Kaçın Nadir geliyor!

1990 yılına doğru Türk basınında dengeler değişmeye başladı. Sabah'ın ve Dinç Bilgin'in yükselişi, Milliyet'in Aydın Doğan'a satılması. Dünyaca ünlü Kuzey Kıbrıs'lı işadamı Asil Nadir de, Günaydın gazetesini satın alarak Türk medyasına giriş yaptı...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 12 Aralık 2010 Güncelleme 12 Aralık 2010, 13:00
Kaçın Nadir geliyor!

İÇİNDEKİLER

Simavi kardeşler ortaklıklarını bozduktan sonra, Haldun Simavi tarafından kurulan Günaydın Gazetesi'nin, dönemin başbakanı Demirel'in kardeşleri hakkındaki yolsuzluk açıklamaları aylarca sürmüştü. Bu arada Demirel hükümeti düşmüş ve AP içindeki muhalif guruptan Süleyman Bilgiç ve Faruk Sükan gibi isimler, Demirel'in güvenoyu almaması için müthiş çaba sarfediyorlardı. Bazı belgeleri gizliden gizliye Haldun Simavi'ye uçurdukları da biliniyordu. Haldun bey o günlerde Demirel'e vuracağı üçüncü darbeye hazırlanadursun, gerçek darbe ülke genelinde olacaktı; 12 Mart 1971 darbesinin ayak sesleri hafiften duyulmaya başlamıştı yani.
Sonuçta ağabey Simavi, çevresindekilerin uyarılarına kulak verdi. Bunlardan biri de Memduh Yaşa'dır ve şöyle anlatır o günleri; "Aslında bu kavganın durmasında benden çok eşimin rolü oldu. Bir akşam Haldun beyle yemek yiyorduk, 'Haldun Allahaşkına bu işin üzerine gitme artık. Bak Türkiye'de bir ihtilal olur, sonra hepimiz yanarız.
Demokrasimize yazık olur'
dedi eşim.
O dönemde üçüncü bir kampanya için hazırlık yapıyordu Haldun bey (...) İşte orada biz devreye girdik ve Haldun bey durdu. O da işin çığırından çıktığını görmüştü."

HÜRRİYET'TE NELER OLUYOR?
Haldun bey durdu durmasına ama ok yayından çıkmıştı bir kere. Aylar süren bu kavga darbeci subayların ekmeğine yağ sürmüştü. Bu durumu da Cüneyt Arcayürek anılarında şu cümlelerle anlatıyor; "... 12 Mart Muhtıra metninde, darbenin gerekçeleri her ne kadar Demirel hükümetinin ülkeyi kardeş kavgası, anarşi, sosyal ekonomik huzursuzluklar içine sokması gibi sıralanıyorsa da, kardeşlerinin başbakanın siyasi nüfusundan fayda sağladıkları yolundaki savların kamuoyunda yarattığı sarsıntı, 12 Mart'ın yapılabilirliğini kolaylaştıran nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkacak ve darbenin duygusal boyutuna da katkıda bulunacaktı!"
Peki bu arada Erol Simavi ve Hürriyet cephesinde neler oluyordu?
Günaydın'ın Demirel'le sürdürdüğü savaş bu gazeteye tiraj kazandırırken, diğer yanda Hürriyet yanlış yönlendirmeler ve yanlış politikalarla giderek okuyucu kaybediyordu. Necati Zincirkıran döneminde tek bir kez 1 milyonluk satış rakamını yakalayan gazete şimdi 500 binlere kadar gerilemişti. Bu düşüş durdurulamazsa gerçek bir felaketle karşı karşıya kalacaktı Erol Simavi...
İşte o günlerden birinde malum zat Orhan Erkanlı, 'Yassıada komutanı Tarık Güryay'ın anılarının satın alınıp yayınlanmasını' önerdi. Ve buna ön ayak oldu. Ama o anılarda yer alan, 'Celal Bayar'ın hüngür hüngür ağlaması, Adnan Menderes'in çocuk gibi karanlıktan korkması' gibi faşizan yazılar tam tersi bir sonuç doğuracaktı.
Çünkü devir artık değişmiş, 27 Mayıs'ın üzerinden 10 yıl geçmişti. Bu yayınlar Türk insanında tam bir şok etkisi yaptı. Asılmış insanların yıllar sonra böylesine hırpalanması, kamuoyu vicdanını rahatsız etmişti ve Hürriyet kan kaybetmeye devam ediyordu. Ve sonunda Erol Simavi, gazetede gerçek anlamda bir yönetim değişikliği yapılmasının zamanının geldiğini anladı. Buna da bizzat, arkadaşı ve kader birliği ettiği Orhan Erkanlı ile başlamaydı.
Ama Orhan'a bunu asla kendisi söyleyemezdi. Sonra aniden aklına bir fikir geldi ve telefona sarıldı.
Hattın diğer ucunda Haldun Simavi vardı şimdi. İki kardeşin konuşması fazla uzun sürmedi. Haldun bey onu dinledikten sonra telefonu kapattı ve Necati Zincirkıran'ı aradı; "Hazırlan Necati Hürriyet'e dönüyoruz!" Erol Simavi, ağabeyinden istediği yardım ve desteği almıştı sonunda.
Hürriyet'i düşmek üzere olduğu bu uçurumdan ancak el ele vererek çıkarabilirlerdi.
1970 yılının Eylül ayında bir pazartesi sabahı, Haldun Simavi, Necati Zincirkıran ve ekibiyle Hürriyet'in Cağaloğlu binasındaki döner kapıdan içeri girdiği dakikalarda, beşinci kattaki odasında Orhan Erkanlı istifasını imzalamıştı bile. Haldun beyin kendisi ile çalışmak istemeyeceğini biliyordu çünkü.
Erol Simavi'ye gelince... Bir gün önce Erkanlı ile kısa bir konuşma yapmıştı. 'Ağabeyi gazeteye dönmek istemişti, elinden ne gelirdi ki!' Kendisi git demiyordu ama mesaj açıktı. Nitekim yapılan ilk genel kurulda, Erkanlı'nın istifası kabul edildi ve Erol bey eski dostunu artık ondan sonra pek görmedi.
Simavi kardeşlerin Hürriyet'teki ikinci beraberliği yaklaşık bir yıl devam etti. Gazete rayına oturunca Haldun bey ve Necati Zincirkıran yeniden eski yuvalarına, Günaydın' a döndüler. Ve Hürriyet'in Aydın Doğan'a satılacağı 1999 yılına kadar da iki kardeş bir daha asla araya gelmediler.
Şimdi kısa bir soluk alalım 80'li yılların sonlarına uzanalım... Çünkü bu kez bizi ve basın dünyasını yeni bir fırtına bekliyor! O dönem tüm gazete patronlarına korkulular yaşatacak Asil Nadir geliyor.

'İNGİLİZ' ASİLZADESİ!
1990 yılına yaklaşırken Türk basınında dengeler çoktan değişmişti. Günaydın eski parlak yıllarını sürdürmeye çalışsa da Sabah'ın ve Dinç Bilgin'in yükselişi, Milliyet'in Aydın Doğan'a satılması Hürriyet'in devam eden imparatorluğunu, Sabah'ın bizzat tehdit etmesi bambaşka bir tablo çıkarmıştı ortaya.
İşte bu arada O'nun ayak sesleriyle sarsmaya başladı bizim 'köhne' Babıali... Dünya devi, Kıbrıs asıllı İngiliz işadamı, Türkiye'ye yatırımlar yapmaya başlamıştı. Asil Nadir, Vestel'i kurarak elektronik piyasasına girmiş, oteller inşa etmeye, satın almaya başlamıştı. Ve sıra, gücü elinde bulunduranların tek istediği alana, basına gelmişti... Nitekim çok ama çok büyük paralarla medyaya da el attı sonunda.

POLLY PECK'İN YÜKSELİŞİ
Asil Nadir'in parası açık denizde tükenmeyen dalgaların sayılamayan köpükleri gibiydi. Kısa sürede ülkedeki medya sektörüne, tam tamına 250 milyon sterlinlik bir yatırımı gözünü kırpmadan yapacaktı. Ama bu meblağ onun için devede kulaktı o yıllarda. Çünkü Japon elektronik devi Sansui'yi, ayrıca dünyanın ve Amerika'nın en büyük meyve üreticisi Del Monte'yi bile satın alan yine onun şirketi Polly Peck'ti...
Asil Nadir Türkiye'deki medya yatırımına Haldun Simavi'nin Günaydın Gazetesi'ni satın alarak başladı. Daha sonra sıra Mehmet Ali Yılmaz'ın Güneş gazetesine ve diğerlerine gelecekti. Doğal olarak bu gelişmeler patronlar arasında müthiş bir huzursuzluk yaratmıştı.

40 MİLYON DOLARA
Günaydın Gazetesi, Göçek'te yapılan özel bir toplantıda, Haldun Simavi tarafından Asil Nadir'e 40 milyon dolar karşılığında satıldı. 1988 yılında şirketin altı aylık karı üç milyon doların üzerindeydi ve gazetenin başında hala Necati Zincirkıran bulunuyordu.
Zincirkıran'ın "O günkü toplantıyı hiç unutmam" diye başladığı şu satırlarına bir göz atalım önce ve sonra olaya biraz da biz karışalım bakalım. "O günkü toplantıyı hiç unutamam.
Günaydın'daki büyükçe bir masanın etrafında hepimiz yerimizi almıştık. Asil Bey sağ baştaydı. Onun sağ yanında Türkiye'deki işlerinin genel koordinatörlüğünü yapan Fahri Görgülü, sol başta da ben oturuyordum. Nuyan Yiğit ise Günaydın'ın CEO'su olarak Asil beyin karşısında yer almıştı. Konu gazeteyi çok sattırmaktı. Gazetenin fiyatı indirilmiş, promosyon iyice körüklenmişti.(....) Bu konularda kafa yorarken biri içeriye girerek Fahri Görgülü'ye bir notla beraber, o dönemin ünlü dergisi Nokta'yı bıraktı. Fahri bey gözlüğünü takıp dergiye baktı. Bulduğu yazıyı Asil beye gösterdi. Aynı yazıyı Asil bey de okuduktan sonra, "Kaç para istiyorlarsa verin satın alın" dedi. Önce biz anlayamadık. Sonra Fahri bey izah etti. Ercan Arıklı'nın Gelişim Yayınları'nın çıkardığı Nokta dergisinde, Asil Nadir'in karısı Ayşegül Nadir ile ilgili bir yazı vardı. Ve bu yazı Asil beyi rahatsız etmişti. Bu nedenle Fahri beye, toplantının ortasında talimat vermişti; "Satın alın!"

DALLAS'IN JR'I VE...
Asil Nadir dediğini yaptı ve gerçekten de bizi satın aldı! 'Biz' sözcüğünü bu satırların yazarı ve derginin o dönemki yayın yönetmeni olarak ve de dergi arkadaşlarım adına kullanıyorum. Tabii en başta Ercan Arıklı'nın... Satın alınma hoş bir latife aslında. Ama gerçekten olay Necati Zincirkıran'ın anlattığı gibi gerçekleşti.
Yalnız bir farkla, söz konusu olan dergideki yazı değil, bizzat Nokta'nın o haftaki kapağıydı.
Kapağa kocaman puntolarla 'Alaturka Dallas' yazmıştık. Ve Salih Memecan'ın hazırladığı fotomontaj resimde, 'Asil Nadir'in başında JR şapkası, yanındaki eşi Ayşegül Nadir de doğal olarak kötü kahramanımız Sue Ellen' olmuştu. Yazıda Nadir'in serveti, şirketlerinin yanı sıra Dallas dizisini aratmayan aile ilişkileri de yer alıyordu. Doğal olarak avukatları hemen dava açmışlardı...

İLK KARŞILAŞMA OLACAKTI
Ve işe bakar mısınız, şimdi Asil bey gelip bizim Nokta'yı hatta tüm Gelişim Yayınları'nı satın alıyordu! 'O fotoğrafa biçtiği fiyat' 12 milyon dolardı. Satışın gerçekleşmesinden birkaç gün sonra derginin eski sahibi Ercan Arıklı, yönetim kurulu başkanı Adil Özkol ve yayın yönetmeni Arda Uskan, refikalarıyla birlikte, Asil ve Ayşegül Nadir'in Kanlıca'daki yalısında verilen davete katılmak için yola çıkmışlardı.
Şahsen benim Asil Nadir ile ilk karşılaşmam olacaktı bu. Kendisini JR'a, karısını da Sue Ellen'a benzettiğim yeni patronumla yani...