Siyah şapkalı adam

Faili meçhul cinayetlerde kimi zaman itirafçı sanıklar, yargılanır hatta mahkum olur. Ama ortada hala çözülmeyen bir kördüğüm vardır. Namlunun arkasına sığınan siyah şapkalı adamın hiçbir zaman ortaya çıkarılması istenmemiştir. Bunun ilk ve önemli örneklerinden biri de ünlü yazar Sabahattin Ali'dir...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 06 Ağustos 2010 Güncelleme 06 Ağustos 2010, 02:02
Siyah şapkalı adam

İÇİNDEKİLER

Cumhuriyet tarihinin ilk yıllarından beri işlenen faili meçhul siyasi cinayetler, hep 'dış mihraklar' 'derin devlet' gibi sözcüklerle bir arada anılmıştır. Dış mihrak deyince de CIA'den başlayıp, MOSSAD ve SAVAK gibi örgütler kastedilir. Bu bir anlamda koca bir okyanusta kulaç atmaya benzer. Ama bazen okyanus derinliklerinden gelen köpekbalıklarının sesini de dikkate almak gerekir. İşte Bedrettin Cömert'in katledilmesinden yaklaşık bir yıl sonra, yani 12 Eylül'e aylar kala bizzat CIA'den ayrılan ajanların çıkardığı,'Covert Aktion Information Bulletin' dergisinin 1979 yılı baskısının 3'ncü sayısında yer alan bir haber, bu köpekbalıklarının nasıl çalıştığını anlatıyor. İtiraf niteliğindeki yazıyı tek cümleyle özetlersek; "Anarşi yeterli değilse, biz özel ajanlarımızla şiddetlendiririz!"

ÖZEL AJANLAR VE...

Yine aynı dergi, Amerikan Silahlı Kuvvetleri'nin, 'İstikrar operasyonları ve istihbarat' konularını içeren FM 30-31 simgeli talimnamesi de yayınlanıyor. 'Top Secret' koduyla, kaleme alınmış belge, yabancılara gösterilmemesi gereken hayli gizli bilgileri içeriyor. Öne sürdükleri amaca bakılırsa son derece 'masum!' Amerika, 'dostu' olan ülkelerde çıkan ayaklanmaların bastırılarak istikrarın sağlanması için izlenen yol ve yöntemleri açıklıyor. Ama iddialar tam tersini söylüyor. Amerika, kendisiyle 'dost olmayı' reddeden ülkelerde, bir tür siyasi istikrarsızlık yaratmak için, çeşitli 'ayaklanmalara' 'katkıda' bulunuyor. Ve şu cümleye dikkat; 'Asi güçlerin şiddete yönelmemesi halinde, işbaşındaki hükümeti karşı önlemlere zorlamak için aşırı Sol gruplar arasına özel ajanlar sokarak anarşi çıkarma yöntemlerinden söz ediliyordu!" Raporun Türkiye ile ilgili bölümlerini merak ediyorsanız, yandaki özetlediğimiz bölüme göz atabilirsiniz.

'SURATI KAN İÇİNDE KALMIŞTI'
Darbe hiç beklemediği bir anda geldi... Oysa birkaç saniye önce, sadece kuşların sesi duyuluyordu ormanın derinliklerine... Üzerinde açık kahverengi bir pardösü, ayağında lastik çizmeler ve eski bir çantadan başka hiçbir şeyi olmayan orta yaşlı adam, bu sessizlikte bir ağacın altına uzanmış kitabını okuyordu. Gerçi ardından yaklaşan ayak seslerini duymuştu ama katilinin 'yoldaşı' olacağı hiç aklına gelmemişti. Aynı anda başının sol tarafına müthiş bir darbe geldi. Gözlükleri de kırılmıştı galiba. Akan kan uzandığı yeşil otları kızıla boyadı. İkinci darbe geldi ardından. Artık ne kızıl ne yeşil vardı. Her şey kapkaranlık oldu. Sabahattin Ali oracıkta ölmüştü. Bu cinayet 2 Mart 1948 yılında Kırıkkale'nin Kızılcıkdere civarındaki ormanlık alanda işlenmişti. Sabahattin Ali, Bulgaristan'a kaçmak isterken katledildi. Daha sonra cinayeti işlediği gerekçesiyle yakalanan Ali Ertekin, mahkemede tutanaklarına geçecek şu ifadeyi vermişti; "Yanındaki çantada mevcut olması gereken muzır evrakı düşündüm. Heyecanım üzüntüye dönüştü, titremeye başladım. Her geçen saniye asabımı bir kez daha sarsıyordu... Gözlerim kararır gibi oldu, işte bu milli düşünce ile birden bire irademi kaybederek elimdeki sopa ile kitap okumakta iken kafasının sol tarafına yüzüne şiddetle vurdum. Suratı, gözlükleri, kulağı kan içinde kalmıştı. Arkasından aynı yere bir kez daha şiddetle vurdum. Bu iki darbeden sonra Sabahattin sağ tarafına doğru yıkıldı. Ağzından burnundan kanlar boşaldı. Dikkat ettim. Hafif hafif nefes alıyordu. Bu defa üçüncü darbeyi ensesine vurunca nefesi tamamen kesildi. Öldü." Gerçekten her şey böyle mi olmuştu? Ali Ertekin, Bulgaristan'a kaçmak isteyen 'komünist' Sabahattin Ali'yi, vatan millet duyguları içindeyken mi öldürmüştü? Yoksa bütün bunlar yine karanlık güçlerin bir planı mıydı? Faili meçhul cinayetler soframıza yeniden hoş geldiniz... Bedrettin Cömert gibi, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ümit Kaftanoğlu ve pek çok cinayette benzeri bulgular vardır ve aynı yöntemler uygulanmıştır. İtirafçı sanıklar mahkûm olmuş, cezalarını da çekmeye koyulmuşlardır. Ama onların 'ortaklarının ve azmettiricilerinin' bir komşu ülkeye kaçtıkları, duruşmalar sırasında anlaşılmış olduğu halde, kuklacı, yani ipi elinde tutan veya namlunun arkasına sığınan siyah şapkalı adamın, hiçbir zaman ortaya çıkması istenmemiştir. Bunun ilk ve önemli örneklerinden biri de biraz önce 'resmi öldürülüş öyküsünü' anlattığımız ünlü yazar ve şair Sabahattin Ali'dir. Gelin bir de onun edebiyat, solculuk, korku ve ihanet dolu dünyasına göz atalım...

ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA...
Deli dalgaların duvarları yaladığı Sinop Cezaevi'nde yazdığı ve şarkılara konu olan 'Aldırma gönül aldırma' şiiri ile tanımıştır tüm Türkiye onu. Oysa Sabahattin Ali, Türk edebiyatının en usta kalemlerinden biridir. Ve bu fikirleri yüzünden 41 yıllık kısacık hayatı ona zindan edilmiştir. Kürk Mantolu Madonna, Hanende Melek, Gramofon Avrat gibi filmlere konu olan romanlar ve çok sayıda hikaye kitabına imza atmasına rağmen eserleri ancak öldürüldükten yıllar sonra 1960'larda serbestçe yayınlanabilmiştir. Çünkü o, ne yazık ki ülkemizde en şiddetli komünist avlarının tertip edildiği dönemde yaşamıştır. Sabahattin Ali, kendi döneminin iki ünlü solcu aydını Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin ile çıkardığı Marko Paşa adlı mizah dergisi, dönemin hükümetini öylesine rahatsız etmişi ki, dergi kısa sürede kapandı. Hemen Marko Paşa'nın adını Malum Paşa'ya çevirdiler ve yayınladılar. Tabii o da kapatıldı. Bu kez dergilerine Merhum Paşa adını verdiler. Ama hükümet de boş durmuyordu tabii. Merhum Paşa'ya da vefat ilamı verilince, Öküz Paşa'ya karar kıldılar. Bu, derginin de onlarında sonu oldu. Peki, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Sabahattin Ali gibiler neye karşı çıkıyorlardı ve kendilerini göz göre göre ateş çemberinin içine atıyorlardı. Bunun için o dönemin siyasi panoramasına kısaca bir göz atalım.

HİTLER SEMPATİZANI
İktidarda CHP ve Başbakan Şükrü Saraçoğlu vardı. Adnan Menderes ve partisi muhalefetteydiler ama onlarında ağızları açma şansı yoktu. Koyu bir Almanya ve Hitler sempatizanı olan Saraçoğlu, önce seçimlerde yaptığı bazı düzenlemelerle muhalefetin iktidara gelmesini engellemişti. Sonra o ünlü varlık vergisini kanunlaştırdı. Varlık Vergisi'nin Türkiye'deki Yahudi, Rum, Ermeni azınlığını ekonomik açıdan çökertmek için çıkarıldığı söylenir. Bu yasada, Müslümanlar servetlerinin sekizde birini, dönmeler (tabiyetini değiştirenler) dörtte birini, gayrimüslimler ise yarısını vergi olarak veriyorlardı. Bu vergilerin ödenmesi mümkün değildi. Ödeyemeyenler sürülüyor, karşı çıkanlar tabutluklara sokulup işkence görüyorlardı. Saraçoğlu hükümetinin ayrımcı tutumuna en çarpıcı örneği oluşturan bu uygulama, sayısız çatışmalara neden olmuştu. Bu modeli Hitler Almanya'sından alan Saraçoğlu, "göçe zorlama" politikasının kusursuz örneğini vererek tarihe geçmiştir. İşte dönem böyle bir dönemdi ve Sabahattin Ali emniyet güçleri tarafından her adımı izlenen azgın bir komünistti. Çevresindeki çemberin giderek
daraldığını hissediyordu

CIA DESTEKLİ ANARSİ!
CIA'den ayrılan ajanların çıkardığı 'Covert Aktion Information Bulletin' dergisinin 1979 yılı baskısından söz etmiştik. Dergide çıkan rapora göre de; Amerikan destekli rejimlerde, demokratik yapı, komünizm aleyhtarı düzenin gerekleri karşılandığı sürece hoş karşılanıyor. Yine bu özel olarak hazırlanan rapora göre; Sözü geçen bu ülkelerin önde gelen politik şahsiyetleri tecrübesiz, ikiyüzlü ve yolsuzluklara karışmış kişilerdir. Dost ülke hükümetlerinin, komünist ya da komünist eğilimli yıkıcı faaliyetler karşısında kararsızlık ve pasiflik gösterdikleri zamanlar olabilir. Böyle durumlarda Amerikan istihbarat servislerinin ajanları hükümeti ve kamuoyunu ayaklanma tehlikesi gerçeği konusunda ikna etmek için bazı özel operasyonlar yapabilirler. Amerikan ajanları özel eylem grupları halinde rejim aleyhtarları arasına sızmaya çalışacaktır. Ajanların sızma işlemi, asi güçlerin lider kadrolarına kadar ulaşamadığı taktirde, hedefe ulaşmak için, aşırı solcu örgütlerin kullanılması faydalı olur. Raporda, "Çeşitli uluslara mensup ajanlarla, onların Türkiye'de bilerek ya da bilmeyerek kuklaları haline gelen çok sayıda yerli ajanın, etkinliklerini arttırmak için yoğun bir çaba içine girdikleri ileri sürülüyor" deniyor. Ayrıca, "1970 yılı ortalarında Türkiye, CIA'nın başlıca haberleşme merkezlerinden birisi olarak kalmıyor. NSA'nın bütün görev dallarında, askeri haber alma işlemlerinde de ana karargahı oluyor!"... Ortadoğu ülkelerinde 10 bine yakın ajan bulunduğu ve bunun 1500'e yakınının ise Türkiye'de faaliyet gösterdiği, ajanların Türkiye'de bütün kurum ve kuruluşların içine sızmak için çok titiz yöntemler kullandığı iddialar arasında. Özellikle, aşırı sağ ve sol örgütler, üniversiteler, işveren kuruluşları, işçi sendikaları, gençlik örgütleri içerisinde faaliyet gösterdikleri belirtiliyor. Başarılı ajanların yerli destekçilerle birlikte, üniversitelerdeki eğitimden anarşiye, işçi işveren ilişkisinden siyasal hayata kadar her konuda olay yaratma ve yönlendirme çabası içinde oldukları da ileri sürülüyor.