Bir tepki de Özel Üniversiteler Birliği’nden

Türkiye'nin birçok üniversitesinden akademisyenin devleti katliam yapmakla suçlayan skandal bir bildiriye imza atmasının yankıları sürüyor. Akademik özgürlük kavramına dayandırılarak kaleme alınan bu bildiriye bir tepki de Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı ve Özel Üniversiteler Birliği Başkanı Rıfat Sarıcaoğlu’ndan geldi. Sarıcaoğlu akademik özgürlük kavramının tekrar masaya yatırılması ve çerçevesinin belirlenmesi gerektiğini belirtti.

Giriş Tarihi 13 Ocak 2016, 00:00 Güncelleme 14 Ocak 2016, 01:31
Bir tepki de Özel Üniversiteler Birliği’nden

İÇİNDEKİLER

Türkiye'nin birçok üniversitesinden akademisyenin devleti katliam yapmakla suçlayan skandal bir bildiriye imza atmasının yankıları sürüyor. Akademik özgürlük kavramına dayandırılarak kaleme alınan bu bildiriye bir tepki de Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı ve Özel Üniversiteler Birliği Başkanı Rıfat Sarıcaoğlu'ndan geldi. Sarıcaoğlu akademik özgürlük kavramının tekrar masaya yatırılması ve çerçevesinin belirlenmesi gerektiğini belirtti.

Zeynep Bayramoğlu - Bildiriyi nasıl değerlendirdiniz? Verilmek istenen mesaj neydi?
Rıfat Saraçoğlu - Bu bildiriye birkaç açıdan bakmak lazım. Birincisi, insanların fikirlerini duyurabilme. Kişiler karşılığında ne olacaksa katlanacakları şekilde fikirlerini duyurmakta serbestler. Benim şahsen kabul etmediğim konu, üniversitelerin isimlerinin de isimlerin yanına eklenmesidir. Yani Rıfat Sarıcaoğlu, İstanbul Bilgi Üniversitesi. Bunların üniversiteyi bağlayıcı bir şey olmaması gerekiyor, kaldı ki zaten üniversitelerin görüşü bu değildir. Üniversitelerin hepsinin kendi kurulları, yetkili organları vardır. Örneğin vakıf üniversitelerinde mütevelli heyeti başkanı ve rektördür bir konu ile ilgili açıklama yapabilecek kişi. Herkes akademik özgürlük anlamında istedikleri duyuruları yapabilir ama sonuçları varsa katlanmak şartı ile. Diğer taraftan içerik anlamında çok yanlış zamanda yapılan bir şey bu. Şu an terörle mücadele var Türkiye'de ve bu bildiri buna karşı bir görüş olarak gözüküyor. Peki teröre karşı mıyız? Dünyanın her yerinde teröre karşıyız. Birincisi bunun doğru zamanda olmadığını düşünüyorum ikincisi Cumhurbaşkanının hassasiyetine gerçekten katılıyorum.



- Devlet terörü, devletin vatandaşına uyguladığı şiddet tanımlarını siz bir akademisyen olarak nasıl yorumluyorsunuz?
Teröre karşıyız ve terörü destekleyemeyiz. Ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak teröre karşıyım. Bu müzakerelerle sonuçları alınabilecek bir süreç. Eğer terör statüsü varsa veya bir iç savaş gibi de gösterilmek isteniyorsa bu başka bir mesele. Ama şu anda Türkiye'de bir terör gerçeği var. İsmi de PKK olarak geçiyor. Dolayısıyla benim şahsen buna ne desteğim olabilir ne de kabul edebilirim.

- İmzacılar arasında Üniversitenizin öğretim üyeleri de var. Üniversitenizin bu konuda tavrı nedir?
Kurumumuzun tavrı dediğim gibi çok net. Şahıslar çıkıp ben böyle bir şeyin demecini veriyorum diyorsa bunun da bir sonucu olacaktır muhakkak. Bu hem savcılık anlamında olabilir, hem hukuki olabilir. Bizim kendi kurullarımızın değerlendirmesinin de sonucu olacaktır.

- Yani siz de bir değerlendirme yapacaksınız kurul olarak.
Kesinlikle.

- Yüksek Öğretim Genel Kurulu toplandı ve "bu bildiri ile ilgili olarak hukuk çerçevesinde gereği yapılacaktır dedi" YÖK'ün tavrını nasıl yorumluyorsunuz?
Benim düşüncemden farksız bir şey. Bakın, metnin içeriğinin çok dikkatle yazılmış onu görüyoruz.

- Nedir içeriğinde sizin dikkatinizi çeken şey?
Burada tam olarak bir nokta atışı yapamıyorsunuz. Bence metinde rahatsız eden en büyük olay devletin terör yaptığı algısı. Tabi bu, üniversitedeki öğrencileri de etkiliyor. Onların da görüşü bunun aksi yönünde. Dolayısıyla burada yanlış bir deyim var. Ama tutup da bunu mahkemeye, savcılığa götürdüğünüz vakit ne çıkar bilmiyorum. Daha önce bu üniversitede biz çok ekstrem durumlarla karşılaştık. %100 haklı olduğumuz konularda da aksine kararlar çıkabildi. Dolayısıyla o içerikten baktığım vakit sonuç ne çıkacak bilmiyorum. Ama tekrarlıyorum, terörü destekliyor olamayız. Çözümü destekliyor olabiliriz. Önemli olan çözümse, birlik beraberlikse, beraber yaşamaksa buna hepimiz varız ama bu silahla olmamalı.

- Akademik özgürlük nedir?
Akademik özgürlük şu anda çerçevesi ve sınırları olmayan bir şey olarak gözüküyor. Dünyada bunun normları belli. En zor ülkelerde de, örnek alabileceğimiz ülkelerde de belli. Onların çerçevesine Türkiye'deki YÖK kanunlarını bir şekilde taşımamız gerekiyor. Benim tarifim şudur. Akademik özgürlük, kendi alanında bilimsel olarak kanıtlayabileceği bir şey üzerine çalışmak ve onun sonuçlarını yayınlamaktır. Bireyler olarak siyasi görüşünüz olabilir ifade etmek isteyebilirsiniz, bu başka bir şeydir ama üniversiteyi bağlamadan yapmak zorundasınız. Çünkü biz üniversite olarak her siyasi gruptan insanı eğitiyoruz. Kaldı ki eğitim sisteminde öğrenciyi seçme hakkımız da yok. Öğrenci bize ÖSYM'den yerleştiriliyor. Dolayısıyla öğrenci profilini bilmiyoruz. Sağ olabilir, sol olabilir. Bir hoca politik anlamda bir şey söylemek istiyorsa onun yeri üniversite değil, onun yeri meclistir onun yeri başka platformlardır. Dolayısıyla akademik özgürlüğün kendi alanı ile ilgili sınırı olmak zorundadır. Eğer siz politik bilimle ilgili bir şey diyorsanız, araştırmanızın sonuçlarını yayınlamak istiyorsanız bunların sonucunu yayınlayabilirsiniz. Ama akademik özgürlük sınırsız olmamalıdır. Şu an en çok zorlandığımız konu üniversite idaresinde budur.

- Yani özgürlük nerede başlıyor? Nerede bitiyor? Bunun sınırlarını çizmek asıl mesele.

Evet. Örneğin bir otobanda gidebilirsiniz ama bir otobanda istediğiniz gibi sağa sola gidemezsiniz. Hız limiti 130 ise 320 ile gidemezsiniz, giderseniz de sonuçlarına katlanırsınız. O yüzden buralara dikkat etmek gerekiyor. Kimse size bunu yapmayın demiyor ama bunların da bir limiti ve sınırı olmalı.

- Bildiriyi imza atan hocalarla ilgili nasıl bir süreç işleyecek?
Tahmin ediyorum her üniversitenin mütevelli heyeti bugün bunu tartışıyordur. Birincisi akademik özgürlük nerede sınırlıdır? Genel itibariyle baktığımızda akademisyenlerin haklı gerekçelerle çıkarılsalar da geri döndüklerini gördük. Dolayısıyla geri dönüşler olacağı için büyük ihtimalle disiplin suçları ile sonuçlanacaktır süreç. Disiplin suçu, kınama da, işten çıkama da olabilir. Bunun dışında üniversitenin başka yetkisi yoktur. Dikkatimi çeken bir şey oldu. Abdullah Gül Üniversitesi bugün kendi sitesinden bir bildiri yayınladı. Bir akademisyeni kınadığını ve istifasını istediğini söyledi. Burada bir zorlama olamıyor, dolayısıyla burada üniversitelerden hukuki anlamda ve bir suç işlendiyse devletin devreye girmesi daha doğru olur.

- Daha önce üniversitenizde porno skandalı yaşanmıştı. Neler yaşanmıştı o süreçte?
Bir öğrencimiz bitirme tezi olarak porno film çekmek istediğini söylüyor, bölüm başkanı dekana aktarıyor, dekan hayır diyor ama buna rağmen bölüm başkanı bitirme tezine izin veriyor ve biz bunu bir buçuk sene sonra öğreniyoruz ayrıca bu haber yine bir buçuk sene sonra servis ediliyor. Biz bu işten sorumlu üç akademisyeni o gün işten attık. Akademik özgürlükler çerçevesinde karşı davalar açıldı ve bu davalar 3 sene sürdü. Bu akademisyenlerimiz davaları kazandı ve üniversiteye geri dönme kararları çıktı. Ve biz maalesef ki bu akademisyenlerle geri dönmemeleri üzerine tekrar konuştuk ve onları karşılıklı mutabakatla uzaklaştırdık. Akademik özgürlükler ve çerçevesi çok net olmalı. Bu mesele ile ilgili spontane yapacağımız hamleler bize çözüm getirmiyor. Çok geniş tartışılması gereken bir kavram. Dünyanın her yerinde tartışılan bir kavram. Şimdi sosyal medya üzerinden de akademik özgürlükleri iyi tartmak lazım. Dolayısıyla nereye kadar gidecek? Nerede durmalı? Üniversitenin ne kadar sorunu olması gerekiyor? Bunların hepsinin masaya yatırması gerekiyor. Bu meselenin temeli de şuraya dayanıyor. 1980 anayasasında yetkilendirilmiş 2547 sayılı kanunla YÖK'ün yetkileri var ve halen yama yaparak o anayasanın maddesini bugüne taşıdık ama artık yetmiyor. Yeni yasa yapılması gerekiyor anayasa değişmese bile, anayasa maddesi olmasına rağmen, YÖK yasasının biran önce değişmesi gerekiyor. Aksi takdirde bunun devamında daha da kötü vakalar muhakkak olacaktır.

ZEYNEP BAYRAMOĞLU