94 yıllık serüven

Türk Mezarı olarak bilinen Süleyman Şah'ın kabri yıllarca isimsiz kaldıktan sonra II. Abdülhamit'in emriyle mezar haline getirildi. 1921'deki Ankara İtilafnamesi ile türbe ve etrafındaki alan, Türkiye Cumhuriyet toprağı olarak kabul edildi...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 23 Şubat 2015 Güncelleme 23 Şubat 2015, 01:43
94 yıllık serüven

İÇİNDEKİLER

Ca'ber Kalesi'nin kuzeybatı eteklerinde "Türk mezarı" diye anılan türbe, kare şeklinde bir avlunun içinde idi. Süleyman Şah'a izafe edilen kitâbesiz mezar, mihrabın karşısında ve ortada bulunuyordu. Zamanla harabe haline gelince II. Abdülhamid'in emriyle Halep Valisi Cemil Hüseyin Paşa (ö. 1889) tarafından 12x7 metre ebadında dikdörtgen şeklinde yeniden yaptırılmış ve üzeri tonozla örtülmüştür. Türbenin bakımı için maaşlı bir türbedar tayin edilmiş ve bunun ikameti için avluya bir ilâve bina yaptırılmıştır.

1921'DE TÜRKİYE'NİN
Ancak I. Dünya Savaşı sonunda Ca'ber Kalesi ile birlikte Suriye'nin sınırları içinde kalan ve Fransa'nın mandasına verilen türbe, Anadolu Türkleri için büyük bir mânevî değer taşıdığı için 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetiyle Fransa hükümeti arasında imzalanan Ankara İtilâfnâmesi'nin 9. maddesi gereğince Türkiye'ye bırakılmıştır. Çevresindeki 8 bin 797 metrekarelik Türkiye Cumhuriyeti toprağında Türk bayrağını dalgalandırma görevini yürüten bir jandarma karakolu bulunuyordu. 1974 yılında Tabya Barajı'nın suları altında kalacağı anlaşılan mezar, Suriye hükümetiyle varılan anlaşma uyarınca biraz daha kuzeydeki Karakozak mevkiine nakledilerek üzerine modern İslâm mimarisinde kesme taştan bir türbe ve onun yanına da aynı malzemeden bir karakol binası yapılmıştır.

SÜLEYMAN ŞAH KİM!
Bugün türbenin üzerinde, mezarın Süleyman Şah'a ait olduğunu belirten bir levha bulunmakla birlikte bu zatın kimliği tartışmalıdır. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu sıfatıyla Anadolu Türkleri arasında gazilik pâyesini kazanmış ve efsanevî bir hüviyet almıştır. Bazı Osmanlı tarih yazarları tarafından Osmanlılar'ın ceddi sayılan Ertuğrul Gazi'nin babası Süleyman Şah ise Urfa tarafında bulunduktan sonra Fırat'ı geçerken boğulmuş ve Ca'ber Kalesi önüne gömülmüştür (Âşıkpaşazâde, s. 3). Enverî bu Süleyman Şah'ı Kutalmış'ın oğlu sayarak Selçuklu sultanının ne şekilde Osmanlı şeceresine intikal ettiğini gösterir (Düstûrnâme, s. 6, 78). Halbuki kaynaklar Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah'ın Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş ile savaşırken öldüğünü (1086) ve Halep Kapısı'nda defnedildiğini zikrederler. Bazı Osmanlı tarihlerinde görülen bu karışıklık muhtemelen Süleyman Şah'ın, Fırat'ın kolu Habur ırmağında 1107 yılında boğulan I. Kılıçarslan ile karıştırılmış olmasından ileri gelmiştir. Ancak eski Osmanlı tarihçilerinden itibaren asırlar boyunca Süleyman Şah'a izâfe edilip kutsî bir hâtıra olarak yaşatılan ve folklorik bir değer taşıyan Türk mezarı rivayetini de tamamıyla reddetmek mümkün değildir.

KUTSİ BİR HATIRA
Hiç şüphesiz bütün bu vak'alar, Anadolu Türkleri arasında acı hâtıralar ve akisler bırakarak Osmanlılar'a intikal etmiştir. Dolayısıyla Osmanlılar'ın Selçuklu Süleyman Şah'ı kendi cedleri arasında göstermelerine, Anadolu Türkleri'nin ve özellikle Osmanlılar'ın mensup olduğu Kayılar'ın arasında yüzyıllarca yaşayan rivayetlerin yeni nesillere bu şekilde intikali nazarıyla bakmak mümkündür. Ayrıca bu rivayetlerin, çevrede çok mücadeleli bir hayat geçirdikleri bilinen Kutalmışoğulları'ndan veya Kayı boyundan bir başka şahsın burada medfun bulunması ile ilgili olması ihtimali de mevcuttur.

TAYFUN ER