Tarihi 27 Ekim 2017

Elitlerin savaşı

Dünya, tarihin en büyük "GÜÇ" kavgalarından birine kilitlendi. 2. Dünya savaşıyla yeryüzüne hakimiyet kuran ABD, batma tehlikesi ile karşı karşıya. Seçimi kazanan başkanlar, zengin elitlerin elindeki Merkez Bankası'ndan borç alıyor, ömrünü faiz ödeyerek geçiriyordu. Bu yüzden 50 yıldır ABD'de alt yapıya yatırım yapılacak para bulunamıyordu. Zengin elitler, ABD hükümetlerinden kazandıkları ile servetlerine servet katıyor, ülkenin batma riskiyle karşı karşıya olduğunu da görüyordu. Amerika dünyanın en borçlu ülkesiydi. Tam 21 TRİLYON DOLARA dayanmıştı rakamlar. Zengin elitler, batma noktasına getirdikleri ülkeye alternatif aradılar. Gittiler komünist Çin'de vahşi kapitalizm ÜSSÜ kurdular.
Amerika'yı soyan zengin elitler Çin'deki yeni fabrikalarında düşük maliyetle üretim yapıyor, malların büyük bölümünü de batma noktasına getirdikleri Amerika'ya satarak daha daha borçlandırıyorlardı.
Başkanlarını perde arkasından yöneten Brezinski "ABD artık bu borç yüküyle süper güç olamaz. Mutlaka bir şeyler yapmalı" diyordu. Çin Komünist partisi de geçtiğimiz günlerde kongresini yapıyor ve Şi Jinping'i yeniden Devlet Başkanlığı'na seçiyordu. Şi Jinping'in ideolojik doktrinleri vardı. Son kongrede bunların hepsi "KUTSAL" kabul edilerek Komünist Parti'nin tüzüğüne kondu. Çin bu hamleyle kutsallaştırdığı Şi Jinping'i "MAO neyse Şi de o" diyerek dünyaya "GÜÇLÜ LİDER" ilanında bulundu. Artık Şi eleştirilemez bir kutsaldı. "2020-2035 arası modernizasyon dönemi olacak.
2035 ile 2050 arasında BÜYÜK ÇİN kurulacak" diyordu kongrede.
"2050'de süper güç olacağız, dünyaya Çin sosyalizmini ihraç edeceğiz" diyerek meydan okuyordu.
Pekin yıllık 3 trilyon doları geçen ihracatı ile ABD'de şirketlerden gayrımenkule kadar her yeri, daha doğrusu borç batağındaki ülkeyi satın alıyordu her geçen gün. İpekyolu'na milyarlarca dolar harcıyorlar doğudan batıya hızla geliyorlar ve Londra'ya kadar uzanan ekonomik ağ kuruyorlardı. Çin'i bu hale Amerikan derin devletinin savaş açtığı New York- Londra eksenli zengin elitler getirmişti.
Onun için Amerika derin devleti Çin'de de, dünyanın başka yerinde de aslında zengin ailelerden oluşan öteki Amerika ile savaşıyor, İngiltere'yi de tasfiye ediyordu.
Derin devletin zengin elitlere karşı iktidara getirdiği Trump'ın baş stratejisti Steve Bannon'du. Operasyonla istifa ettirseler de hala Trump'ı yönetiyordu.
Önceki gün Hudson Enstitüsü'nün konferasında konuşan Steve Bannon "Başkan Trump, bütün adaylığı boyunca en baştan beri, elitlerin tersiydi. Amerikalı orta ve çalışan sınıfın vergileriyle, daha önemlisi çocuklarının KANIYLA imzaladıkları bu kurala dayalı uluslararası düzenin içindeki konseptin inkarıydı" diyordu. DEAŞ kurucusu CIA eski Başkanı David Petraeus'u ve onun gibileri de "Dış Politika elitleri" ilan edip, Ortadoğu ve Asya'da "Karmaşa Bataklığı" oluşturmakla suçluyordu.
GÜÇ savaşını kazanmanın yolu Ortadoğu'yu üs yapıp, İpek yolunu kontrol etmekten geçiyordu. FETÖ'den DEAŞ'a, PKK, PYD, Barzani'ye kadar tamamı bu amaçla kullanılacak yerel elemanlardı.

NEDEN TERÖR KARTI
Güç savaşında hayati önem taşıyan kilit ülke Türkiye'ydi. ABD eski başkan yardımcısı Joe Biden Türkiye'ye geldiğinde yurtdışına kaçan yerel elemanlardan birinin ailesi ile görüşüyor "Türkiye bizi dinlemiyor" diyordu. FETÖ'cüler de bylocklarda "Hurra" çekiyor, Joe Biden'ın açıklamasını deşifre ediyordu.
Evet Türkiye söz dinlemiyordu. İktidarda söz dinleyen iyi bir parti, iyi bir lider yoktu.
Onun için iyi parti bulunmalı, iyi lidere mutlaka ulaşılmalıydı. Ekonomiye saldırılar yapılmalı, Türkiye ellerindeki terör gruplarıyla dövülerek iktidar yıpratılmalı, söz dinleyecek iyi partiye yol açılmalıydı.
ABD merkezli düşünce kuruluşu Soufan Center dün bir rapor yayınlıyor ve "5600 DEAŞ üyesi ülkelerine döndü." diyordu. "Türkiye'ye 900 DEAŞ üyesi giriş yaptı. Bu kategoride Türkiye 1. sırada" diye ekliyordu.
Ankara'yı yanına alamayan İpekyolu'nu asla kontrol edemeyecek, "GÜÇ" savaşını kaybedecekti. Terör kartları bunun için karılıyordu.