Tarihi 22 Kasım 2023

İstanbul!

SEN nasıl İstanbul'sun? Dünyada eşin benzerin yoktu. Göçmen kuşların bile gelip geçerdi, şimdi her yanın yolgeçen hanı, her yanın anlamsız bir kalabalık.
İnsanların yaya geçitlerinde bile birbirinin üzerine yürüyor, herkeste önüne geçilmez bir kabalık.
Bu kadar kötü insana yaldızlı davetiye göndermeyi matah bir şey sanıyorsun!

***

Sen nasıl İstanbul'sun?
Önce çeşmelerin sonra denizlerin kurudu, balkonların sardunyalara aç.
Şefkatine iliklenmiyor ceketler, sokaklarda dilendirilen çocuklara gözünün ucuyla bile bakmıyorsun.
Hayat sana yalelli!
Komşu kapıların kapalı, kulağımızda çınlamıyor o güzelim şarkıların.
Aşkların sahte dostluğun yalan!
Yere atılan kağıt mendillerin gözlerimizin de kimyasını bozdu ruhumuzun da.

***

Sen nasıl İstanbul'sun?
Saatleri kalleşliğe kuruyorsun artık, ruhsatsız silahlarla gurur duyuyorsun?
Uyuşturucu çakalların köşeleri kapmış, çocuklara okulların camından bakıyor.
Kırık vazoda solmuş çiçeklerin!
Parklarındaki kuş sesleri bile sustu.
Adaletin de yok asaletin de!
Ne martılarının beyazlığı kalmış ne gökteki yıldızlarının görkemli parlaklığı.

***

Sen nasıl İstanbul'sun?
Giysilerini çıkarmışsın üzerinden, eskiden ne kadar şıktın, jilet gibi giyinen insanların yanaklarından sinek kayardı sanki.
Artık ne yazın belli ne kışın. O güzelim bakışın değişti, zarafetin çevrimdışı, gittikçe biraz daha yozlaşıyorsun!
Kendini her şeye sahip sanıyorsun ama aslında hiçbir şeyin yok.

***

Sen nasıl İstanbul'sun?
Kolonya kokulu çocukluğum sahillerinde yalınayak dolaşırken arkadaşımdın.
Sıkıntılı gençlik yıllarımda yanımda dururdun, hayatın sineması olurdun da 50'sinden sonra bütün yaşlarımı vurdun.
Nasıl böyle zalim oldun?
Bu kadar mı sevdin parayı?

***

Bana aşkı öğreten mavi gözlü şehir, akasyalar açarken, sarmaşık güllerine tutunurken akşamları arkadaş ıslıklarını duyuran şehir.
En sefil yıllarında bile yoksul insanlarını zeytin ekmekle doyuran şehir.
Sen nasıl İstanbul'sun?
Sana baktıkça beni kahrediyorsun!

MUTLULUK TAKVİMİ
İyi düşünmek için sebep yarat.
Giydiklerini yere atma.
Lösemili çocukları unutma.

Gözlerim gülmüyor
Eskisi gibi
Aklımdan yaşanmış
Günler geçiyor
Şimdi sevgimizin
Hasat zamanı
Bek ektim sevgiyi
Eller biçiyor

Sayfalar dolusu
Mektuplar yazdım
Kalbim kan ağlıyor
Dilim susuyor
Vefasız sevgilim
Ellerin olmuş
Bıraktığım yerde
Yeller esiyor
Hakkı YALÇIN

Ne demek istediğimi anlayan insanların bana benzediğini biliyorum.

Duvar!
Duvarlar vardır, aslında insanların kendilerini koruması için inşa edildiği farz edilir de aşılamayacak duvar yoktur.
Üzerlerine değerli eşyaların asıldığı duvarlar vardır. Ne sorarsanız söyler.
Geleneklere şahit duvarlar. Dost duvarlar, taş kesilen duvarlar.
Beyaza boyandığı halde kararmaya yüz tutmuş duvarlar vardır. Yarası kanayan duvarlar. Bir evin hicaz kederi gibi.
Üzerlerine şiir yazılan duvarlar vardır.
Eski zamanların asaletine mahsuben.
Üstlerine kat kat boya atılırsa atılsın izleri durur.
Her duvar aslında kendisine yaslanan insanlara benzer ama en kötüsü insanların arasındaki duvardır. Onun inşaatı da çok kolaydır!