Tarihi 18 Kasım 2022

Şu sıralar

ESKIDEN kabına sığmayan çocuklar şimdi bilgisayarların karşısında dört duvara sığıyor.
O çocukların teknolojik akvaryumlardaki hayatına bakarken, hey gidi yıllar diyorum ve çocukluğumun fotoğraf sergilerinde geziyorum.
Eski insanlıkların payına bir selamın bile düşmediği yıllardan geçerken, komşuda pişenin komşuya düştüğü zamanları arıyorum şu sıralar.

***

Bir gecekondu mahallesi, birbirlerinden birkaç metre uzaklıkta önlü arkalı ahşap evler.
15 aile falan yaşardı. Mahallenin ortası çocuklara ayrılmış bir oyun alanı, karşımızda tren yolu.
Trenler nakarat şarkılar söyler gibi geçerdi. Tren yolunun kenarında bir sokak çeşmesi. Kadınlar naylon bidonlarına ya da kovalara doldurdukları suyu hem içer hem ihtiyaçlarını giderirdi.
Bizler susadığımızda hepsi sıralarını bizlere verirlerdi.
Cebini doldurmanın hüner sayıldığı bir ülkede, yaşlı bir insan için sürahiye su doldurmayı ilke edinen insanları arıyorum şu sıralar.

***

Eskiden de bal tutan parmağını yalardı ama insanlar zor günlerinde dostların halini hatırı da sorardı.
Çocuklar dizlerindeki yaralarını gösterirdi birbirine, her çocuk başkasında kendini arardı.
Nostaljik tren biletlerim yandı.
Özlediğimiz geçmişe dönebilme ihtimalimiz elbette yok ama geleceğin kötülüklerine inat, mazinin güzelliklerini hatırlatmak istiyorum.
Elindeki gazozu ağzına dikerken, o gazozun dibini bizlere bırakacağına inandığımız arkadaşlık yıllarını.
Omuzlarında ağladığımız dostları.
O yüzden paranın çok olmadığı insanlığın yok olmadığı zamanları arıyorum şu sıralar.

***

İnsanlık her zaman bir sınavdan geçer, bu sınavın sonuçları gönlümüze göredir, çıkarlarımıza göre değil.
Ama çıkarları için ruhunu bile satanların bol olduğu bir memlekette hiçbir şey eskisi gibi değil.
O yüzden insanlığın şefkatini siyah beyaz yılların merhametini arıyorum şu sıralar.

***

İlkokulu Burgazada'da yatılı okudum. O aydınlık yüzlü merhametli öğretmenlerimiz güzel şeyler öğretmişler bizlere.
O adada çocukluğum kaldı.
İyiyi de kötüyü de görerek yaşlandım.
Geçmişin perdesini araladığımda yüzüme güneş vuruyor ama bir şeylerin sızısı da duruyor.
O adada duygulara adanmış bir ömrün izleri, bana şarkı yazmayı emrettiği yılların buğulu gözleri var.
Dostlarıma vasiyetimi de çoktan yaptım, beni şarkılarımla gömsünler;
Burgazada'ya!
Çocukluğumu bıraktığım o adada bir avuç toprak arıyorum şu sıralar!

Biten bir sevdanın
Hikayesiydi
Ayrılıkları anlatırdı
Gözlerin
Bazen resmini
Çizerdin bana
O dalgalı
Boş denizlerin

Yüreğim şimdi
Çok uzaklarda
Hasretin kalbimi
Sardı diz boyu
Yalnızım
Sancı ve efkarlı
Sensiz dinliyorum
Rodrigo'yu
Hakkı YALÇIN

MUTLULUK TAKVİMİ
Kitaplarda anlam ara.
Çocuklarla fotoğraf çektir.
Popüler değil saygın ol.
Cam kenarında kahve iç.

Bazı eller yıkansa da kirinden zerre kadar bir şey kaybetmez!

ÖLME EŞŞEĞİM ÖLME!
Bundan yıllar önceki bilim adamlarının iddialarına bakın.
2060 yılında insanların "ne olacağım" derdi olmayacak.
İnsanlar haftada en fazla 8 saat çalışıp, sadece sebze yiyerek sinir sistemlerini kontrol altında tutmayı başaracak, bunun sonucunda asabiyet ve aşağılık duygusu gerçeklerinden uzaklaşacaklar.
2060 yılında terbiye sistemi de değişecek. Elektronik şifrelerle doğrudan beyinlere komut gidecek, ahlaki formüller insanların bünyesine otomatik olarak nakledilecek.
Ölme eşşeğim ölme!