Cuntanın içinde kendimi aradım

Mahir Kaynak, MİT adına cuntada istihbarat toplarken, Madanoğlu kendisine "İçimizde bir ajan varmış. Herkesi kucakla, sırtlarını sıvazla, ceketlerini çıkarttır" dedi. Kaynak denileni yaptı. Halbuki dinleme cihazı, kendi üzerindeydi

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 18 Mart 2013 Güncelleme 18 Mart 2013, 00:00
Cuntanın içinde kendimi aradım

İÇİNDEKİLER

Madanoğlu cuntası için MİT operasyon başlatır. Operasyona "Balon" adı verilir. Kaynak, o operasyona şöyle anlatıyor: "Gerekli ve özel tedbirler alınmıştı. Teşkilat mensuplarıyla buluşmak için Akaretler'in solundan döner, park civarındaki bir eve giderdim. Ya da Beşiktaş'la Dolmabahçe arasındaki ıssız bir yoldan yukarıya tırmanırdım. Yol, herhangi bir takibi kolayca fark edeceğim cinstendi. Merkeze gönderilen raporlar, benim ağzımdan kaleme alınmaz, toplantıya katılanların dışındaki bir kişinin müşahedeleri gibi üçüncü bir şahsın ağzından yazılırdı. Herhangi bir kişi bu raporlardan birini ele geçirse bile kimin verdiğini anlayamazdı. Raporlarda bütün isimler kodlandırılmıştı. Hatta herhangi bir çağrışıma neden olmasın diye, bütün şahıslara yabancı adlar verilirdi.

TOPLANTI RAPORLARI MGK'DA
Sadece bu operasyona mahsus olmak üzere, özel kurye kullanıldı. O sıralarda İstanbul'da önemli bir görevde olan Hiram Abbas bile operasyonu kamuoyuna açıklandıktan sonra öğrendi. Alınan bütün tedbirlere rağmen operasyonun güvenliği sağlanamadı. MİT'in cuntaya sızdığı ve toplantılarla ilgili raporların MGK'ya sunulduğu haberi geldi. Haber kurul üyelerinden veya sekretaryasından sızdırılmıştı. Cunta içinde bir durum muhakemesi yapıldı ve sızan kişi tespit edildi. Bu emekli general Hayri Yalçıner'den başkası olamazdı. Karısının MİT'te çalıştığı tespit edilmişti. Yalçıner'le temas kesildi. Ama bu konudaki ihbarların ardı arkası kesilmedi."

SIZINTIYI MÜDÜR HABER VERDİ
Kaynak, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Muzaffer Çağlar'ın, MİT'in cuntaya sızdığını Madanoğlu'na bildirdiğini belirterek şöyle dedi: "İşin ilginç yanı, Çağlar 12 Mart'tan sonra AP milletvekili adayı olmuştu. Bir gün toplantıdan önce Madanoğlu'na gittim. Bana toplantıların MİT tarafından banda kaydedildiğini ve herkesin aranacağını söyledi. Üzerimde kaba, saba kayıt aleti vardı. 'Başka çareniz yok, arama yapmanız lazım' dedim. Arama işini bana verdi ve 'herkesi kucakla öp, sırtlarını sıvazla, ceketlerini çıkarttır' dedi. Dediğini yaptım, hatta yeğeni Hıfzı Kaçar da dahil gelenleri aradım. Tesadüfen giydiğim bol hırka, ceketimi çıkarmama rağmen beni ele vermedi. Ama çok zor saatler geçirdim. Evde sabit bir dinleme cihazı olup olmadığını tespit için her yer gözden geçirildi. Bir başka gün Madanoğlu ile ikimiz yalnızken bana bir kağıt uzattı. Kağıtta teşkilatın irtibat kurduğu telefon numarası ve görüştüğüm kişilerden birini adı yazılıydı. 'Bu ne Paşam' dedim. 'Bu adam bizi takip eden kişi, o da telefon numarası. İktisat Fakültesi'nden mezunmuş. Okuldan onunla ilgili bilgileri topla' dedi. İstediği bilgileri ona verdim. Olanlar, teşkilatın bilgisi içinde idi. Bu kişinin daha sonraki trajik ölümünün ilk adımı, bu günler miydi bilemiyorum. Tüm bunların içinde akla aykırı bazı noktalar vardı. Cuntanın MGK üyesi Faruk Gürler ve Muhsin Batur ile temasta olduğu ve bunların kod adlarının Selim ve Yavuz olduğunu biliyorduk. Fakat cunta ile ilgili raporlar, buna rağmen MGK'ya götürülüyordu. Teşkilat, cunta faaliyetlerinden haberdar olduğunu, bu kişilerle bilerek ve isteyerek ilerliyor ve sivillerle temaslarını kesmeyi amaçlıyordu. Yöntem amacına ulaştı ve askerler ile sivil kadro arasındaki ilişkiler zayıfladı."

ELEMANLARIMI ATLATTIM...
Mahir Kaynak, cunta takibi ile ilgili ilginç bir anısını şöyle anlatıyor: "Albay düzeyinde ve askeri kanat adına konuşmaya yetkili bir gurup ile Madanoğlu kanadından Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, ben, Hıfzı Kaçar, bir ressamın evinde toplanacaktık. Önemli konuların konuşulacağı toplantı banda alınacaktı. Buna göre teçhiz edildim. Kaçar'la buluşacağımız yer belliydi ama gideceğimiz yeri bilmiyordum. Takip elemanlarının bizi izleyeceğini biliyordum. Birkaç takipten kurtulma manevrası yaptık. İlgisiz bir yöne gidip, rastgele araçtan indik. Başka yöne gittik. İndik, tekrar bindik. Bu klasik metotlar takipçiler tarafından iyi bilinmesine rağmen bizi kaybettiler. Eve girerken etrafta hiç kimse yoktu. Bir süre sonra balkondan dışarı baktım. Telsiz sinyallerini kaydedecek araca benzer hiç bir araç yoktu. Yapılmaması geren bir şey yaptım. İrtibat telefonuna bulunduğumuz evin sahibinin adını verdim. Eşimle konuşur gibi yapıp, 'falan kimselerdeyiz, belki gecikiriz, merak etme' dedim. Sonrasını teşkilat mensupları anlattı. Birkaç kişiyi takibe almalarına ve ağırlığı bizim üzerimize vermelerine rağmen hedefleri kaybetmişler. Mesajım üzerine telefonunu ve adresini tespit etmişler. Ama o kişiye ait telefon, galiba Heybeliada'ya kayıtlı imiş. Kiraladıkları motorlarla Adalar'a gitmişler ve tabi elleri boş dönmüşler. Üzerimdeki cihazdan yayılan sinyaller, boşlukta kaybolup gitmiş..."

SOVYET BAĞLANTISI
Kaynak, bir gün Sovyet Kültür Ataşesi'nin Doğan Avcıoğlu'nun Ankara'daki bürosuna gelip ihbarda bulunduğunu belirterek şöyle diyor. "Ateşe büroda mesleki konuşmalar yaparken bir kağıdın üzerine "Bahçelievler'deki toplantınız izleniyor" diye yazıp gidiyor. Söz konusu ev, Şevket Süreyya Aydemir'e aitti. Bu olay benim açımdan Rusların cunta içindeki yerini belirliyordu. Eğer darbe ile bir bağlantıları olsaydı, bir kültür ataşesini gönderip ikaz etme ihtiyacını hissetmeyeceklerdi. Cunta ile temasta bulundukları normal kanallarla bu işi yapabilirlerdi. Öyleyse darbeciler Sovyetler'le doğrudan bir bağlantı içinde olamazlardı. Ancak ABD'nin hakim olduğu bir Türkiye yerine, Baas'çı, ABD karşıtı bir ülkeyi tercih ediyorlardı. Devletin içinden ve dışından, hiç de amatör olmayan bir sürü odak, projektörlerini üzerimize çevirmiş, darbe hazırlığına sızan kişiyi arıyorlardı. Er ya da geç sonuca varacakları anlaşılıyordu. Sanırım bir açık yakalayarak onlar da MİT'e sızdılar..."

YARIN: Demirel, cuntayı takip ediyordu?