Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 18 Nisan 2024

Tansiyon

İŞLER giderek karışıyor, karışacak da... Görünen bu... Gelin arka plana bakıp öne doğru adım atmaya gayret edelim. Anlamaya ve çözmeye çabalayalım... AK PARTİ kurulduğunda kadrolarının tamamına yakını, AVRUPA'ya yakın isimlerden oluşmaktaydı.
Bir ABD ekolü de içinde vardı. Bizdeki koalisyonlar, ABD-AB karışımının vücut bulduğu organizasyonlardı.
Yıllarca böyle oldu.
AK PARTİ de bu şekilde yola çıktı.
2013'e kadar gidildi.
Sonra yıllardır yazdığım, yazmaktan vazgeçmediklerim sahne aldı! Türkiye iki EKOLLE yürümek istiyor, bir diğeri operasyonlarla bunu engelliyordu. Olan aslında buydu.
Açalım biraz... 17-25'ten bugüne gelelim. Yarına süzülelim...
Sahne önünde gördüğümüz İsrail ile İran geçmişte sıkı dosttu!
1979'daki İslam Devrimi'ne kadar ortada herhangi bir sorun yoktu. 1948'de BEYOĞLU'nda kurulan İsrail Devleti'ni tanıyan ikinci İslam ülkesi, Mısır'dan sonra İran olmuştu. Neden? Çünkü o dönem İRAN'da yönetim PEHLEVİ ailesinin elindeydi.
Dün de yazdığım gibi F-14'ler bile bir ABD'de bir de İRAN'da vardı.
İki ülke arasından su sızmıyordu.
Ortadoğu'daki en büyük Amerika destekçisi İRAN'dı. İsrail de bundan memnundu. Çünkü başı sıkıştığında yanında bulacağı bir DOST vardı.
Fransız İSTİHBARATI yüzyılın operasyonlarından birine imza attı.
Pehlevi AİLESİNİ tahtan indirdi yerine Ayetullah Humeyni'yi getirdi.
İSLAM DEVRİMİ ile sadece ülkenin rejimi, yönetim biçimi değişmedi! Amaç konumunun değişmesiydi! O da gerçekleşti.
ABD müttefiki İran gitti yerine FRANSA'nın AVRUPA'nın yakın ilişki içine gireceği İRAN geldi.
Operasyon buydu. İSLAMİ REJİM ile ne İSRAİL'in ne ABD'nin sorunu olabilir ki! Suudlar da böyle. Bir dert var mı? ASLA YOK! Olmaz da...
Önemli olan ülkenin konumudur.
Kiminle yürüdüğüdür. İSLAMİ REJİM olarak öne çıkartılan aslında İRAN'ın AVRUPA ile yakınlığının tanımıdır! ABD bundan rahatsızdır!
İsrail de... Türkiye'de de ABD'nin etkisi altında kalan odaklar...
Devam...
Humeyni gelince ABD ve İSRAİL pasaportları bile tahammül edilemez bir duruma sürüklendi. İKİ ÜLKE ile ilişkiler adeta bıçak gibi kesildi.
"DÜŞMAN" olarak "ÖTEKİ" olarak ilan edildi. Aynı şekilde ABD ve İSRAİL de aynı metodu uyguladı! Hatta DEVRİMDEN sonra Humeyni, İsrail Büyükelçiliği'ni ele geçirdi. Kontrolünü TEL AVİV'e karşı mücadele veren Filistin Kurtuluş Örgütü'ne devretti. ABD, ARAPLARLA anlaşıyor, İSRAİL'le aralarındaki ilişkiyi revize ediyor ancak AVRUPA devreye giriyor hamle yapıyor İSRAİL ile uğraşacak ABD'yi zorlayacak İRAN'ı platforma itiyordu!
İran düşmanlığı aslında 1990'lardan sonra hayata geçiyordu.
Öncesinde SADDAM'lı IRAK daha büyük sorundu. BAAS rejimi de AVRUPALI İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNİN ateşlediği bir akımdı. Doğrudan ve net bir şekilde ABD karşıtlığı barındırıyordu. Bizdeki gibi... Bir de KÜRT NÜFUSU burada ağırlıklıydı. ABD açısından önce SADDAM'ın silinip tasfiye edilmesi gerekiyordu. Öyle de oldu.
Sonra İRAN ana gündem olarak öne çıktı. İRAN'ın arkasındaki güçler de SURİYE-YEMEN-IRAK-LÜBNAN gibi ülkelerde kurdukları HİZBULLAH ve HAMAS gibi oluşumlarla bu mücadeleye devam ettiler. Destek verdiler. Hem İRAN etki alanını genişletiyor, hem AVRUPA, ABD'ye geniş coğrafyada cevap verebiliyordu. Bilek güreşi tüm hızıyla sürüp gidiyordu. Türkiye'de bunun değişik frekanslardaki hamlelerini yaşıyordu.
AK PARTİ, AVRUPA'ya yakın isimleri bağrında barındırsa da başlarda ABD'ye yakın politika izledi. Sonra yollar ayrıldı.
2013'ten sonra ipler koptu. GEZİ olayları, 17-25'ler ve 15 Temmuz'a kadar giden yollar açıldı. Başkan Erdoğan hem yeni konumunu bildiriyor, hem içeride tasfiyeler yaşanıyordu. Doğaldı. DEVLETLE mücadeleye giren oluşumlar ise İKİ PARÇAYDI. ABD'ye bakan tarafı da İNGİLTERE'ye bakan tarafı da vardı. Devlet, ABD karşıtı konumu belirleyince haliyle bir taraf tasfiye oluyordu. Bu da kaçınılmazdı.
Türkiye'nin ambargo altındaki İRAN ile yakınlaşması, AVRUPA'nın NET ve açık olarak İRAN'a destek olması Amerikan çıkarları açısından son derece sıkıntılıydı.
Avrupa bu iklimde Türkiye üzerinden İran'a oradan da ORTA ASYA'ya kadar uzanabilecekti.
Bu imkan artık önlerindeydi. Ancak içerideki yapılar harekete geçirildi. Bu ittifak anlayışının son bulması istendi. 17-25 genel itibariyle buydu.
Bu ilişki ağı dağıldı.
Türkiye üzerindeki basınç arttı. Ardından yaşanan pek çok türbülansın ana nedeni de buydu. ANKARA-TAHRAN hem ilişki içine giriyor hem de HAMAS'ın arkasında durabiliyordu.
Bu doğal olarak İSRAİL ve ABD karşıtlığını beraberinde getiriyordu.
Netanyahu gibi bazı isimler bunu fırsat bilip kullanıyor hatta işin içine ÇİN'i de katıp Washington'u dışlamaya gayret ediyordu. HAYFA LİMANI'nın Pekin yönetimine verilme amacı da buydu. ABD hali hazırda SÜPER GÜÇ'ken ORTA DOĞU'nun avucunun içinden kayıp gitmesini izlemezdi.
Yüzlerce kez yazdım. Bu fırtına demekti basınç demekti. Hepsi oldu.
Yaşananların doğru adresi buydu!
ABD, Türkiye İRAN yakınlaşmasını, İNGİLİZ MEDYASINDA yaptırdığı "Erdoğan'a seçim için İRAN YARDIMI" manşetiyle başlatıyordu.
İlk işaret buydu! O tarihlerde!
Beyaz Saray da Pentagon da AVRUPA'nın Ortadoğu'da kazanmasını izleyemezdi.
İzlemediler, çarşı karıştı. Kuzey Akım hatları patlatıldı, İran ilişkileri nedeniyle HALKBANK dava edildi, isimler, şirketler kara listeye girdi, ABD'yi By-pass etmek için kurulan INSTEX devre dışı kaldı, ambargolar yayıldı, AB de buna katılmak zorunda bırakıldı.
AB'nin şimdi İRAN hakkında atılan adımlara katılma nedeni, RUSYA'nın onlar için oluşturduğu tehditti. Alman Başbakan Scholz, Çin'de Cinping'e "Rusya'nın bizi nükleerle tehdit etmesini engelle" ricasında bulunuyordu. Macron da daha öncesinde Pekin'de "DOLAR'I BIRAKALIM
ARTIK" diyordu. Savaş da oyun da çok büyüktü. ABD'nin tasfiyesi BATILI başkentlerde konuşuluyordu. Washington'da her şeye rağmen herkese rağmen hamle yapacağını işaret ediyordu.
Rusya'nın UKRAYNA'ya girmesi de HAMAS'ın İSRAİL'i vurması da İsrail'in cevabı da hesaba dahildi!
Soru şu! İRAN SIRADAKİ Mİ?
Eğer Pentagon ASYA'dan önce burada zaman kaybetmek istemiyorsa, İran'a bulaşmayacaklardı. Çin'e gitmeden önce ORTADOĞU'nun son şeklini alması ve Çin ile AB'nin buralardan tamamen silinmesi isteniyorsa, İRAN hedef olacaktı. İran hedef olduğunda sonsuza kadar bir araya gelmemesi için Türkiye'yi İRAN karşısında pozisyona iteceklerdi. ARAPLAR kesinlikle İSRAİL ile birlikte olacaktı. Hazırlanan KÜRTLER (YPG) öne çıkacaktı! TAHRAN "ÖTEKİ" olacak, bölge ateşe atılacaktı. Türkiye nerede duracaktı?
Bilmiyorum. Başkan Erdoğan dün HAMAS için "Kuva-yi Milliye neyse HAMAS odur" dedi. Bu söz çok önemli ve anlamlıydı. Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier'ın gelişinden önce, Beyaz Saray'a Biden'a gidilmeden önce söylenmesi daha da farklı bir anlam katmaktaydı. HAMAS'ın yanında olmak ABD'nin karşısında olmak İsrail'le bağları silip atmak demekti.
Yeni bir sayfa mı açılıyordu, yoksa bölgenin son şekli için pazarlıklar mı sürüyordu. Bunu yakında anlarız.
Kızıldeniz'deki gerginlik bile AB ekonomilerinin ne kadar etkilendiğini ortaya koymuşken, ABD'nin ASYA'yı öteleyip ORTADOĞU'da düğmeye basma ihtimali giderek güçlenmekte... Ekonomik veriler, ateş altındaki UKRAYNA ile ORTADOĞU'daki kıvılcımların AB'yi ve ortakları ÇİN'i derinden sarsacağı hesap ediliyor olabilir...
Bu nedenle Türkiye, İRAN'ın vurulma şıkkını da hesaba katarak yürümeli... Bu şıkkı ağırlıklı olarak tartışmalı... ÖNÜNÜ KIŞ TUT, YAZ ÇIKARSA BAHTINA...

NOT: ABD'nin İran hesapları BATI medyasında ciddi olarak satır aralarında var! ABD hep böyle yapar.
Önce sızdırır.
Dikkatle okunmalı...