3 GÜN 3 GECE DÜŞÜNDÜ
Saygısından dolayı Semra Özal'ın adını bu işe karıştırmak istemiyordu. Bunun bir nedeni de kızı Uğur'un da işin içinde olması, arabuluculuk rolünü onun üstlenmesiydi. Ama olay öyle dallanıp budaklanmış ve büyümüştü ki iş, hem kendisinin hem Alaattin Çakıcı'nın kontrolünden çıkmıştı. Ama doğruyu söyler ve gerçekleri açıklarsa, artık illallah dediği bu alemden uzaklaşıp belki de köşesine çekilebilirdi. Aldığı risklerin de farkındaydı. Çünkü kendisini bu yola iten 'hatırlı kişi', eşi Turgut Özal ölmüş olsa bile hala 'hatırlıydı!'. İşte o gün Dündar Kılıç, hakim karşısına çıktığında, halkın ve medyanın dışında bir takım insanların da gözlerinin üzerinde olduğunu biliyordu. Her mahkemeye çıkışta yaptığı gibi önce avukatların, savcının konuşmalarını sessiz sakin ve saygıyla dinledi. Sonra sırası gelince ayağa kalktı ve sözü uzatmadan kendisine ricada bulunan ismi açıkladı; "Semra Özal..."
Semra Özal'ın dudaktan dudağa bir şehir efsanesi gibi yayılan ismi böylece ilk kez, olayın tanıklarından biri tarafından, hakim karşısında telaffuz ediliyordu. Evet doğruydu, eğer Selim Edes'ten bu kara para tahsil edilirse, Ahmet Özal'ın borçları ödenecekti! Haber, aniden patlayan bir el bombasının öldürücü parçalarının çevreye saçılması gibi yayıldı. Alaattin ve Uğur Çakıcı, Özal Ailesi'ni korumaya devam ediyordu. Uğur Kılıç babasıyla karşı karşıya gelmeyi göze alarak aynı gün savcılığa verdiği ifadesinde; 'Dündar Kılıç'ın isimleri karıştırdığını, arayan kişinin Semra Özal değil, Selim Edes'in karısı Selma Hanım' olduğunu söyleyerek, akılları karıştırmış ama Selma Edes hemen bir açıklama yaparak onu yalanlamıştı. Çakıcı'nın tutumu da garipti doğrusu.
Telefonla yurt dışından katıldığı bir canlı yayında, "Arayan Selma Edes değildi ama kim olduğunu söylemem" diyerek olayı daha esrarengiz havaya bürüyordu. Taraflar ne söylerlerse söylesin, kamuoyunun kafasına Semra Özal imajı yerleşmişti bir kere. First Lady'den ise ne bir ses ne bir nefes! Evine kapanmış kendisini tamamen geriye çekmişti. Aslında kolay değildi Semra Hanım'ın durumu. Bir dönem kadın papatyalarıyla, dillere destan lale devri partileriyle gündemdeydi. Etrafında pervane olan partili ve bürokratların da göz bebeği... Ama şimdi bu Türkiye'nin en güçlü kadını, yeraltı dünyasındaki pazarlıklarla, milyon dolarlık tahsilatların baş oyuncusu olarak geliyordu ülke gündemine. Oysa o, ne yapıyorsa çocukları için yapmıyor muydu!
Olmak ya da olmamak! Sheakspeare'in bu ünlü repliği şimdi Semra Hanım'ın beyninde "susmak ya da susmamak" olarak yankılanıp duruyordu. Fazla vakti olmadığını da biliyordu. Çıkıp kamuoyuna bir açıklama yapmalıydı. Ama ne söyleyecekti ki? Sonunda kararını verdi; İnkar gerçeğe ulaşmanın en karmaşık yönüydü! Açıklamasını da oğlunun can çekişmekte olan televizyonu Kanal 6'da yapacaktı.
27 Eylül 1994... Bu tarih Dündar Kılıç için hayli özel bir gündü. Çünkü o sabah, Şişli Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi, teslim olduktan üç gün sonra onu, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmıştı.
KANAL 6'DAN SESLENDİ
Olaylar çok hızlı akıyor demiştik ya, Semra Özal'ın Kanal 6'daki 'ulusa seslenişi' yani açıklaması, ekran karşısında onu merakla izleyen milyonlarca kişi tarafından büyük bir hayal kırıklığıyla karşılandı.
Çünkü ortada bir skandal filan yoktu! Ve Semra Hanım, "Ne Dündar Kılıç'ı tanırım, ne Alaattin Çakıyı'yı ya da Uğur Çakıcı'yı.
Bunlar oğlum Ahmet'in politikaya girmesinden korkanların hazırladığı bir komplodur..." diyordu. Açıklamayı inandırıcı bulanlar kadar, yalan söylediğinde burnu uzayan Pinokyo'yu anımsayanlar da oldu.
Yaşanan bir başka gelişme Semra Hanım'ı daha zor durumda bırakacaktı. Teslim olan Selim Edes, cezaevine konmuş ve Şişli Savcısı'na ifade vermişti. Edes ifadesinde Dündar'ı doğrulamıştı: "Dündar Kılıç'ı arayan hatırlı kişi Semra Özal'dı!" Edes 6 yıl sonraki itiraf için, neden geciktiğini soran gazeteci Ferhat Ünlü'ye şu yanıtı verecekti; "Ben polis sorgusunda rahmetli Özal'a duyduğum saygıdan dolayı, Özal Ailesi'yle ilgili bir şey söylemedim. Aslında polis de, Çakıcı'yı onların aradığını biliyordu.
Sustuğum için suçlu konumuna düştüm. Beni bu duruma düşürenler Özal'lardır." İfadeler, iddialar havada uçuşuyordu... Dündar'ın biraz rahatlamış olması gerekirdi ama onun içinde kopan fırtınalar henüz dinmemişti. Kızı Uğur ve onun kocası Çakıcı'nın hala gerçeği söylemediklerini düşünüyordu. Çakıcı'yla karşı karşıya gelebilirdi ama ya kendi öz kızıyla?