İtalya'da yaşayan Türk açıkladı: Koronavirüsten ölenleri civayla mühürlenen tabutlara koyarak...

Koronavirüs salgınından bugüne kadar en çok etkilenen ülke olan İtalya'da her gün yüzlerce yeni ölüm haberi gelmeye devam ederken, ülkede yaşayan Türkler de bölgede yaşananları aktarmaya devam ediyor. Youtube'da yayın yapan "İnsan" kanalına konuşan Tuğçe Belin Stinchi isimli vatandaş, hastalıktan ölenlerin "civayla mühürlenen tabutlara" koyulduğunu aktardı. İşte Stinchi'nin bölgeden aktardıkları...

Giriş Tarihi 30 Mart 2020, 16:50 Güncelleme 30 Mart 2020, 16:54
İtalya’da yaşayan Türk açıkladı: Koronavirüsten ölenleri civayla mühürlenen tabutlara koyarak...

İÇİNDEKİLER

İtalya'nın Ravenna şehrinde yaşamını sürdüren Tuğçe Belin Stinchi, İtalya'da yaşanan salgın sürecine dair YouTube'da 'İnsan' kanalına konuştu. Bulunduğu bölgenin İtalya'da koronavirüsten en çok etkilenen ikinci bölge olduğunu belirten Stinchi, koronavirüsten ölen kişilerin tabutlarının çinko olduğunu olduğunu ve bu tabutların civayla mühürlendiğini anlatarak, salgının ciddiyetini bir kez daha gözler önüne serdi.

Kişisel bilgilerinizden, mesleğinizden ve İtalya'daki yaşamınızdan söz eder misiniz?
Merhaba ben Tuğçe Belin Stinchi. Toplamda 6 senedir İtalya'da yaşıyorum. Son 3 senedir Kuzeydoğu bölgesinde bulunan Ravenna şehrinde yaşamaktayım. Bu bölge, koronavirüs vakalarının en yüksek olduğu ikinci bölge. Birinci bölge, Lombardiya bölgesi.

İlk vakalar yaşandığında, açıkçası ben panik olmadım. Çünkü yaş ortalaması İtalya'da çok yüksek. İtalya, Japonya'dan sonra dünyanın en yaşlı ikinci nüfusu. Ölen ilk insanların, 90 yaş ve üzeri olması, bizim durumu yeterince ciddiye almamamıza sebep oldu. Diğer vakalar artmaya başladıkça, yaş ortalaması 50'ye kadar düştü. Fakat ölen insanların birçoğunun, farklı sağlık problemleri de olduğundan dolayı, dediğim gibi bunu ağır bir grip vakası gibi algıladık. Benim evimde yaşayan Türk bir öğrenci var. O, bize bu konu hakkında ne düşündüğümüzü sordu. Türkiye'ye dönüp dönmeme konusunda ikilem yaşadı. Biz, onu telkin etmeye çalıştık. Bunun geçeceğini ve ileride buna bir ilaç veya formül bulunacağını düşündük. Açıkçası o zamanlar, durumun bu kadar ciddi olduğunu anlayamamıştım. Hatta ben koronavirüsün ortaya çıktığı ilk iki haftada, normal hayatıma devam ettim ve Milano'ya çok yakın olan işime gitmeye devam ettim ki bu bölge, vakaların çok yoğun yaşandığı bir bölgeydi. Defalarca trene bindim ve kırmızı bölgelerden geçtim ki henüz kırmızı bölge ilan edilmemişti. Şu an görüyorum ki, bu çok riskli ve hatalı bir davranışmış... Daha o zamanlarda, bu bölgelerin kapatılması, giriş-çıkışların yasaklanması gerekiyormuş.

Sizce halk ve devlet, gerekli tedbirleri aldı mı?
Virüsün ortaya çıktığı ilk iki hafta içerisinde, yerel yönetimlerin gerekli tedbirleri aldığı kanısındayım. Çünkü ilk olarak yaygın eğitime ara verildi. Sinemalar kapandı, müzeler kapandı, spor aktiviteleri tamamen iptal edildi. Dolayısıyla yerel yönetimlerin, ilk iki hafta içerisinde aldığı kararları, doğru buluyorum. İki haftanın sonunda da asıl sıkıntı, Başbakan Conte'nin, 7 Mart'ta yaptığı açıklamayla geldi. Kuzey bölgesinin karantina altına alınmasına karar verildi. Bu karar açıklanmadan önce, bu bilgi halka sızdı, bu da panik havası oluşmasına neden oldu. Milano çok büyük bir kozmopolit... Orada, İtalya'nın farklı bölgelerinden gelen öğrenciler ve çalışan insanlar bulunuyor. Dolayısıyla gece, henüz bu karar açıklanmadan, birçok insan, soluğu Milano Merkez İstasyonu'nda aldı ve buradan büyük kaçışlar oldu. Bu kaçışla da Milano'dan birçok insan, bunu tatil fırsatı bilerek, henüz koronavirüse maruz kalmamış, Kuzey'deki farklı bölgelere ve Güney'e gittiler. Tabii bu, virüsü yalnızca tatile giden insanların yaydığı anlamına gelmez. Az önce de belirttiğim gibi Milano'da insan trafiği çok yüksek. Dolayısıyla ilk iki hafta içerisinde de, ülke dışına ve farklı farklı bölgelere yayılmış olması çok mümkün ama bundan daha da acısı, Conte'nin yaptığı açıklamadan sonra, hiçbir şey olmamışçasına, hala kalabalıklar halinde restaurantlara ve lokallere giden, sağduyusuz bir kitlenin bulunmasıydı. Bunun üzerine Conte, ikinci bir açıklamayla, kırmızı bölgeye, bütün İtalya'yı aldı.

Karantina altındaki bir bölgede yaşamak nasıl hissettiriyor?
'Karantina' kelimesi, kulağa çok hoş gelmiyor. İnsan sosyal bir varlık, o yüzden diğer insanlarla iletişim içinde olmak istiyor. Fakat 'karantina' kelimesinin anlamını anlamak, bu durumu biraz daha kolaylaştırıyor. 'Karantina' İtalyan asıllı bir kelime. Quarantine'den geliyor. 14. yüzyılda, Venedik ticari liman ve dışarıdan gelen gemilerin, ülkeye salgın hastalıkları taşımamaları için buradaki mürettebatı, 40 günlük bir izolasyona alıyorlar. Bunun da ismi 'Quarantine'. Quarantine'dan, karantinaya geliyor. Dolayısıyla, biz de bunu izolasyon olarak kullanabiliriz. Biz, Türkçe'de kelimelerin kuvvetine inanıyoruz. ''Bir şeyi kırk kez söylersek olur'' diyoruz. Madem öyle, karantina yerine izolasyon diyelim. Kendimiz ve sevdiklerimiz için, bu dönemi inzivaya çekilme dönemi olarak görebiliriz.

Dışarı çıkmak için belirlenen saatler mi var? Marketlerde, eczanelerde durum nedir? İnsanlar ihtiyaçlarını yeterince karşılayabiliyor mu?
Dışarı çıkmak için bir saat yok ama bu kadar acil ve ulusal bir durum yaşanırken de, dışarı çıkmak için bir neden de yok.

Bir belge var, bu belgeyi devletin web sitesinden indiriyorsunuz. 3 nedenle dışarı çıkabiliyorsunuz. Birçok şirket, evden çalışma sistemine geçti ancak hala bazı fabrikalar açık... Dolayısıyla, işe gitmek, ihtiyaçlarınz için alışverişe gitmek ve eczaneye gitmek durumunda dışarı çıkabiliyorsunuz.

İhtiyaçlarımızın karşılanması konusunda bir sıkıntı yaşamıyoruz. Ben stok yapmaya biraz karşıyım. Stok yapmaktan kastım, 3 aylık stok yapmak çünkü bizim alacağımız ve tükettiğimiz ürüne, başka birinin o an acil ihtiyacı olabilir. Ben 10-15 günlük bir alışveriş yapmayı tercih ediyorum. Bunun da nedeni, mümkün olduğunca insanlarla irtibatı azaltmak için... Yoksa isterseniz, 2-3 günlük bir alışverişe de çıkabilirsiniz ama bu tavsiye edilen bir şey değil.

Hayatını kaybedenlerin defin işlemleri yapılıyor mu?
Eşimin işi gereği, defin işlemlerini yakından takip ediyorum. Defin işlemlerine devam ediliyor, yalnızca burada bir seremoni oluyor kilisede. Bu, kilise seremonisi kısmını, tamamiyle kaldırdılar. Koronavirüsten vefat eden kişi, hastanede uzun bir sağlık torbasına konuluyor, kapatılıyor ve morga getiriliyor. Morgta, salgın hastalıklar tamamen ayrı bir kısım... Morgta çalışanlar da, korona virüsüne uygun giyiniyorlar bundan korunmak için. Maskeleri ,tulumları ve çift kat plastik ayakkabıları bulunuyor. Daha sonra, ölen kişinin vücudu, çinko bir tabutun içine koyuluyor. Daha sonra tabut, civayla mühürlenerek dışarı ile iletişiminin kesilmesi sağlanıyor. Cenaze bu şekilde mezarlığa götürülüyor. Şu an mezarlıklar yalnızca, cenaze evi işerini yapanlara ve orada çalışan insanlara açık... Yani, sevdiğini kaybeden insanlar, sevdiği kişinin cenazesinde bile bulunamıyorlar.

Koronavirüs hastalarının günbegün arttığı Türkiye'de birçok insan hala salgını önemsemiyor. Ne gibi uyarılar ve tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Tabii ki birçok yerde söyleniyor. Hijyene dikkat etmek, sağlığımıza dikkat etmek, C vitamini kullanmak... Bunları yapalım ama hala dışarı çıkma yasağı getirilmediyse de biz bireyler olarak bunu yapmaya başlayalım. Mümkün olduğunca, eğer ihtiyacınız yoksa dışarı çıkmayın. Büyüklerinizin dışarı çıkmasını engelleyin. Bu çok önemli çünkü onlar risk altındalar ve onlara yardımcı olup onların alışerişlerini yapıp mümkün olduğunca dışarı çıkmalarını engelleyelim. Bunun dışında devletimiz tarafından bir kriz masası oluşturulmuş elbet ama sağlıkla ilgili birçok bilginin doktorlar tarafından verilmesi gerektiğine inanıyorum.