Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 15 Mart 2024

Ni'Çin böyle

KUZEY Irak, PKK, YPG, Çin, Orta Doğu, ABD, AB, İngiltere, Rusya, finans sistemi, İran, İsrail, HAMAS, Filistin, Uygurlar, ekonomik dengeler ve dağıtılan roller...
Bir gücün, bir odağın devre dışı kalması, sorunlarının büyüklüğüne değil bunlara çözüm üretememesine bağlıdır. İşinde gücünde olan insanlar olarak biz bilmesek de ÜLKELERİN ROLLERİ genel olarak BÜYÜK GÜÇLER tarafından belirlenir. Bu nedenle BÜYÜKTÜRLER...
Bu çapta ülke sayısı azdır! ABD başı çekmektedir. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan bu yana... Askeriyle geldi, AVRUPA'da huzuru sağladı.
Kendi sistemini kurdu. İmparatorluk mührünü İNGİLTERE'den kaptı.
AVRUPA yıkımın altından kalktı.
Savaşmayı değil "BİRLİK" olmayı seçti. ABD'nin karşısına dikildi.
Savaşın en büyüğü buydu. Hala devam ediyordu. Sarışın mavi gözlü insanlar dost, arkadaş, kardeş değil hasımdı! Türkiye bunu göremediği için mücadelenin BLOKLAR arasında olduğunu varsaydı. BATI BLOKU kaynıyordu. Iskalıyorduk.
ABD savaşın bitiminden sonra masaya ÇİN'i davet etti. Tarih kitapları bunları anlatmıyor. Bu Japonya'ya uygulayacağı mucize ekonomik tedaviden sonra sıranın ÇİN'e geleceğinin ilk adımıydı.
Aklıydı. Vizyonuydu. Öyle de yaptılar.
ABD atom bombası attığı JAPONYA'ya ekonomik mucize yaşatıyordu! Okyanusun diğer tarafından bakan keyif içindeki Amerikalılar, "Harika... Şimdi bu modeli bir tas pirince çalışacak insanlara taşıyalım" dedi. Öyle de yaptılar. ÇİN BUYDU!
Çin YATIRIM ALARAK BÜYÜYEN BİR DEV'di. Yatırım geldiği sürece sorun yoktu! Ya gelmezse? Sorun büyüktü... Ancak anlaşılmıyordu.
Forma aşkıyla bakılıyordu. ABD nefreti gerçeklerin görülmesini engelliyordu. ABD'nin zenginliği refahı kendi ürettiklerinden kaynaklanmıyordu. Özellikle daha fazla ÇİN üretiyordu. ABD üretilenin, kendi topraklarına akmasına yol veriyordu. Çin de yani üreten de kağıt üzerinde ALACAKLI konuma geliyordu.
Çin de Japonya da AB de başka ülkeler de bu bağımlılıktan kaçmak ve ABD'nin tökezlediğini görmek istiyorlardı. Haklılardı. Fakat ÇÖZÜMLERİ YOKTU! Sorunu gören başının derde gireceğini anlayan yine ABD oldu. Çözüm için yine onlar kafa patlatıyordu.
ABD'nin sorunları çok büyüktü.
Bunlarla baş etmek için de potansiyelleri vardı. Çabaları vardı. Şu an için yer yüzünde yeni ekonomik düzenin nasıl olması gerektiği konusunda hiçbir tartışma yoktur. Herkes kaderine razı bir durumda yolculuğuna devam etmektedir! Sorunların bir gün nasıl olsa çözüleceği umut edilmektedir!
ABD Başkanı Nixon ve Kissinger, 1970'lerin başında ÇİN'in kapısını araladı. Para da teknoloji de model de Washington'dan geldi. 7-8 yıl sonra Japonya'daki mucizenin benzeri işaretler gelmeye başladı.
1980 ile 2019 yılları arasında Çin'in ortalama yıllık GSYİH büyüme oranı yüzde 8'in üzerindeydi. Bu, Batı'daki tüm ülkelerin ekonomisinden daha hızlı büyüdüklerini göstermekteydi.
2000'lerde vites daha arttı.
Teknolojiler yenilendikçe yatırım aktıkça Çin uçtu. BÜYÜME sözü hafif kaldı. Çin kendi teknoloji yatırımlarını yapmaya, patentler ve akademik yayınlar üretmeye Alibaba, Tencent, Baidu ve Huawei gibi yenilikçi şirketler üretmeye başladı. Çin hakkında, kitaplar yazılıyor diziler filmler çekiliyor açık oturumlar düzenleniyor üniversitelerde kürsüler oluşuyor bir "DEV" anlatılıyordu.
Ve bizim medya dahil herkes "ÇİN GELDİ ABD'Yİ DEVİRDİ DEVİRECEK" diyordu. İsimlere gerek yok.
Okuma biçimi buydu. Avrupa'yı savaştan sonra diz çöktüren ABD, kendi eliyle büyüttüğü DEV'e kaybedecekse tarih bunu "BÜYÜK ŞAPŞALLIK" olarak yazacaktı.
Olursa tabii...
Geçtiğimiz günlerde ÇİN'in patronu KOMÜNİST PARTİ toplantısı yapıldı. ÇİN ULUSAL HALK KONGRESİ adıyla... Amaç gidişatı durdurmak ve terse çevirmekti. Baktım, yeni bir model görmedim.
Yeni bir açılım duymadım. Derinleşen emlak kriziyle, yüz milyonlarca dolarlık yerel yönetim borcuyla, düşen fiyatlarla, artan genç işsizlikle, iş dünyasının ve tüketici güveninin kaybıyla, baş aşağı giden ekonomik verilerle nasıl başa çıkılacağı konusunda bir öneri getirilemedi. ABD sorunlarına ÇÖZÜM bulurken, ÇİN zorlanıyor çaresiz kalıyordu! FARK BUYDU.
Anlayan çok azdı!
Devam edelim; Türkiye'ye yeni rolüne ve bölgeye gelelim...
"ABD İÇİN KIRMIZI ALARM" diye yazmıştım. Tarihler 2020'yi gösterirken ÇİN, ABD'yi sollayıp AVRUPA BİRLİĞİ'nin en büyük ticaret ortağı oluyordu. Çin ile AB arasındaki ithalat ve ihracatın toplam değeri 709 milyar dolara ulaşıyordu. AB ile ABD arasındaki ticaret ise 671 milyar dolarda kalıyordu. ABD eğer süper güçse buna itiraz etmeliydi. O zaman böyle not düşmüştüm. Ettiler de.
Kimseye sormadan danışmadan gidip KUZEY AKIM BORU HATLARI patlatılıyordu. Koskoca BİRLİK olan AVRUPA da RUSYA da tek ses etmiyordu, edemiyordu.
Biri çıkıp "Bunu kim yaptı?" diye soramadığı gibi faili belli olan operasyondan sonra Washington'a tek ses edemiyordu. Dahası vardı!
Mesela ABD ile DÜŞMAN olduğu ileri sürülen RUSYA "Derhal hatları onarıyoruz. AB ile aramıza kimse giremez" diyemiyordu. Avrupa da bunu yapamıyordu.
NEDEN? Rusya ABD'nin gizli ve önemli müttefikiydi çünkü...
İşte son tablo Rusya'nın UKRAYNA'ya girmesinin yolunu açıyordu. Rusya enerjiyi kesince önce AVRUPA sonra da ilk sıradaki ticari ortağı zorlanıyordu.
Eş zamanlı olarak EVERGRANDE gibi emlak krizleri de eklenince ÇİN ve AVRUPA aynı zaman diliminde zora düşüyordu. ABD ise DONANMASINI AKDENİZ'e yolluyor "Kimse ben varken buralara giremez" diyordu.
Çin iyi dileklerini sunmaktan öte bir rol alamıyordu. ABD kendi içindeki sorunların dışında başka sorunlarla da ilgileniyordu.
ORTA DOĞU ve KÜRT MESELESİ burada ilk sıradaydı.
Tam da burada TÜRKİYE'ye büyük ihtiyaç vardı. Onlar da ANKARA'nın tavrına muhtaçtı.
Türkiye bölgedeki maçın kaderine tesir edecek güçte ve kabiliyetteydi.
AB ile ÇİN'in, ABD-RUSYA ittifakı tarafından geri itilmesi Türkiye'nin de pozisyonunu değiştirdi. Olması gereken buydu.
İngiltere ile yakın, Çin ile sıcak ilişkiler biraz geriye alındı. EN azından şimdilik kazananın yanında olmak şarttı. Değişen dengeler, değişen şartlar, değişen tavırlar meydana getirirdi. Türkiye de şimdi BÖLGEDE değiştiğini gösterecekti. KÜRTLER petrole sahip olsalar da bu kendilerini korumaya yetmezdi. Çevrelenmiş bir kara parçasında mahkumdular.
"AB-ÇİN ulaşamasın" diye bu bölgelerin kontrolü TÜRKİYE'ye verilecekti, verilmeliydi. Aksi mümkün değildi.
Küresel çapta bunlar olurken, içeride iç siyasetin aynı kalması akla uzaktı! Tasfiyeler olacaktı.
Yeni küresel format büyük TÜRKİYE'ye kapıyı aralayacaktı.
Türkiye çok büyük oynayacak fakat büyük olan daha da büyüyecek olan ekonomisi HASSAS durumda tutulacaktı. Ankara bunu çözerek ilerlemeliydi! Olaylara duygusal değil de stratejik olarak bakarsak gidilecek yolu daha net görürüz.
"Dünyanın tepesinde ne oluyor?", "Kim neye ihtiyaç duyuyor?" sorularını sorup ŞIKLARDAN biri haline gelerek BÜYÜMELİYİZ...
YÜRÜMELİYİZ... Sıkıntılar geçici. Fırsat büyük. Görülmeli...