Tarihi 9 Şubat 2024

Anayasa Mahkemesi kendini yenileyemiyor

GÜNLER önce bir terör saldırısı ile daha yüzleştik.
Sol mezhepçi DHKP-C terör örgütü militanları Çağlayan Adliyesi'ne saldırı girişiminde bulundular. Bir çok vatandaşımızı ve güvenlik görevlisini yaraladılar. Bir vatandaşımız da maalesef şehit oldu.
Teröristlerin asıl amacı adliye binasını basmak, belki de o saatlerde görülen bir DHKP-C davasındaki mahkeme heyetini rehin almaktı.
Bir şehit ve yaralılarımız olmasına rağmen teröristler güvenlik güçlerinin başarılı müdahalesi sayesinde amaçlarına ulaşamadılar.
Terör saldırısının detayları oldukça ilginç. Saldırıyı gerçekleştiren teröristler için Meclis'te daha önce basın toplantısı düzenleyen milletvekillerinden tutun da onlar hakkında hak ihlali karar kararı veren Anayasa Mahkemesi'ne kadar çok boyutlu bir durumda karşı karşıyayız. Basın toplantısı düzenleyen bir DEM/PKK milletvekili. Dolayısıyla üzerine konuşulacak çok fazla şey yok. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin saldırgan terörist başka bir suçtan hapise yatarken ihlal kararı vermiş olmasının üzerine düşünmemiz gerekiyor.
İddiam Anayasa Mahkemesi'nin teröristin serbest kalınca tekrar terör eylemi düzenleyeceğini bilerek bu hak ihlali kararını verdiği değil. Ayrıca temel hukuk bilgisine sahip olan herkes kararların dosya bazlı verildiğini bilir. Yani terörist de olsa, cani de olsa, tecavüzcü de olsa eğer bir hak ihlali varsa mahkeme hak ihlali kararı verir.
Ancak Anayasa Mahkemesi'nin doğurduğu garabetler bu genel ilkelerin arkasına sığmayacak kadar büyük. Nerede bir terörist, yurtdışına kaçmış bir devlet düşmanı, bağlantısı dışarda bir etki ajanı var bir bakıyoruz Anayasa Mahkemesi'ne hak ihlali başvurusunda bulunmuş ve mahkeme tarafından haklı bulunmuş. Hatta bir çok suçlu Anayasa Mahkemesi'nin verdiği hak ihlali kararı sayesinde tahliye olup ya yurtdışına kaçmış ya da serbest kalmasından faydalanarak daha büyük suçlar işlemiş.
Yani mahkemenin verdiği hak ihlali kararlarının bir bölümü ancak daha fazla suça ve radikalleşmeye hizmet etmiş - mahkemenin amacı bu olmasa da.
Bu durumda yapılması gereken belli. Mahkemenin de bu neticeleri göz önünde bulundurup, verdiği kararların sonuçlarını masanın üzerine yatırıp yeni bir doktrin oluşturması gerekiyor. Yani bizim sorduğumuz soruyu mahkemenin de sorması gerekiyor; benim teröristleri daha fazla suç işlesinler diye tahliye etmek gibi bir amacım yok ama nedense sonuç böyle oluyor. Acaba bir yerde yanlış yapıyor olabilir miyim?
Ancak Yüksek Mahkeme kendine bulutların üstünde, Kafdağı'nın zirvesinde, diğer fanilerden başka bir boyut ve düzlemde gördüğü için bu türden bir sorgulama sürecine girmiyor. Kamusal tartışmayı tamamen ihmal ediyor, yok sayıyor.
Eleştirilerin dozu artınca ancak parmak sallar bir eda ile had bildirmek için demokratik teamüller açısından oldukça sakıncalı bir tonla açıklama yapıyor.
Üyelerinin bireysel duruşları, karakterleri, donanımları bir yana biz bu mahkemenin kurumsal genetiğine işlemiş olumsuzluklara çok iyi biliyoruz. Meclis'teki ana muhalefetten daha fazla kanun yapım sürecine müdahale eden de, 367 kararına imza atan da, hukuken oldukça tartışmalı parti kapatma kararlarını veren de aynı mahkemeydi.
Şüphesiz o günkü hataların günahı bugünkü üyelerin sırtına yüklenemez. Ancak hak ihlalleri konusunda bu kadar hızlı davranan mahkemenin hala HDP'nin kapatılma davasını karara bağlamadığını hatırlatayım.
Mahkeme karar veremedi ama PKK, HDP'yi çoktan kapatıp yerine DEM'i kurdu. Özetle zaman geçse de üyeler değişse de bu mahkemede, bu yapıda, bu zihniyette bir problem var.
Ve maalesef yapının kendisi bu problemi teşhis edip düzeltmekten oldukça uzak.
İş yine siyaset kurumuna düşecek.