Tarihi 13 Mayıs 2020

50 yıl sonra!

İFTİRA ve muhbirlik bazılarının kanında var.
Masumiyeti ölümünden 3 gün sonra ortaya çıkan bir çocuğun ölümüne tempo tutanlar dün de vardı bugün de var!
*****
Yıl 1970. Ortaokul birinci sınıfın yaz tatilinde İstanbul Beyazıt'taki mobilyacılar çarşısında bir oymacı dükkanında çıraklık yapıyordum.
Ahşap oymacılığı o yıllar çok önemli.
Yapılan oymalar salonlardaki mobilyaların başlıklarında ve kenarlarında süs olarak kullanılıyor ve güzel evlere satılıyordu.
*****
O gün berbat bir gündü ve ölüm kokuyordu hava.
Ustamın bitirdiği oyma başlıklarını bulunduğumuz yerin ilerisindeki mobilya dükkanına götürürken bir kalabalık gördüm.
Bir deri mağazasının bodrum katındaki pencere önünde adamlar toplanmış, kapının üzerine kilitlendiği odadaki bir çocuğa hakaretler yağdırıyorlardı.
"Hırsız! Niye çaldın lan utanmadın mı?" Merak edip büyüklerden birine sordum "deri çalmış" dediler.
O küçücük aklımla "kim görmüş?" dedim, "patronu söylüyor" dediler.
Görmedikleri gerçeklere yalancı şahitlik yapmakta ustaydı büyükler.
12 yaşlarında temiz yüzlü bir çocuk, gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu.
Belki bir iftira yağmurunda sırılsıklamdı çocuk, karşısındakiler de ölüm elbisesini masum bir meleğe provasız giydiren şeytanın terzileri.
*****
Birkaç dakika durup seyrettim, sadece büyüklerin ve kulaktan dolma iftiranın borusu ötüp durdu.
Çocuk ağlıyordu da o kadar acımasız insanın hangi biriyle mücadele etsin.
Göz göze gelmedik ama sanki ruhlarımız buluştu o çocukla, kendi aralarında konuştular.
"Çalmamıştır" dedim, çocuğun ruhu da "çalmadım" dedi.
Kendimi koydum çocuğun yerine; böyle bir saldırının karşısında ne yapardım?
Cevabını verdim; bir çocuk ne yaparsa onu!
*****
Ölümün gözü seğirirken adresini cellatlarına bırakmak gibidir hayat!
Hele çocuksan ve çaresizsen.
Kendini savunamayan insanları savunmaktı erkeklik ama orada erkeklik ölmüştü.
Ben işimi bitirip geri döndüğümde o koca adamlardan bazıları biraz önce söyledikleri sözleri geri almaya çalışıyorlardı.
"Hırsız olsa bunu yapmazdı yazık oldu çocuğa!" Bodrum katının penceresinden baktığımda gördüğüm manzarayı 50 yıldır unutmadım.
Çalıştığı yerde çıraklık yapan çocuk ölüme ustalık katmış kendini asmıştı.
*****
Selda Bağcan patlamıştı o yıl.
"Adaletin bu mu dünya" şarkısıyla.

DAVETİYE!
Böyle günlerde insanların kalabalıkların içine karışması şaşırtıcı.
Alışveriş merkezlerinde kuyruk oluşması bir avunma biçimi herhalde.
Ya da virüsü yok saymak!
Bilinmelidir ki bazen kendi ölümüne davetiye bastırmaktır hayat.
Pisi pisine!

MUTLULUK TAKVİMİ
Çiçeklerin böceklerin fotoğrafın çek.
Her türlü şartta tedbiri elden bırakma.

Hala onu soruyorsun
Bitti can dostum bitti
Ayrılığın günahını
Bana yükleyip gitti
Biz kimseye eyvallah
Etmeyiz biliyorsun
Vefasızı kalbimizde
Yaşatmayız can dostum
Bakmasın arkasına
Yol alsın sevdasına
Biz kimsenin dalgasına
Taş atmayız can dostum
Hakkı YALÇIN