Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Tarihi 10 Kasım 2017

Müslümanlar ne zaman huzura erer?

Müslümanların birlik beraberlik içinde tarihte iz bıraktıkları dönemlere baktığımızda Kur'an ve Hz.
Peygamber'i (s.a.v.) kendilerine önder ve örnek aldıklarında bütün sıkıntıları aştıklarını görürüz.
Müslümanlar Allah'ın kelamını ve Allah'ın gönderdiği önderin emirlerini kendilerine örnek aldıklarında Allah'ın lütfuyla karşılaştıkları düşmana karşı manevi yardım görürler. Bedir savaşında Yüce Allah'ın melek orduları gönderdiği Kur'an haber veriyor. (Ali İmran, 124-124; Enfal, 9) Allah bu dönemlerde Müslümanların gücünü olduğundan fazla gösterdi. Onlara heybet yükledi. Düşmanlarını ise aksine güçsüz gösterdi. Böylece Müslümanlara psikolojik rahatlama geldiğinde, düşmanlarına korku sarıyordu.
Allah bu dönemde Müslümanları birleştirdi.
Eksikliklerini giderdi. Onları birbirine bağladı. Bir binanın tuğlaları gibi sağlam durdular.
Düşmanlarının saldırısı onlara zarar veremedi.
Ama ne zaman ki Müslümanlar Kur'an'ı ve Hz.
Resul'ü ilk kaynak olmaktan çıkarıp kendi şahsi temayüllerini öne aldılar; Allah onlardan heybeti, gücü ve kudreti aldı. Başladıkları yere geldiler.
Hz. Peygamber (s.a.v.) İslam garip başladı ve ahir zamanda o hale dönüşecek diye haber buyuruyor.
Müslümanlar hasetten, dedikodudan, laf taşımaktan, birbirlerini hırpalamaktan, gereksiz tartışmalardan vazgeçmedikçe birbirlerini koruyamazlar.
İhtilafları kaşımamak zorundayız.
Birbirimize güvenmeliyiz.. ittifak noktalarını öne çıkarmalıyız.
Müslümanların arasına sızıp da birliklerini zedeleyen ve sureti hakikatten görünenlere dikkat etmeliyiz. Bu tür insanlar dokuz doğru şey söyleyip itibar kazanırlar ama bir yanlışla bütün doğruları siler ve yıkarlar.
Bizler insanlar içinde çıkarılmış en hayırlı ümmetiz. Ama şu uyarıya dikkat etmeliyiz:
"Ümmetim dünyayı gözlerinde çok büyüttüklerinde onlardan İslam'ın heybeti çıkarılıp alınır.
İyiliği emretmeyi ve kötülüğü yasaklamayı bıraktıklarında vahyin bereketinden mahrum kalırlar.
Karşılıklı küfürleştiklerinde ise Yüce Allah'ın gözünde (nazarında) itibarlarını kaybederler!" Hakim Tirmizi'nin bu rivayeti nebevi bir ikazdır. İbret almalıyız.

EFENDİMİZE İMAMLIK YAPAN BAHTİYAR
Abdurrahman bin Avf. Bir ayağı sakat. Medine'nin en zenginlerinden. Bir seferinde 1000 deveyi İslam için harcamış.
Bir günde 30 köle azad etti.
Bir gün sofradan yemek yemeden kalktı. Neden yemek yemedin diye sorduklarında şöyle cevap verdi:
Hz. Musab'ı hatırladım. Onu örtecek kefen bulamamıştık.
Hz. Hamza'yı hatırladım. O da mezara yarı kefenle konuldu.
Sonra dünya bize kapılarını açtı. Zenginleştikçe zenginleştik.
Korkarım ki, bütün güzellikleri dünyada tükettik.
Bir seferinde Efendimiz (s.a.v.) O'nun arkasında namaz kılmıştı. 75 yaşında vefat etti.
Efendimiz (s.a.v.) O'nun için "ümmetimin zenginlerinden ilk cennete girecek olan sensin" buyurmuştu.
Cenazesinin başında Hz.
Ali şöyle diyordu; "Git, sevgili dost git. Baki (kalıcı) hayata fani hayata dalmadan git." Diğer meşhur sahabi Sa'd bin ebi Vakkas (r.a.) arkasından şöyle sesleniyordu:
'Ey yalçın kaya. Ey koca dağ. Güle güle vuslata kadar.
Vasiyetinde eşine, çoluk çocuğuna yetecek kadar geniş bir mal bıraktı. Geride kalanları ise Bedir savaşına katılmış sahabeye dağıtılması için vasiyet etti.

GÖZ YAŞARTAN BİR MANZARA
Cemel vakasında Hz. Ali çok sevdiği bazı dostlarıyla karşı karşıya gelmişti. Bir tarafta Hz.
Talha, Hz. Zübeyr gibi cennetle müjdelenen seçkin sahabe; diğer tarafta Hz. Ali ve dostları. Fitne ve nifak maalesef bu özel insanları harp sahasında birbirleriyle rakip kıldı.
Ama bu zor şartta bile, sahabenin şereflilerinin birbirlerine gösterdikleri vefa ve saygı göz yaşartacak kadar dikkat çekicidir.
Bu yazımızda bu ibret verici olaylardan birini hatırlatacağız sadece; Cemel'de İmam Ali (r.a.) ile Zübeyr (r.a.) karşı karşıya geldiler.
Hz. Ali eski dostuna sitemle şöyle hatırlattı: Yıllar önceydi ey Zübeyr! Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) sana sen günün birinde Ali ile karşı karşıya geleceksin.
Orada Ali'ye zulm edeceksiniz buyurmamış mıydı?
Bunu duyan Hz. Zübeyr duraksadı. Sonra şöyle dedi:
Vallahi bunu unutmuştum. Şimdi hatırladım. İşte kılıcımı bırakıyor ve dönüyorum. Dönerken Hz. Ali'nin ordusunun saflarında Hz. Ammar bin Yasir'i gördü.
Pişmanlığı daha da arttı. Zira yıllar önce Hz. Peygamber (s.a.v.) "Ey Ammar! Seni azgın bir grup öldürecek" buyurmuştu. Şimdi Ammar, Hz. Ali'nin yanında ve Zübeyr'in karşısındaydı.
Hz. Zübeyr savaştan ayrılırken şehit edildi.
Savaşın sonunda Hz. Ali, rakibi olan ve son anda pişmanlık duyan Hz. Zübeyr'in cesedinin başında duraksadı. Uzunca durdu ve ağlamaya başladı. Eski dostunu şöyle uğurladı: 'Zübeyr! Şu yıldızlı göğün altında seni uzanmış görmek ne kadar acıttı beni; keşke yirmi yıl önce ölseydim ve bu günü görmeseydim. Hz. Ali aynı üzüntüyü benzeri cümlelerle Hz. Talha için de göstermişti.
Harp sahasında karşı karşıya da gelseler birbirlerinin onur ve şerefini asla kirletmiyorlardı.

SALATU SELAM NASIL GETİRİLİR?
Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed. Kema salleyte ala İbrahime ve ala ali İbrahime inneke hamidun mecid.
Allah'ım! Muhammed (s.a.v.) ve aline, İbrahim ve aline rahmet ettiğin gibi rahmet et. Şüphesiz ki sen, hamde layık ve büyüksün.

MAUN SURESİ
Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!
İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.
Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar.
Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.
Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.

SAHABE AYETİ YANLIŞ YORUMLAYINCA
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayati dokunuşları olmasaydı birçok ayeti yanlış anlayabilecek veya ayetin hakkını veremeyecektik.
Kur'an'ın indiği coğrafyada yaşayan Kur'an ayetlerine birebir muhatap olan ve Arapçaya hâkim olan sahabe bile bu durumu yaşamıştır.
Müslim'in rivayet ettiği bir hadis bu hususta bize net bir mesajı veriyor.
Bir ara En'am suresinin 82. ayeti iner.
Bu ayette geçen 'zulüm' kelimesi dikkat çekicidir.

Ayetin meali şöyledir:
"İman edip imanlarına zulum karıştırmayanlar emniyet içinde olanlar işte onlardır." Bu ayet yayılınca sahabe endişelenmeye başlar çünkü içimizde şöyle veya böyle zulmetmeyen, nefsine zulmü karıştırmayan hiç kimse yoktur.
Bu durumda en küçük bir hata işleyen, en küçük bir zulme aracı olan doğrudan doğruya imanlarından soyutlanmış yani kâfir olmuş olurlardı.
Efendimize geldiler. Dediler ki: Ey Allah'ın elçisi. Bizim halimiz ne olacak.
Bu ayete göre bizim imanımız kaybolmuş olmuyor mu? Kötülük yapanın imanı gider bu ayete göre. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu ayetteki yanlış anlaşılmayı şöyle giderdi: 'Bu ayette geçen zulum kötülük anlamında değil. Şirk anlamındadır.
Yani imanına kötülük değil de şirk karıştıranlar dinden çıkarlar.Lokman'ın oğluna şirk en büyük zulümdür. (Lokman suresi, 1) dediğini duymadınız mı?
(Tecrid, 9/163; Müslim, c.1 s: 172

BU DÜNYADA NE ÖĞRENDİN?
Hz. Lokman bu soruya şöyle cevap verir:
Namazda kalbime sahip olmayı öğrendim.
Misafirlikte gözüme sahip olmayı öğrendim.
Yemekte elime sahip olmayı öğrendim.
Halk içinde dilime sahip olmayı öğrendim.
Yaptığım iyiliği unutmayı öğrendim.
Bana yapılan kötülüğü unutmayı öğrendim.
Ölümün hak olduğunu öğrendim