Ailemden sakladım

Hem üniversitede, hem de cunta içindeki çalışmalarını sürdüren Kaynak, aile ilişkilerinin bu durumdan çok etkilendiğini söyledi. "Eşim ajan olduğumu öğrenince, huzursuzluğu daha da arttı" dedi.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 16 Mart 2013 Güncelleme 17 Mart 2013, 02:02
Ailemden sakladım

İÇİNDEKİLER

Üniversitede akademik çalışmalarını sürdüren Mahir Kaynak, bir yandan da cuntayı takip etmektedir. Ama bu durum, aile ilişkilerini etkiler. Ailesinin, ajan olduğundan haberi yoktur. Kaynak o günleri şöyle anlatıyor: "Okulda asistan arkadaşlarımın büyük çoğunluğu ile dostça ilişkiler içindeydik. Ancak ileride Bursa'da yeni açılan bir fakülteye başvurduğumda, bu arkadaşlarım bilimsel açıdan yetersiz olduğum gerekçesiyle aleyhime oy kullandılar. Asistanlar arasındaki ilişkiler, iş arkadaşlığının ötesindeydi. Sıkça bir araya gelir ve eğlenirdik. Bu günlerimizin çok güzel olduğunu benim kadar onların da özlemle andığını duyuyorum. İstihbaratçı kimliğim ortaya çıkınca ilk önce kendilerinin de hedef olduğunu sanıp tedirgin oldular. Sonra böyle bir şey olmadığını anlayıp rahatladılar. Ama bana kırgınlıkları sürdü. Kendilerini aldatılmış hissettiler. Ama bu konuda bir kişiye çok açık bir haksızlık yapıldı. Ben eşime, başlangıçta MİT'le ilişkilerimden söz etmedim.

EŞİM ENDİŞELİYDİ
Günlük yaşantımdaki belirgin değişme, hiç adetim olmadığı halde işten çıkıp meyhanelere uğrayıp eve sarhoş gelmem, Şükran'da belirgin bir tedirginlik yarattı. Bir şey söylemiyordu ama endişeliydi. Yuvasını kurtarmayı en kutsal görev sanan Anadolu kadınının çaresizliğini yaşıyordu. Ona teşkilatla olan ilişkimi anlattım. Rahatlamadı, sıkıntısı daha da arttı. 'Bu konuda bana başka bir şey söyleme, ne duymak, ne de bilmek istemiyorum. Bazı endişelerim bitti ama huzurlu değilim. Bu senin hayatın, bildiğin gibi yap, Allah yardımcımız olsun' dedi. Bu konuyu bir daha sormadı. Ülkesini, devletini en az benim kadar seviyordu. Ama bu iş, yapısına ters geliyordu. Aşağı yukarı çeyrek asırdır. İstihbaratçılık kimliğimin bir parçası olmasına rağmen, hala istihbarata alışamadı. İnsanlar, benim kimliğimin açıklanması ile birlikte ona da bir istihbaratçı olarak baktılar.

İSTİHBARATÇI SANDILAR
Çalıştığı Maliye Bakanlığı'ndaki sıradan memurlar, çantasında dinleme aleti taşıdığını ve konuşmaları banda aldığını söylediler. İlk günlerde bir odaya girdiğinde konuşmalar bıçakla kesilmiş gibi durur, herkes şaşkın halde ne yapacağını bilmezdi. Bir sorunla karşılaştığı zaman hiç bir duygusal tepki göstermeyen bir makine gibi yapması gerekeni yapan, duygusal yönünü en yoğun biçimde yaşayan eşim, bu konuda hiç rahatlayamadı. Ne şikayet edebildi, ne ağlayabildi. İktisat Fakültesi mezunu, mesleğinde başarılı ve dürüst bir insan olmasına rağmen, 22 yıl sonra emekli olurken bulunduğu mevki, hemen hemen başladığı yer gibiydi... Küçük bir ilerleme, bize en çok saldıran CHP döneminde sağlanmıştı. Benimle evli olmanın bedelini, ona çok kötü ödettiler.

KIZIM MAĞDUR OLDU
Benzer şeyleri, çocuklarım da yaşadılar. Daha ilkokul üçüncü sınıfa giden ve olaylardan mümkün olduğunca uzak tutmaya çalıştığım kızım beni matematik öğretmeni sanırken, öğretmeninin baskısıyla bir MİT ajanı olduğumu öğrendi. Ağlayarak reddetmesine rağmen, öğretmeninin zoruyla dünyanın en suçlu babasına sahip olduğunu(!) kabul etmek zorunda kaldı. Kızım yıllar sonra üniversitede asistan olmaya karar verdiği zaman da pek çok üniversite mensubundan muhalefet gördü. Öyle ya, bir MİT'çinin kızı ancak MİT'çi olabilirdi. Üniversitede yeri yoktu. Üniversiteye girdikten sonra da uzun bir süre odasında yalnız yaşamak zorunda kaldı. Diğer asistan arkadaşlarıysa telefonlarının dinlendiği ve seslerinin banda alındığı korkusunu taşıdılar. Şimdi MİT'çilik, onun ve arkadaşlarının arasında bir dalga geçme konusu... Dost insanlar, kızımın mücadelesine destek verdiler. Ona en çok destek verenlerden biri, sol görüşleri ile bilinen ve çoğu zaman fikir ayrılıklarına düştüğümüz merhum Toktamış Ateş oldu."

* * *
ABD'DE TEKLiF ALMADIM
Kaynak, 1967'de bir profesörün teşviki ile Fulbirght bursuna başvurduğunu belirterek sonrasını şöyle anlattı: "ABD'nin ya da başka her hangi bir ülkenin verdiği bursların, sırf az gelişmiş dedikleri insanları yetiştirmek amacına yönelik olmadığını, bunun siyasi bir boyutunun olması gerektiğini düşünüyordum. Teşkilatın tavrını öğrenmek istedim. Acaba böyle bir seyahat, görevimi olumsuz yönde etkiler miydi? Cevap 'hayır'dı. Orada bir teklifle karşılaşırsam ne yapmalıyım? Cevap 'uygun olanı yap, bizim için fark etmez'. ABD'ye giderken kafamda bir model oluşturdum. Bana göre, ABD'liler istihbaratçı kimliğimden haberdardır. Bu orada kendilerine hizmet etmem yönünde bir talebe neden olabilir. Modelin karar hükmünü şöyle oluşturdum. 'Bilmezi oynamak, uzak durmak'. Gerçekten de ABD'de hiç bir hizmet teklifi ile karşılaşmadım."

* * *
BİLSEM MUHTIRAYI İMZALAMAZDIM...
12 Mart paşalarından Muhsin Batur, Emekli Deniz Binbaşı Erol Bilbilik'in "12 Mart, 9 Mart'ın üstüne yattı. Muhsin Batur ve Faruk Gülrer, 9 Mart hareketini sattı" iddialarına cevap vermişti. Sabah Gazetesi'nden Nebil Özgentürk'e konuşan Batur, şöyle demişti: "12 Mart öncesinde, gerek sivil kesimden, gerekse askerden gidişatın iyi olmadığı, bir şeylerin yapılması konusunda telkinler vardı. Mart öncesinde Silahlı Kuvvetler içinde oluşmuş bir gurup vardı. Baştan benim de temas ettiğim bir guruptu. Ancak 1970 sonlarında genel sekreterim Kemal Tunusluoğlu (Modacı Zeynep Tunuslu'nun babası) bunların devrim dosyasını bana getirdi. Bu dosya, aynen Doğan Avcıoğlu'nun görüşlerini yansıtıyordu. Devrim Konseyi olacak. Sovyet sistemine benzer bir sistem. Partiler sendikalar kapatılıyor. Bankalar devletleştiriliyor. Benim düşünmediğim, kafama uygun olmayan bir düzen karşıma çıktı. Cevap mektubumda, 'İnanmadığım bir sistem içinde bulunmam, Atatürkçülükle ilgisi olmayan bir sistem içinde bulunmam mümkün değil' dedim. 9 Mart'ta eyleme geçmek için hareket ettiler. Biz bu harekete dur dedik. Çünkü kumandan bizdik. 12 Mart'ta kendi muhtıramızı verdik." Batur söyleşisinde, muhtıra biçiminin demokratik olmadığını belirterek, "Biz Meclis yerine getirsin demişiz. Reformlara ihtiyaç var demişiz... Ama olmadı işte. Pek çok hata yapıldı. Böyle olacağını bilseydim, 12 Mart Muhtırası'nın altına imza atmazdım" demişti.

YARIN: Türkiye'ye dönüş