Tarihi 29 Ağustos 2015

‘Bakanlık’ Teklifi!

Karakteri sağlam bir kişiye…

Ahlaksız ya da yasadışı bir teklifte

bulunulduğu takdirde, o kişinin doğal

olarak bunu reddetmesi beklenir;

'Gel, eroin imal edelim!'

'Gel, şu kıza tacizde bulunalım!'

'Gel, sokaktaki dükkânı soyalım!'

şeklindeki davetler buna örnektir…

'Gel, şu fakiri birlikte doyuralım!'

'Gel, sokak kedilerini besleyelim!'

gibi öneriler ise iyilik etmeye dönük…

'Gel, Hükümette Bakan ol'

benzeri teklifler de 'Memlekete

Hizmet'e yönelik çağrıdır, reddetmek

ne Milletvekilinin ettiği yemine sığar

dolayısıyla ne de memleket severliğe!

Ülkeye bir dakikalığına bile olsa hizmet

fırsatı ele geçiren, bunu şeref duyarak,

canı pahasına değerlendirmelidir…

Elbette, Türkiye'ye katkıyı kendisine

amaç edinmişse!

Gelelim, işin farklı yönüne…

Kimlerin 'Dikta özentisi' içinde

olduğunu anlamak için toplumun eline

bu vesileyle bariz bir fırsat geçmiştir!

CHP ve MHP Genel Başkanlarının,

koalisyon hükümeti kurulamamasından

sonra Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

gereği zorunlu olarak gidilen 'Erken

Seçim Hükümeti'ne de girmeyip

Bakan vermeyeceklerini açıklamaları

'Diktatörce Yaklaşım' değil midir?

Bu doğrultuda;

Parti, liderin 'oyuncağı' mıdır?

Milletvekili 'partinin malı' mıdır?

Nerde kaldı 'hür irade!'…

Nerde kaldı orada-burada demeçlerle

'demokrasi havarisi!' kesilmeler?

Milletvekili, kürsüde ettiği yeminde,

'Devletin varlığı ve bağımsızlığını'

'Vatanın ve Milletin bölünmez

bütünlüğünü'…

'Milletin kayıtsız-şartsız

egemenliğini' koruyacağına…

Namusu ve Şerefi üzerine and içmemiş

midir?

Vatanı kan dökerek bölmeye çalışan

hainleri zaten hepimiz biliyoruz da, ya,

Millet egemenliğinin göstergesi olarak

parlamentoya girip 'Lider Kuklası'na

dönüşenlere ne demeli?

Ya, Milletvekili yemininde 'namus

ve şeref' üzerine and içilen;

'Anayasaya sadakatten

ayrılmayacağıma…' sözünün gereği

nerede kaldı?

'Erken Seçim Hükümeti' Anayasal

bir zorunluluk olup her partinin vekil

sayısına göre oluşturulacağı bilinirken,

Anayasayı inkâr tavrının içine girmek

yemine bağlılık sayılabilir mi?

Partiler ve Milletvekilleri için;

'Politik gelecek' endişesi mi?

Yoksa;

'Memleketin geleceği-esenliği' mi

önemli olmalıdır?

İki aylığına da olsa 'Bakan' olup

memlekete hizmet fırsatı varken bunu

reddetmek mi, yoksa koşa koşa hizmete

atılmak mı gerekir?

Terörün ülkeyi kana bulamaya çalıştığı,

sınır ötesi gelişmelerin ülkenin bekasını

çok yakından ilgilendirdiği bir süreçte;

'Keşke, bana da memleketin

selâmetine katkı fırsatı düşse' diye

çırpınmak mı gerekir?

Yoksa,

'Bana ne, beni ilgilendirmez'

anlayışı ile sorumluluktan kaçmak mı

lâzım gelir?

Böyle tavır bir 'siyasi partiye'...

Ya da bir 'milletvekiline' yakışır bir

tavır mıdır?

...

İlginçtir;

Tüm dünya ülkelerinde, vatandaşının

gelişmiş-demokratik bir ortamda,

mutluluk ve refah içerisinde yaşamasını

sağlamaya çalışanlar olduğu gibi...

Her türlü entrika, iftira, hakaretle oy

avcılığına çıkan ve tek kendi çıkarını

düşünen lâf ebesi politikacılar bulunur!

...

Ülkenin portresi de seçmenin bunlardan

hangilerine rağbet ettiğine göre oluşur;

Kimi 'Amerika-Almanya-Fransa'

olur...

Kimi de 'Irak-Suriye-Yemen'...