Dinozorlar geri mi dönüyor? Jurassic Park filminde dinozorların milyonlarca yıl sonra tekrar hayata döndürülmesi konu alınıyordu. Filmde amber içerisinde kalan bir sivrisinekten elde edilen DNA ve kurbağa örnekleri ile dinozorlar tekrar bir adada üretiliyordu. Sayıyı kontrol altında tutmak için dinozorlar dişi olarak üretiliyordu. Endonezya'da bulunan bir madde, akıllara Jurassic Park filmini getirdi. Yaklaşık 1 yıl önce Endonezya'dan satın alınan opal içerisinde, son derece iyi korunmuş bir böceğin olduğu fark edildi. Değerli taş uzmanı Brian Berger Instagram hesabından yaklaşık 1 yıl önce Endonezya'nın Java Adası'nda satın aldığı opal taşının fotoğrafını paylaştı. Gerçek opal olup olmadığı araştırılan taşın gerçek olduğu ve içerisinde son derece iyi korunmuş bir böceğin bulunduğu tespit edildi. Keşif, ABD'nin Kaliforniya eyaletinde yer alan Amerika Değerli Taş Enstitüsü tarafından yapıldı. İçerisinde örümcek bulunan opal taşının amber özelliği taşıdığı da belirtildi. Bazı ağaçlar, böcek ve örümceklerin hareketsiz kalmasına sebep olan yapışkan bir madde üretiyor. Bu maddenini içerisine hapsolan canlıların formları bozulmuyor. Uygun şartlar oluşursa zaman içerisinde bu sıvı copal adı verilen yumuşak maddeye dönüşüyor. Copal milyonlarca yıl içinde amber halini alıyor. Fakat opalin volkanik oluşumla ortaya çıktığı Endonezya'da amber maddesinin opale dönüşmesi oldukça sıra dışı bir durum olarak ifade ediliyor. Uzmanlar konu hakkında daha çok araştırma yapacaklarını belirtiyor. Opal madde içerisindeki böceğin, antik canlıları tekrar dünyaya getirmek amacıyla kullanılıp kullanılmayacağı hakkında bir açıklama yapılmadı. ABD'nin 38 gizli projesinin üzerindeki gizem kalktı. ABD Defense Intelligence Agency'ye ait (Savunma İstihbarat Servisi) belgeler yayınlandı. Yayınlanan belgeler arasında UFO belgeleri de yer aldı. Söz konusu belgelerde ABD'nin lazer silahı, görünmezlik gibi projeler kapsamında milyonlarca dolar harcadığı ortaya çıktı. Aynı belgelere göre, ABD'deki kurumlar UFO araştırmaları kapsamında 22 milyon dolar (Yaklaşık 120 milyon TL) harcadı. Geçtiğimiz dönemde Amerika Birleşik Devletleri'nin Savunma Bakanlığının 2007-2012 yılları arasında bir UFO tanımlama programını fonladığı belirlenmişti. UFO KARELERİNİN GİZEMİ ONLARCA YILDIR ÇÖZÜLEMİYOR Onlarca yıldır tartışma konusu olan ve UFO'ların varlığını kanıtladığı iddia edilen fotoğrafların sırrı aradan geçen zamana rağmen hala çözülmüş değil. Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA), geçtiğimiz aylarda 1950 ve 60'lı yıllarda ABD'de tavan yapan UFO gözlemlerinin arkasında 'gizli uçak denemelerinin' yer aldığını belirtmişti. CIA'den yapılan bu açıklamaya rağmen aralarında 1957 yılında Kaliforniya'daki Edwards Hava Üssü'nde görev yapan bir pilotun çektiği karenin de bulunduğu UFO fotoğrafları hala tartışmaların merkezinde yer alıyor. Colarado (ABD), 1929. New York, 1984. Los Angeles, 1942 ABD, 1964 Zurich, 1966 Kaliforniya, 1945 Hong Kong, 2012 Massachusetts, 1952 Teksas,1951 Yeni Zelanda, 1951 Oklahoma, 1947 1939 yılında çekilen bu karenin çekildiği yer bilinmiyor. Uzaylılar ve UFO'lar hakkında gizemi çözülememiş olaylar! UFO; bilimsel bir açıklaması olmadığı ve genellikle dünya dışı yaşam taşıdığı iddia edilen gizemli nesnedir. Türkçede uçan daire kavramı da sıklıkla UFO anlamında kullanılır. UFO fenomenleri bazen sadece gözlemcilerin iddiasından, bazen de çeşitli kayıt cihazlarıyla elde edilen görüntü ve/ya seslerden ibarettir. UFO'larla ilgili kayıt ve iddiaları inceleyen kişilere ufolog, bu uğraşa ise ufoloji adı verilir.Daha öncesinde de UFO gözlemleri yapılmış olmakla birlikte, gözlem raporları 1950'li yıllardan itibaren, özellikle ABD'de büyük bir artış göstermiştir. Bu yıllardan itibaren günümüze kadar on binlerce UFO iddiası kaydedilmiştir. ETİMOLOJİ UFO'lar İngilizcede 'flying saucer' (uçan çay tabağı) olarak da bilinir. Bunun nedeni ilk ünlü UFO vakası olarak kayıtlara geçen ve 1947'de ABD'de meydana gelen bir olaydır. İş adamı Kenneth Arnold hususî, küçük uçağı ile Washington'daki Rainier Dağı civarında uçarken, 9 tane, 'hilal şeklinde' uçan nesne gördüğünü ve 'nesnelerin suda sektirilen çay tabakları gibi hareket ettiğini' iddia etti. Haberi yayımlayan gazete hatalı olarak 'nesnelerin çay tabağı (saucer) şeklinde olduğunu' yazdı ve 'flying saucer' adı yerleşti. TARİH ÖNCESİ VE ANTİKÇAĞ UFO iddiaları çok eski zamanlardan beri yapılmaktadır. Kimi ufologlara göre, İspanya'daki Altamira Mağarası'ndakiler veya Cougnac'taki (Fransa) Lot (Pech-Merle) Mağarası'ndaki tuhaf tasvirler UFO tasvirleri olabilir. Ayrıca Cezayir'deki Tassili freskleri gibi bazı resim ya da heykelcikler ilginç biçimde 20. yüzyıldaki raporlarda betimlenen uzaylı tasvirleriyle benzerlik göstermektedir. Bu durum bazı ufologlar göre, UFO fenomeninin insanoğlu hava araçlarını icat etmeden önce de mevcut olduğunun bir kanıtıdır. Fakat eski zamanlarda gözlemlenen bu tuhaf fenomenlerin kuyrukluyıldızlar, parlak meteorlar ya da atmosferdeki optik fenomenler olduğu sanılmaktadır. Eski zamanlardaki bu tür olguların incelenmesi retro-ufoloji olarak adlandırılmaktadır. Geçmişteki bu tür gözlemlere şunlar örnek olarak gösterilebilir: MÖ 1450'ye doğru, firavun III. Tutmosis'in tahtta olduğu döneme ait bir betimlemede, gökte 'güneşten daha parlak ateşten halkalar'ın gözlemlendikleri, eni 5 m.'yi bulan bu nesnelerin birkaç gün boyunca belirdikleri ve sonunda gökte yükselerek kayboldukları anlatılır. Romalı yazar Julius Obsequens MÖ 99 yılında 'Tarquinia'da güneşin batışı sırasında küre gibi bir yuvarlak nesne gökte batıdan doğuya doğru yol aldı' diye yazmıştır. ORTAÇAĞ VE RÖNESANS'TA Ünlü okültistlerin yaşadığı bu dönemlerde, dinin etkisiyle göksel fenomenler ilahî mesajlar olarak veya büyücülerin sorumlu tutulduğu uğursuz işaretler olarak yorumlanmıştır. Japonya'da 24 Eylül 1235'te general Yoritsume ve ordusu Kyoto yakınlarında sabit olmayan hareketlerde bulunan tanımlanamayan 'ışık küreleri' gözlemlediler. Danışmanları kendisine 'telaşlanmaması gerektiğini, zira bunların yalnızca rüzgarın salladığı yıldızlar olduğunu' açıkladılar. 14 Nisan 1561'de Almanya semalarında sanki bir hava savaşı yapılıyormuşçasına hareketlerde bulunan pek çok nesne gözlemlendi. Bu olay Hans Glaser (1566) tarafından tahta üzerine işlenmiş gravürle tasvir edilmiştir. Silindir biçimli büyük nesnelerden küre ve daire biçimli küçük nesnelerin çıktığı gözlemlenmişti. Bu fenomenler o dönemde doğaüstü mucizeler, melekler ve gelecek hakkında haber verici alametler olarak yorumlanmıştı. Bu dönemlerde yapılan UFO gözlemlerinin sanat eserlerine de yansımış olması mümkündür. UFO gözlemlerinin yansıtıldığı ileri sürülen sanat eserlerinden bazıları şunlardır: Mainardi'nin 'Madonna col Bambino e San Giovannimo' adlı tablosu. Tabloda tasvir edildiği ileri sürülen UFO'nun aslında gökleri aşan Cebrâîl'in sembolik temsili olduğu düşünülür. Paolo Uccello'nun 'la Tébaïde' adlı tablosunda olduğu ileri sürülen uçandaire biçimli nesnenin aslında kardinalin şapkası olduğu düşünülür. Kosova'daki Detjani Manastırı (1350) fresklerindeki kozmonot benzeri tasvirler. Fakat bunların dönemin Bizans dinî sanatında görüldüğü gibi Güneş ve Ay tasvirleri de olabileceği ileri sürülür. MODERN RAPORLAR 1870'de New Hampshire'da gözlemlenen 'esrarengiz hava gemisi' (mystery airship) olarak belirtilen UFO'nun fotoğrafı. Silindir ya da puro biçimli UFO'lar, ufologlarca, içinden uçandairelerin çıktığı 'ana gemi' olarak nitelendirilmektedir. UFO ve uçandaire terimlerinin ortaya çıkmasından önce belirli sayıda, tanımlanamayan tuhaf hava fenomenleri raporları tutulmuştu. Bu raporlar 19. yüzyıl ortalarından 1940'lı yılların sonuna kadarki zaman diliminde tutulmuştu. Bunlardan bazıları şöyle özetlenebilir: Fenomeni araştıran ilgililere göre, ilk modern raporlu gözlem, 1868 Temmuz'unda Şili'nin Copiapó kentinde gerçekleşti. 25 Ocak 1878'te, ABD'deki Denison adlı günlük gazete John Martin adındaki çiftçinin UFO gözlemini yazdı. Çiftçinin ifadesine göre, bu, müthiş bir hızla havada yer değiştiren küre biçimindeki karanlık, büyük bir nesneydi. 17 Kasım 1882'de Greenwich Kraliyet Gözlemevi'nden astronom E.W. Maunder, raporunda daire ya da elips biçiminde tuhaf bir gök cismine tanık olduğunu belirtti. Maunder birkaç yıl sonra yeni icat edilmiş zeplini gördüğünde, gördüğü tuhaf nesnenin zepline son derece benzediğini açıkladı. söz konusu nesne yalnız onun tarafından değil, Avrupalı birçok astronomca da görülmüştü. 28 Şubat 1904'te Amerikan Donanması'na ait bir levazım gemisinin ekibinden üç kişi San Francisco'nun yaklaşık 500 km batısında bir UFO gözleminde bulundular (Bu üç kişiden Frank Schofield sonradan Pasifik Donanması başkomutanı olmuştur). Schofield gözlemledikleri üç UFO'nun daire biçimli, oval, parlak kırmızı renkte olduklarını ve kademeli bir tarzda uçtuklarını bildirmiştir. İfadesine göre, UFO'lar bulut tabakasının altından kendilerine yaklaşmışlar, iki üç dakika sonra yön değiştirip, yeryüzünü tümüyle terk etmek üzere bulutların üzerine çıkmışlardı. En büyüğü gökte 6 güneş büyüklüğünde bir yer kaplıyordu. Fatima Olayı ya da 'güneş mucizesi': Ünlü olay 13 Ekim 1917'de Fátima'da (Portekiz) onbinlerce kişi tarafından gözlemlenmiş olup, kimilerine göre bir UFO olayıdır. II. Dünya Savaşı sırasında gerek Müttefik Devletler'in gerekse Mihver Devletleri'nin pilotları uçuşlar sırasında sıkça UFO gözlemleri yapmışlardır. Öyle ki, bu gözlemler 'foo fighters' (uçakları takip eden ışık küreleri) teriminin doğmasına neden olmuştur. 25 Şubat 1942'de Los Angeles (Kaliforniya) üzerinde kimliği teşhis edilemeyen bir hava taşıtı saptanmıştır. Nesne ABD Hava Savunma bataryaları (uçaksavarlar vs.) ateşi altında tutulmasına rağmen 20 dakika kayıtsızca havada kalmayı başarmıştır. Olay, sonradan Los Angeles Savaşı olarak adlandırılmıştır. 1946'da İskandinav ülkelerinin yanı sıra, Fransa'da, Portekiz'de, İtalya'da ve Yunanistan'da 2.000'i aşkın kimliği teşhis edilememiş hava taşıtı gözlem raporları oluşmuştur: Bunlar önce 'Rus dolusu', daha sonra 'hayalet füzeler' (İng. ghost rockets) olarak adlandırılmıştır. Böyle adlandırılmalarının nedeni bu esrarengiz nesnelerin Almanlar'dan ele geçirilmiş Rus füzeleri (V1, V2) olduğu inancıydı. Bu inancın yanlış olduğu sonradan anlaşılmışsa da, bu nesnelerin mahiyeti açıklanamamıştır. İsveç askerî kuvvetleri radarlarla saptanan ikiyüzden fazla UFO vakasında söz konusu nesnelerin 'gerçek fiziksel nesneler' olduklarını açıklamıştır. Bununla birlikte, bu vakaların belirli bir kısmı da meteor gibi doğal olayların hatalı teşhisine bağlanmaktadır. UÇAN DAİRE FENOMENİNİN POPÜLER OLUŞU UFO fenomeni II. Dünya Savaşı'nın ardından, özellikle Kenneth Arnold adlı bir ABD'li iş adamının 24 Haziran 1947'deki tanıklığından sonra kamuya yansıdı. Kenneth Arnold UFO'ları Washington eyaletinde, Mont Rainier yakınlarında özel uçağıyla seyretmekteyken gözlemlemişti. İfadesine göre, ters çevrili fincan tabağı gibi hareket eden, hilal biçiminde çok parlak 9 nesne görmüştü. Mont Rainier'dan Mont Adams'a doğru uçan bu nesneler çok hızlıydı. Arnold uzunluklarının 12–15 m arasında olduklarını ve hızlarının en azından saatte 1800 km olduklarını iddia etti. Beyanatında Arnold 'kazlar gibi, diyagonal bir zincir oluşturarak, sanki birbirlerine bağlıymışçasına uçuyorlardı; hareketleri su üzerinde sekerek kayan bir fincan tabağını andırıyordu' demiştir. Bu olayı özellikle ABD'de binlerce tanıklık izledi. Önemli bir tanıklık da 4 Temmuz'da, dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan, ABD'li havayolu şirketlerinden United Airlines'in bir uçuş ekibinden gelmişti. Ekip, 4 Temmuz akşamı Idaho üzerinde daire biçimli 9 nesnenin uçaklarına eşlik etmiş olduklarını açıklamıştı. Bu tanıklık medyada daha büyük yankı buldu ve Arnold'unkinden daha inanılır, güvenilir bulundu. Müteakip günlerde gazetelerin çoğu uçandaire olaylarını baş sayfada yayımlamaya başladılar. ROSWELL OLAYI 4 Temmuz 1947'de tüm dünyada büyük yankı uyandırmış Roswell Olayı meydana geldi. O gün Roswell yakınlarındaki bir çiftliğin sahibi Mac Brazel ve komşuları yerde bir enkaz olduğunu fark etti ve Mac Brazel bunu en yakın askerî üsse haber verdi. Roswell Army Air Field (RAAF) üssünden genç bir subay (teğmen Walter Haut) o zaman basınla ilk teması gerçekleştirerek ordunun Roswell'deki bir çiftlik civarında bir uçandaire enkazı ele geçirdiğini açıkladı. Bu açıklama medyada güçlü bir ilgi uyandırdı. Kenneth Arnold'un gözlemi basında bu olaydan bir ay önce yer almış ve öyle güçlü bir yankı bulmuştu ki, artık askeriye de dahil herkes konuyla ilgilenir halde bulunuyordu. Roswell Olayına ilişkin ilk açıklamanın ertesi günü üssün sorumlu komutanı olan, 8. Hava Kuvvetleri Komutanı general Roger Ramey, genç subayın açıklamasını tashih edici bir açıklama yayımladı ve uçandaire sanılanın yalnızca bir meteoroloji balonu olduğunu açıkladı. Bir basın konferansı düzenlendi ve gazetecilere meteoroloji balonu tezini doğrulayıcı mahiyette bazı kalıntılar gösterildi. Olay gündemden düştü ve yaklaşık otuz yıl boyunca, ABD'deki ilk büyük UFO akınının sonuna kadar unutulmuş olarak kaldı. Vaktiyle, 1947'deki Roswell Olayı'nda gazetecilere açıklama yapmış olan general Ramey'in amiri ve Forth Worth Üssü Kurmay Başkanı 1991'de, Roswell olayından üsse aktarılan enkaz parçalarının yerine meteoroloji balonu parçalarının gösterilmiş olduğunu doğruladı. Bu yeni gelişmeler karşısında ve ABD Kongresi'nin bir soruşturması sonrasında, Kongre'ye ait, kısa adı GAO olan Devlet Denetleme Kurulu, A.B.D. Hava Kuvvetleri'nden bir iç soruşturma açılmasını istedi. Bu soruşturmanın sonucu iki rapor halinde özetlenmiştir: Hava Kuvvetleri, UFO'lar konusunda uzun yıllar süren bir suskunluktan sonra ilk defa 1994 Eylül'ünde, kamuya bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Hazırlanan raporda, Hava Kuvvetleri, söz konusu olayda gerçekten bir meteoroloji balonunun söz konusu olmadığını itiraf ediyordu. 1995'te yayımlanan ilk rapor 1947'de keşfedilen parçaların devletin Mogul Projesi adlı gizli bir programına ait olduğu sonucuna varmıştı. Ayrıca raporda, o dönemde Roswell Ordu Hava Üssü'nden gönderilen tüm yazılı belgelerin gerekli izin alınmaksızın yok edildiği bildirilmekteydi. 1997'de ise ikinci bir rapor oluşturuldu. Bu rapor, uzaylıların cesetleriyle ilgili tanıklıkları doğrular gibi görünüyordu; rapora göre ölüm ve yaralanmalara neden olan bir askerî kaza söz konusuydu, raporda 1950 yılları sırasında sürdürülen High Dive operasyonunda olduğu gibi, insansı maketlerin üzerindeki çalışmalardan söz ediliyordu. Bu rapor, en azından, söz konusu üssün o döneme ait tüm resmî evraklarının (Mart 1945-Aralık 1949) ve tüm radyo mesajlarının (Kasım 1946-Şubat 1949) yok edilmiş olduğunu ortaya koyarak, Roswell Olayı'nda kapandı sanılan tartışmanın halen kapanmamış olduğunu ortaya koyuyordu. Belgelerin ne zaman, kim tarafından ve kimin emriyle yok edildiğinden de söz edilmemekteydi. Bu raporları, uzaylıların Dünya'yı ziyaret ettiği tezini benimsemiş taraftarlar devletlerin 'yanlış bilgi verme' politikasının örneklerinden biri olarak yorumlarken, kimi ufologlar ise olayda gerçekten Dünya-dışı bir uzay gemisinin söz konusu olma olasılığını azaltan belgeler olarak yorumlamışlardır. (27 Mayıs 1995'te) Londra Müzesi'nde bir basın toplantısı yapan İngiliz televizyon yapımcısı Ray Santilli (İngiliz video prodüksiyon şirketi Merlin Group'un başkanı) ABD ordu istihbarat birimlerine ait olduğunu açıkladığı bazı filmleri kamuya sundu. 1947'deki Roswell UFO kazası sonrasında çekildiği ileri sürülen, 16 mm.'lik 14 bobinden oluşan ve 90 dakikadan fazla süren bu filmler, bazı insansılara yapılan otopsi sahnelerini içeriyordu. Santilli filmleri, ordu için çektiği filmlerin bir kopyasını da kendisine saklayan 82 yaşındaki ordu fotoğrafçısı Jack Barnett'ten elde etmişti. Film önce BBC aracılığıyla dünyaya tanıtıldı; daha sonra çeşitli televizyon kanallarında yayınlanıp, çeşitli dergilere kapak oldu. Ortaya çıkan otopsi görüntüleri üzerinde ordu kaynakları otopsideki görüntülerin sadece maketlerden ibaret olduğunu gerçeklikle ilgisi olmadığını söylemişlerdir,fakat fakat ortaya çıkan tanıkların ifadelerine göre bu canlılar enkazdan çıkarılıp askeri koruma eşliğinde otopsi odasına getirildiklerini açıklamışlardır. Medyaya ardı ardına çıkan tanıkların bir anda açıklama yapmaları ise Amerikan hükümetinin olayı bilen bilimadamlarına koyduğu susma yasağının delinmesi üzerine diğerlerinin sesinin kesilme olasılığına karşı kendilerini korumak için ifşa oldukları böylece başlarına bir şey gelme olasılığını bertaraf ettikleri düşünülüyor. 1978'de binbaşı Jesse Marcel 1947'deki Roswell enkazı parçalarını toparlamaya çalıştı ve televizyonda bunların kesinlikle Dünya-dışı kökenli olduklarını ve vaktiyle üssün sorumlu komutanı olan general Ramey'in gazetecilere gösterdiği parçaların Roswell olayından kalan gerçek parçalar olmadığını açıkladı. Sonradan ufolog olan nükleer fizikçi Stanton T. Friedman gibi o da, ordunun, uzay gemisini ele geçirişini kamudan saklamış olduğu kanısındaydı. Bundan sonra bu olgu ya da bu hikâye UFO amatörlerine ve ufoloji dergilerine konu olmuştur. Şubat 1980'de National Enquirer Gazetesi'nin binbaşı Jesse Marcel'in görüşlerini yayımlamasıyla Roswell olayı yeniden gündeme geldi. Bunun üzerine yeni tanıklıklar da birer birer ortaya çıkmaya başladı ve Roswell olayı ek bilgilerle daha ayrıntılı bir konum kazanmaya başladı. Örneğin bu tanıklıklara göre, o dönemde Dünya-dışı enkazın parçalarını yeniden birleştirmeye ve hatta uzaylıların kadavrası üzerinde otopsi yapmaya yönelik bir askerî operasyon yapılmıştı. Vaktiyle Roswell Hava Üssü'ne morg hizmeti veren ve Ballard Cenazeevi'nde çalışan, cenaze işleriyle meşgul emekli bir müteşebbis Glenn Dennis, 1989'da, vaktiyle Roswell Üssü'nde uzaylıların cesetleri üzerinde otopsi yapılmış olduğunu doğruladı. POPÜLER KÜLTÜRDE UFOLAR UFO'lar ve uzaylılar konusu 1950'li yıllardan beri uluslararası bir kültürel olgu durumuna gelmiştir. Konuya ilişkin olarak halkbilimci Thomas E. Bullard şöyle der: 'UFO'lar modern bilinci dayanılmaz bir güçle istila ettiler ve bu konuda durmaksızın yayımlanan kitaplar, makaleler, gazete başlıkları, filmler, televizyon yayınları, çizgi filmler, ilanlar vs. dalgası bu olguyu doğrulamaktadır.' 1977 yılında yapılan bir istatistikî araştırmaya (Gallup Poll) göre, A.B.D. eski başkanı Gerald Ford'un Beyaz Saray'dan ayrılmasının üzerinden 9 ay geçmiş olmasına rağmen, insanların yalnızca % 92'si onun adından söz edildiğini duymuşken, insanların % 95'i UFO'lardan söz edildiğini duyduğunu belirtmiştir. Yine Gallup Poll tarafından 1996'da yapılan bir başka istatistikî araştırmaya göre, A.B.D.'deki insanların %71'i devletin UFO'larla ilgili enformasyonları gizlediğine inanmaktadır; aynı konuda yapılan istatistikî araştırma da benzer sonucu vermiş ve bunun yanı sıra, gitgide daha fazla insanın UFO'ların Dünya-dışı kökenli olduğuna inandığı sonucunu ortaya koymuştur. 1990'lı yıllardan beri, UFO fenomeninin bir tür aldatmaca olmadığı yönünde gelişmeler olmaktadır. Aslında 'Güneş-sistemi dışı gezegenler'in varlığının keşfinden itibaren bilim insanları topluluğunda ve kamuoyunda evrende yalnız olmadığımız fikri giderek ağır basmaktadır ki, bu da Dünya'nın uzaylılar tarafından ziyaret edilmesi hipotezinin pek mantıksız olmadığı yönündeki görüşü gitgide desteklemektedir. Uçandairelerin Dünya-dışı zeki yaratıklara ait olmalarına ilişkin hipotez lehindeki kitapların bilim insanları ve ufologlar tarafından yayımlanması ve televizyon programlarında konunun enine boyuna tartışılması UFO fenomeninin Dünya-dışı ziyaretlerle ilgili olabileceğinin kabulü yönünde gelişme göstermektedir. SANATTA VE FOLKLORDA UFOLAR UFO'lar ya da Dünya-dışı canlılar konusu edebiyatta ilk kez H. G. Wells'in 'Dünyalar Savaşı' adlı romanıyla gündeme gelmiştir. Bilim-kurgu romanları içinde ilklerden biri olan bu roman sonradan iki kez sinemaya uyarlanmıştır; biri 1953'te Byron Haskin tarafından, diğeri Üçüncü Türden Yakınlaşmalar ve E.T. the Extra-Terrestrial filmlerinin de yapımcısı olan Steven Spielberg tarafından 2005'te gerçekleştirilmiştir. 20.yy. başlarında uzaylıların varlığı konusuyla dalga geçmek üzere, 'küçük yeşil adamlar' ya da 'Merihliler' teriminin kullanıldığı görülür. Rengin yeşil seçilmesi, muhtemelen Edgar Rice Burroughs'un Merihli türlerinden söz ettiği 'A Princess of Mars' (1912) adlı romanında bir türün deri renginin yeşil olmasından kaynaklanıyordu. Fakat UFO konusu halkbilimsel açıdan en önemli dönemeci Erich von Däniken'in 'Tanrıların Arabaları' (Chariots of the Gods) kitabının 1970'te yayımlanmasıyla almıştır. Yazar, kitabında Dünya-dışı zeki varlıkların Dünya'yı binlerce yıldır ziyaret ettiğini ileri sürüyor ve bu iddiasını çeşitli arkeolojik örneklerle ve çözülememiş sırlarla desteklemeye çalışıyordu. Bu hipotezler aynı yoldan gidecek birçok yazara öncülük işlevi gördüler ve birçok izleyiciye ilham kaynağı oldular ki, bunlardan bazıları Kitab-ı Mukaddes'teki bazı pasajları Dünya-dışı temasların olabileceği fikriden hareket ederek ele aldılar.Bu tür yorumlardan çoğu biyolojideki insanın evrimini Dünya-dışı müdahalelerle açıklamaya eğilimliydi. Bu tür bir fikir, 2001: Bir Uzay Destanı filminde işlendi. TEMAS GRUPLARI VE NEW AGE 1950'li yıllardan itibaren UFO fenomeniyle ilgili, 'temas grupları' adı da verilen mistik tarikatlerin ortaya çıktığı görülmüştür. Bu tür gruplar genellikle semavi varlıklarla ya da uzaylılarla doğrudan ya da dolaylı olarak temas halinde olduğunu iddia eden bir guru ya da bir lider çevresine toplanmış müritlerden oluşmaktadır. Bu tür liderlerin en eskilerinden biri, nükleer silahların artışı tehlikesi karşısında Dünya insanlığını uyarmak isteyen bir Venüs'lüyle doğrudan temasta bulunduğunu iddia eden Georges Adamski'dir.Adamski büyük ölçüde gözden düşmüş ve saygınlığını yitirmiş olmakla birlikte, Fondation Adamski adıyla kurulan bir kurum, yazılarını yayımlamıştır. İngiliz mistik George King tarafından 1955-1956'da Londra'da kurulan The Aetherius Society ve Ernest L. ve Ruth Norman tarafından 1954'de kurulan Fondation Unarius bu tür oluşumların eskilerine örnek olarak gösterilebilir. Günümüzde, bu tür 'temas tarikatları'nın gerek eskileri gerekse yenileri, Hıristiyanlık unsurlarının ve Doğu dinleri unsurlarının 'uzaylıların Dünyalılar'a karşı 'iyi dilekli' oluşu'ndan yola çıkan fikirlerle bağdaştırıldığı bir dünya görüşüne sahiptir. 1970 yıllarında, New Age akımının UFO'lar ve uzaylılardan söz eden kitaplarının yayımlanmasıyla, konuya daha geniş açıdan bakılmaya başlanmış ve UFO'ları doğa-üstü ve okült konulara da bağlayan bir yenilik hareketinin oluştuğu görülmüştür. Her ne kadar UFO'ları okült ve dinsel kavramlarla bağdaştırma hareketleri 1950'li yıllardaki temas gruplarında da az çok görülmüşse de 1970'lerde bu bağdaştırma hareketleri son derece geniş bir skala içine yayılmıştır. New Age akımı mensuplarının çoğu Dünya-dışı canlılara inanmış ve onlarla temas kurma girişimlerinde bulunmuştur. Bu akımın ünlü sözcülerinden biri sinema oyuncusu Shirley MacLaine'dir. SİYAH GİYSİLİ ADAMLAR 'Siyah giysili adamlar' Amerikan folklorunun bir ürünü olan, hayalî kişileri belirten genel bir terimdir. Sözde var olan bu kara giysili, son derece tehlikeli kişilerin amacının Dünya-dışı canlılara ilişkin bilgilerin insanlığa ulaşmasını engellemek olduğu varsayılır. Kendilerini genellikle Amerikan federal hükümeti adına çalışan ajanlar olarak takdim ederler. Dünya-dışı bir fenomene tanık olanın evine ertesi gün ya da azami birkaç aylık bir süre sonra bir ya da birkaç kişi (genellikle üç kişi) olarak gelirler, bazen içlerinden biri kadın da olabilir. Tanık onları genellikle olayı örtbas edip gizlemekle görevli hükümet ajanları olarak, bazen de esrarengiz amaçları olan Dünya-dışı canlılar (uzaylılar ya da insansılar) olarak görür. Genellikle II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllardaki stilde, siyah, koyu renkli ya gri giysiler giyinirler, varsa, arabaları da bu döneme ait bir araba olur. 'Siyah giyen adamlar' konusunu Gray Barker ufolojinin klasiklerinden biri sayılan, makalelerini bir araya getirerek oluşturduğu 'Onlar uçandaireler hakkında çok şey bildiler' adlı kitabıyla gündeme getirmiştir. Bu kitabın yayımlanmasından on yıl kadar sonra John C. Sherwood, Gray Barker'in ufolojik fanzinindeki metinlerin aslında bilim kurgu hikâyelerinin metinleri olduğunu açıkladı. Yani John C. Sherwood'a bakılırsa, 'siyah giyen adamlar' Amerikan folkloruna geçmeden önce piyesler halinde yaratılmış bir efsane idi. Senaristler bu konudan yararlanmakta gecikmediler ve 'siyah giyen adamlar'ı konu alan televizyon dizileri yaptılar. Ayrıca bu konuyu işleyen bir çizgi romanlar(Men in Black, Martin Mystere) ve iki film (Men in Black ve Men in Black 2) üretildi. OLAYLAR VE TANIKLIKLAR UFO gözlemlerinin çoğu, gözlemlerinin gerçekliği hakkında elle tutulur bir kanıt veremeyen bir veya birkaç kişinin az çok kesin bir tanıklığı üzerine kuruludur. Yalnızca tanıklıklar üzerine kurulu olaylardan başka, nadir olmakla birlikte, doğrudan veya dolaylı fiziksel unsurlarla desteklenen olaylar da vardır. Olayların bir kısmı devletlerin çeşitli bilimsel ve askerî otoritelerince yapılan soruşturmalarla araştırılmıştır. Bu olaylardaki doğrudan fiziksel veriler genellikle radarlarla veya fotoğrafik cihazlarla yapılan saptamalar, dolaylı fiziksel veriler ise toprak üzerinde UFO'larca oluşturulduğu varsayılan izler, ancak elektromanyetik etkiyle oluşabilecek izler ve çevrede yaratılan bir karışıklık izleridir. TANIKLIKLAR UFO olaylarının çoğu, gökte veya yerde bir ya da birçok kişi tarafından birtakım nesnelerin ya da ışıkların gözlemlenmesinden ibaret olan 'tanıklıklar kategorisi'nde yer alır. Bu tanıklıkların çoğundan 'doğrudan kanıtlar'ın (örneğin bir fotoğraf) ya da 'dolaylı kanıtlar'ın (örneğin yerde bırakılan izler) yokluğu nedeniyle soruşturmacılar pek yararlanamazlar. Geniş kitlelerce yapılan UFO gözlemlerinin sayısı çoktur. Belçika UFO Akını (Dalgası),Mexico UFO Akını ve Los Angeles Savaşı kitlesel UFO gözlemlerine örnek olarak gösterilebilir. Fransa'daki bazı UFO olayları da GEIPAN tarafından listelenmektedir ki, bu listedeki kitlesel UFO gözlemlerinden biri Aldudes Olayı olarak bilinen, Aquitaine'de 2 Şubat 1985'te yapılan UFO gözlemidir. Kalabalık bir insan topluluğu tarafından görülen bu UFO, ışıklı olup beyaz, kırmızı ve yeşil renklerde ışıklar saçıyordu. UFO daha sonra Ardennes'de (Fransa) ve İspanya'da da gözlemlendi.Fransa'daki bir başka kitlesel gözlem Vaucluse Olayı ya da Hautes-Pyrénées Olayı olarak bilinir. ÇEKİLEN FOTOĞRAF VE VİDEO KAMERASI FİLMLERİ UFO fenomeninin incelenmesi için yararlanılabilen başlıca öğeler fotoğraflar ve video kameralarıyla çekilen filmlerdir. UFO fotoğrafları üzerine yapılan bir analiz bu fotoğrafları üç kategoride sınıflandırmıştır: Minimal fotoğraflar: Bu sınıftaki fotoğraflarda UFO beyaz renktedir, genellikle tek biçimlidir, görüntüsü ayrıntılardan yoksundur, arka plan siyah ya da karanlıktır; bu tür fotoğraflar bazen çevrenin bir kısmını da içerirler. Bu fotoğraflardaki görüntünün enformasyon değeri çok düşüktür. Los Angeles Savaşı denilen UFO olayında 25 Şubat 1942'de çekilen, Los Angeles Times gazetesinde yayımlanan fotoğraf bu sınıftaki fotoğraflara örnek olarak gösterilebilir. Fincan tabağı (uçandaire) biçimli UFO fotoğrafları: Bu sınıfa giren fotoğraflarda nesne, dairesel biçimli olup, üst kısmı bombeli olur ya da kubbe tarzında bir şişkinlik gösterir. Fincan tabağı (uçandaire) biçimli UFO fotoğrafları: Bu sınıfa giren fotoğraflarda nesne, dairesel biçimli olup, üst kısmı bombeli olur ya da kubbe tarzında bir şişkinlik gösterir. Egzotik UFO fotoğrafları: Azınlıkta kalan UFO fotoğraflarıdır; çünkü günümüze dek çekilmiş UFO fotoğraflarının ancak % 4'ünü oluştururlar ve tipik olmama özellikleriyle diğer iki sınıftaki UFO fotoğraflarından ayırt edilirler. Yani bu tür fotoğraflardaki UFO'lar ne minimal fotoğraflardaki UFO özellikleri gösterirler, ne de ikinci sınıftaki tipik uçandaire (fincan tabağı) biçimi gösterirler. Burada bir veri ya da görünürlük hatası söz konusu olmayıp, farklı ya da özel türlerin varlığı söz konusudur. Dolayısıyla bu tür fotoğrafların enformasyon değeri, diğer sınıftakilere kıyasla daha fazladır. Bu sınıftaki UFO görüntüleri, gerçeklikleri şüpheli bulunmadıkları ya da reddedilmedikleri takdirde, özel dergilerde ya da basında yayımlanan nadir fotoğraflar olurlar.