı bozuk yoksa?

Hürriyet gazetesinin kurulma aşamasında Sedat Simavi, Üstadımız Necip Fazıl'a, "Göreceksin, fikri idam edeceğim" demişti.
Fikri idam ettin mi ne kalır geriye?

Müşahhas örnek verecek olursak, Çalışkan Koray'lar sürüsü kalır, değil mi?

Yazık ki yazık, fabrika ayarları da bozuk…

Erbakan cennet mekan, yetmişli yıllarda, "tesbih çeken elle tetik çeken eli bir tutamazsınız" derdi.

Hürriyet gazetesi o tarihlerde, tesbih çeken elle tetik çeken eli bir tutmaktan hiç geri durmazdı.

Aydın Doğan'ın adamlarının elinde mahut gazete daha da kötüye gitti. Hem de Mehmetçiğe tetik çeken ellere "çiçek çocuk" muamelesi yapacak kadar!..

1 Kasım seçimlerinden sonra zorunlu olarak toparlamaya çalışıyorlar ama gördüğünüz gibi maalesef dikiş tutmuyor.

KÖŞE YAZISINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ