"Hukuki ve ahlaki ayıp"

Fazilet Partisi'nden 1999'da milletvekili seçilen, ancak milletvekilliği düşürülen Merve Kavakçı, Meclis'in, gasp edildiğini iddia ettiği haklarının iadesi ile ilgili karar almasını, yaşadıklarına ilişkin de Susurluk Komisyonu benzeri bir araştırma komisyonu kurmasını talep ettiğini söyledi.

Giriş Tarihi 19 Ekim 2012, 00:00 Güncelleme 19 Ekim 2012, 19:39
Hukuki ve ahlaki ayıp

İÇİNDEKİLER

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, Kavakçı'yı dinledi. Kavakçı, milletvekili seçildikten sonraki süreçte yaşadıklarını ''hukuki ve ahlaki ayıp'' olarak niteledi.

Genel seçimden sonra yemin töreninin yapıldığı 2 Mayıs 1999'da TBMM'de yaşanan olaylarla sadece kendisinin görev yapmasının engellenmediğini ifade eden Kavakçı, kendisine oy veren seçmenin temsil hakkının da gasp edildiğini söyledi. ''O gün genel kurulda yaşananlar adı konmamış bir darbedir'' diyen
Kavakçı, şunları söyledi: ''Silahlı Kuvvetler gölgesinde silahsız DSP güçlerinin TBMM çatısı altında taşeronluğunu üstlendiği bir darbedir. 2 Mayıs 1999 günü milli irade kısmen yok sayılmıştır. Seçme ve seçilme hakkı yok sayılmıştır. Din ve ifade hürriyeti engellenmiştir. Kadınların üçte ikisinin başlarının örtülü olduğu bir ülkede, temsil merkezinde kadın ayrımcılığı yapılmıştır. Fazilet Partisi'nden başka kişilerle aynı görüşü paylaşmama rağmen sadece bana karşı yapıldı. Meclis'in itibarı zedelenmiştir. Bu ayıp Meclisimizin üzerinde kalmıştır. Meclis bu ayıbı ortadan kaldırmalı ve vatandaşımızın gözünde yara alan itibarını onarmalıdır.''

28 Şubat sürecinin başörtülü kadınlar açısından devam ettiğini, sürecin etkilerinin de kendisi açısından kökleşerek sürdüğünü vurgulayan Kavakçı, ''Ben bu yola yalnız çıkmadım. Partimin kararıyla aday oldum. Ancak kısa zamanda da bu yola yalnız devam edeceğimi anladım. Bugüne kadar olan mücadelemi, maddi ve manevi anlamda ailemin desteğiyle kendi başıma sürdürdüm'' diye konuştu.

YEMİN TÖRENİNDE YAŞANANLAR
Merve Kavakçı, 18 Nisan genel seçiminde milletvekili seçilmesinden sonra, yemin edememesiyle sonuçlanan süreci şöyle anlattı: ''18 Nisan 1999 genel seçimlerinde parti yetkililerinden gelen talep üzerine aday adayı oldum. Yüksek Seçim Kurulu adaylığımı başörtülü fotoğrafımla onayladı. Basın da başörtümle ilgileniyor, kaba davranıyordu. Dikkat çeken, açıklamalarımda her ne kadar Türkiye'nin çözüm bekleyen problemleri ve vekil seçilince yapmak istediğim hizmetler üzerinde dursam da sonunda yayınlananların sistematik olarak kişiliğim üzerinden sürdürülen bir karakter cinayeti olduğuydu.

18 Nisan'da milletvekili seçildim. İstanbul'daki YSK yetkililerinden mazbatamı aldım. TBMM'ye gelerek kaydımı yaptırdım, rozetimi taktım, fotoğrafımı çektirdim. O arada (Başbakan Bülent) Ecevit'ten Hüsamettin Özkan vasıtasıyla partinin ileri gelenlerine bir teklif getirilerek, Genel Kurul'a girmemem istendi. Bu konuda Sayın Abdullah Gül'ün bilgisine başvurulabilir. Bana TBMM'de gelip gideceğim bir oda verileceği söylendi. Bu teklifi kabul etmedim. Seçilmiş bir vekil olarak görevim, beni seçenleri TBMM Genel Kurulunda ve komisyon çalışmalarında temsil etmekti.

Parti içerisinde benim yemin etmemle ilgili farklı görüşler oluşmuş. Anayasa ve İçtüzük, başı örtülü bir vekilin hakları konusunda herhangi bir kısıtlama getirmezken bariz bir baskı atmosferi parti üzerinde etkisini göstermişti. 1 Mayıs 1999 günü Abdullah Gül, Salih Kapusuz ve Lütfü Esengün beyler, evimize yaptıkları kısa ziyarette 'yarın sabah gidip TBMM Başkanı Septioğlu'nun elini öpeceksin, eğer müsaade ederse yemin edeceksin, etmezse yemin etmeyeceksin' talebinde bulundu. Sayın Gül'e bunun makul bir teklif olmadığını söyledim.

Recai Kutan Bey ile milletvekillerine verdiği tanışma yemeği sonrasında Ankara ASKİ tesislerinde bir toplantı yaptık. Bu toplantıda Cemil Çiçek, Temel Karamollaoğlu, Zeki Ünal, Salih Kapusuz beyler de hazır bulundu. Zeki Ünal Bey 'Merve Hanım diğer milletvekilleriyle beraber genel kurula gelmeli' teklifinde bulunduğunda, Cemil Çiçek karşı çıktı ve 'bilmediğiniz şeyler var' dedi. Mart 2001 tarihinde Küba'nın başkenti Havana'da yapılan Parlamentolararası Birlik Toplantısı'nda milletvekilliği haklarımın ihlal edildiği konusu görüşülecekti. Orada karşılaştığım Turhan Alçelik ve Bahri Zengin, bana yemin törenimle alakalı olarak 'Askeriyeden Cumhurbaşkanı Demirel aracılığı ile parti başkanlığına, 'Kavakçı yemin ederse müdahale ederiz' uyarısı yapıldı. Parti de onun için arkanızda duramadı' bilgisini verdiler.
2 Mayıs 1999 günü diğer milletvekilleri gibi adım okunduğu zaman andımı içebilmek için Genel Kurul'a girdim. Türkiye'nin ve dünyanın gözleri önünde DSP'nin protestosuyla karşılaştım. O gece ikinci kez yemin etmek istediğimde de Recai Kutan Bey Genel Kurul'a inmeden önce odasına gelmemi istedi. Odaya girdiğimde 'Yemin etmeyeceksiniz, parti böyle karar verdi' dedi.''

''KAVAKÇI ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULSUN''-
Milletvekilliği hakkının elinden alındığını savunan Kavakçı, ''TBMM'nin gasp edilen haklarımın iadesi ile alakalı Meclis Kararı çıkartmasını talep ediyorum. Mecliste Kavakçı olayı çerçevesinde yapılan usulsüzlüklerin, belge tahrifatlarının, güçler ayrımı ihlalinin ortaya çıkartılması, bu tür olayların bir daha tekrarlanmaması için, Susurluk Komisyonu benzeri bir komisyonun 'Kavakçı Olayını Araştırma Komisyonu' olarak kurulmasını talep ediyorum'' diye konuştu.Medyanın sürekli aleyhinde yayın yaptığını, hakkında itibarsızlaştırma çabası gösterildiğini ifade eden Kavakçı, vatandaşlıktan çıkarılma sürecinde de hükümetle medyanın ABD ile işbirliği yaptığını söyledi. Kavakçı, bildirimde bulunmadığı çifte vatandaşlığın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmak için bahane yapıldığını ve bu yolla başörtüsü nedeniyle milletvekili yapılmadığının üstünün örtülmek istendiğini savundu.

Dönemin YSK Başkanı Tufan Algan'ın akrabası Hasan Aksay'dan, milletvekilliğinin düşürülmesi için askerler tarafından YSK'ya baskı yapıldığını öğrendiğini iddia eden Kavakçı, YSK'nın, yetkinin TBMM'de olduğuna karar verdiğini, dönemin TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin, vatandaşlıktan düştüğü için milletvekilliğinin düştüğü açıklaması yaptığını kaydetti.

Kavakçı, Abdullah Gül'ün uyarmasıyla ilk maaşını aldığını belirterek, ''Bu devlet tarafından vekilliğimin tanınması anlamına geliyordu. Akabinde maaşımı almama onay veren TBMM Personel Başkanı Bekir Sıtkı Yalçın'ın görevine son verildi'' dedi. Merve Kavakçı, özlük haklarının ise verilmediğini söyledi.

''MAAŞ BELGESİNDE TAHRİFAT VAR''
Kavakçı, maaşıyla ilgili belge tahrifatı yapıldığını öne sürerek, şöyle devam etti: ''TBMM Başkanı Cemil Çiçek Bey, 17 Ağustos 2012'de yaptığımız görüşmede, bizzat Ziraat Bankası kayıtlarını incelediğini ve hiçbir zaman milletvekili maaşı almadığımı ifade etti. Oysa ben ilk maaşımı almıştım. Ortada maddi bir bilgi hatası vardı. TBMM Hukuk Hizmetleri Başkanlığı Başkan Vekili Yıldız Bezginli araya girerek, kayıtlarda paranın çekildiği ve sonra iade edildiğini söyledi. Maaşım alınmamış veya alınıp iade edilmiş halde gözükse de belge tahrifatı söz konusuydu. Sayın Çiçek'ten bu ve benzeri usulsüzlüklerin araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulması konusunda öncülük etmesi talebinde bulundum. Talebimi, 'Bu siyasi bir iş. Bunun size ne faydası olacak ki' diyerek reddetti.''

Kavakçı, Türk vatandaşlığından çıkarıldıktan sonra, Türkiye'deki yetkililerin ABD vatandaşlığından da atılması için çaba harcadığını söyledi.

UĞUR DÜNDAR'A SİLAHLI BASKIN SUÇLAMASI
Medyanın da hakkında linç kampanyası yürüttüğünü iddia eden Kavakçı, ''Dönemin 'zinde güçleri' benden bir örneklik çıkartmaya çalışıyor, 28 Şubat medyası had bildirme kampanyası üzerinden bu örnekliğin çerçevesini çiziyordu. Ailem de hedef alınarak, karalandı. Bu anlayış bugün hala yer yer devam etmektedir'' dedi.

Medyanın hakkında yalan haberler yapmasının yanı sıra ailesi ve yakınlarını da hedef aldığını iddia eden Kavakçı, ''Dayım Orhan Güngen'in Kavaklıdere'deki ofisi Uğur Dündar, koruması ve üçüncü bir kişi tarafından uzun şarjörlü Akrep adı verilen makineli tüfeklerle basıldı. Bu olay yemin töreninin akabinde Dündar'ın hakkımda yaptığı Arena programına hazırlık aşamasında gelişti'' diye konuştu.

Ankara'da yaşadıkları evde sürekli taciz edildiklerini dile getiren Kavakçı, çocuklarının da okulda gazeteciler ve başka öğrenciler tarafından rahatsız edildiğini anlattı. Kavakçı, ''Apartmana girip çıkarken işittiğimiz küfürler rutin hayatın parçası haline gelmişti'' dedi.

''BEŞİR ATALAY GÖZALTINA ALINMAMI ÖNLEDİ''
Merve Kavakçı, 8 Aralık 2007'de İstanbul'da düzenlenen Uluslararası İslamofobi Konferansı'na katılmak üzere Türkiye'ye geldiğini anlatarak, konakladığı otelde gözaltına alınmak istendiğini söyledi.

Odasından ayrılmadığını ve emniyete götürülme sebebinin söylenmediğini dile getiren Kavakçı, ''Olayı dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a bildirdik. 'Siz hiç bir şey yapmayın, çıkmayın odadan' dedi.

Başbakan Erdoğan Prag'da idi o gün. Onun asistanına ulaştık. Ertesi gün başlayan konferansta da hazır bulunan polis güçleri, konuşmamı yaptıktan sonra beni Şişli Emniyet'ine ifade vermeye götüreceklerini söylüyorlardı. Gece üç sularında başlayan bu macera ancak ertesi gün öğlen saatlerinde AK Parti hükümetin müdahalesi ile sonlandı'' diye konuştu.

Kavakçı, bir röportajda başörtüsü yasağını eleştirdiği için ''devletin manevi şahsiyetine hakaret'' kapsamında açılan ve beraat ettiği dava sonucunun güncellenmediği için gözaltına alınmak istendiğini öğrendiğini ifade etti.

''BAKAN DA KİTABIMIN YAYINLANMASINI İSTEMEDİ''
Kavakçı, 2004 senesinde ''Başörtüsüz Demokrasi, Tarih İçinde Tarih'' adlı kitabının yayınlandığını anlatarak, ''Timaş Yayın Yönetmeni Osman Okçu'nun ifadesi ile aralarında dönemin bir bakanının da olduğu bazı kişi ve gruplar tarafından kitabın yayınlanması engellenmek istenmiş'' iddiasında bulundu. Merve Kavakçı, Okçu'nun bakanın kim olduğunu söylemediğini belirtti.