Tarihi 28 Eylül 2021

Çocuklar

İSTANBUL Ataköy'de bir kız çocuğu parkta oynadığı babasıyla akşam saati evine dönüyordu.
O kız çocuğunun babasına olan güvenini hissettim.
İhtimaldir ki evinde yemeği vardı, sabahları beslenme çantasında sorun yoktu.
Babanın gururunu da hissettim, kızının ihtiyaçlarını karşılayabilecek baba olmanın gururunu.
Baba kızın huzuruna imrenerek baktığımı itiraf etmeliyim.

Merter Tozkoparan'da çocukluğum ve eski arkadaşlarım dururken, evine ekmek götüremeyen babalar geldi gözümün önüne.
O babaların çaresizliklerini düşündüm, içleri kan ağlarken bile çocuklarının karşısında nasıl büyük durduklarını defalarca gördüm çünkü.
Şimdilerde Tozkoparan'daki evlerinin önüne "geri dönüşüm kazıkları" çakılırken, "nerde bu devlet?" diye haykırsa da sesi duyulmayan babalar.
Çocuklarının açlıklarını neyle bastırdıklarını düşündüm, empati yaptım o çaresizliği kendimin bildim.
Böyle insanları hatırlattığım zaman, "aman canım açlıktan kim ölmüş" diyenler geldi gözlerimin önüne.
Onlar için öfkemi yenemedim, "canınız cehenneme" dedim.

Onurlu yoksulların sefaletinde bile bir asalet vardır.
Bundan birkaç yıl önce İstanbul Yedikule'de yardımsever bir kadının iyilik gezintisi vardı.
Herhangi bir kapıyı çaldı karşısına hamile bir kadın çıktı.
Yardım dağıtan kadın yanında getirdiği erzakları ve gönlünden kopanı hamile kadına uzattı.
Hamile kadın, o yardımı alması için birçok nedeni varken almaması gereken gerçeği ortaya sürdü. "Bu mahallede benden daha yoksullar var, lütfen onlara götürün." Başkalarının hayatını düşünmekle kendisini şereflendiren böyle insanlarımız da var.
Ama tüketime endeksli bir dünyada çaresiz insan üretiminin hangi hızla yükseldiğini araştıran yok.
Nasılsa her koyun kendi bacağından asılıyor, hala öyle diyorlar.

Çocukların çoğunun umutları silinmiştir hayat defterinden.
Kadersiz ölümlerin kucağında bir dilim ekmeğe muhtaç uyurlar ya da açlıktan ölmemek için direnirler.
Yüksek sesle ağlasalar da sesleri duyulmaz, o yüzden boş yere ağlamamaları gerektiğini bilirler ve o yüzden çoğalırken eksilirler.
Büyüklerdeki bencilliğin diyetini çocuklarını kaybederek öder bu memleket.

Şarap mahzenleri değil, insafsızların sağırlığına gömülen çaresiz babalar ve çocuklar her zaman benim yazılarımın özneleridir.
Kuru ekmeğe büyüyenlerin açlıklarına yetişebilmek hepimizin görevidir çünkü.
Sefalet onları beğenmesin.
Ölüm onlardan uzak olsun.
"Açlıktan kim ölmüş?" diyen zalimlerin de hevesleri kursaklarında kalsın!

Mutluluk Takvimi
İnsani değerleri savun.
Televizyonda belgesel izle.
Asansör yerine merdiveni kullan.
Anılarını yaz.

Zarfından kuşlar çıkan
Mektuplarda kaldı aşk
Ölümsüz sevda kokan
Şarkılarda kaldı aşk

Bin kere yansa yürek
Seven biraz zor uslanır
Ahşap evler gibi eski
Kalpten önce göz ıslanır

Eskidendi çok eskidendi
Hala saklı duruyor yası
Siyah beyaz sevdalarda
Sahipsiz kaldı
Ölümsüz aşklar sineması
Hakkı YALÇIN

Sadece sırtını duvara dayayarak ayakta kalamazsın!

Seyir zevki!
Televizyon dizilerinde delikanlılık lüks cipler, belde silahlar ve şiddetle tanımlanıyor, öyle bir erkeklik üretimi isteniyor çünkü. Kadınlar dövülsün öldürülsün, çocuklara şiddetin kralı uygulansın, parayı bulan bulsun.
Anneler babalar da çocukları için değil dizi yıldızları için ağlasın dursun.
Mesele seyir zevki olduğunda herkes kendi kalemini kendi kırıyor.