Tarihi 7 Haziran 2013

Buyrun çapulcular, siz yönetin

Hemen altını çizmek istiyorum; kendilerine "çapulcu" adını taktıkları, "Biz çapulcuyuz" dedikleri için bu başlığı kullandım. Yoksa kimseye hakaret etmek gibi bir niyetim yok.
Önce Taksim Dayanışma Platformu'nun taleplerinden başlayalım...
Taksim'le ilgili bazı istekleri tartışılır, ama anlayışla karşılanması gerekir.
Hatta, "İstanbul, Ankara, Hatay valileri ve emniyet müdürlerinin görevden alınması" isteği için de söyleyecek söz yok. Talepte bulunma hakları var, isterler.
Ama öyle talepleri var ki, "yok artık" dedirtecek cinsten...
Ülkenin dört bir yanında gözaltına alınanların serbest bırakılmasını istiyorlar.
Hükümetten de hiçbiri hakkında soruşturma açılmayacağı açıklamasını bekliyorlar. Yani, yargıya müdahale talepleri var!
Demokratik bir hukuk devletinde olacak iş değil. Başbakan'ı bir yandan "diktatör gibi davranmakla" suçluyorlar. Diğer taraftan tam bir diktatör adımları atmasını, yargıya müdahale etmesini istiyorlar. Belli ki kafaları çok karışık!
Bir başka talepleri de Taksim ve Kızılay olmak üzere Türkiye'deki tüm meydanlardaki toplantı ve eylem yasaklarına son verilmesi. Bu da kuralsızlık ve kaosun dört bir yana yayılması demek!
Bu kadarla kalsa iyi. Platform üyeleri, tepkinin sebepleri arasında bakın neleri sıralıyorlar:
1) İstanbul'daki üçüncü köprü.
Demek ki eylemciler, İstanbul'da halkın nefes almasını, uluslararası taşımacılıkta Türkiye'nin avantaj sağlamasını istemiyorlar!
2) İstanbul'a üçüncü havalimanı.
Bu da gösteriyor ki, eylemciler THY'nın rakipleri ile rekabette öne geçmesi fikrinden bile rahatsızlar!
3) HES'lere yapılan itirazlar.
Belli ki, Türkiye'nin ödediği yıllık 60 milyar dolarlık enerji faturası hiçbirini rahatsız etmiyor. Bu eylemciler "cari açık" denilen bir kavramdan da habersizler!
Hani "Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş" ya! Bunların yaptığı da aynen öyle! Sonra da aba altından sopa gösteriyorlar:
- Tepkimizi, Hükümet'in atacağı adımlar tayin edecek.
Tam da biz "Çapulcuyuz" diyenlerin hoşlarına gidecek bir tavır!

* * *
Bakıyorum, tepkilere Orhan Pamuk da katılmış. Oturup "Gezi"yi yazmış. Üstelik olaylara gaz veren batılıların çok hoşuna gidecek ifadeler kullanmış. Tıpkı, Nobel Ödülü'nü almadan önce "Ermenileri ve Kürtleri kestik" dediği gibi!
Gerçi, bugünkü ifadeleri Nobel Ödülü getirmeyecek. Ama olsun, geçmişte olduğu gibi yine alkışlanacak.
O'nun hedefi, Türk insanı ya da iç kamuoyu değil. Orhan Pamuk, dışarıdaki muhataplarına mesaj veriyor.
Çünkü, büyük oynuyor!

* * *
Geçmişte parti kurup halktan "kırmızı kart" gören Cem Boyner, "Ne sağcıyım ne solcu, çapulcuyum" pankartı ile ortalıkta dolaşıyor.
Küsurat partisi bile olamayan TKP, bir gazeteye verdiği ilanda eylemlerin kendi başarısı olduğunu iddia ediyor.
Yasadışı bazı örgütler de meydanlara elden ele taş taşıyor.
Üstelik, öyle taleplerde bulunuyorlar ki, karşılamaya kalksan ülke 50 yıl geriye gider; bütün Türkiye ayaklanır. Yani gerçekleşmesi imkansız. Aklını peynir ekmekle yememiş hiçbir iktidar bu talepleri karşılamaz, karşılayamaz.
Bunları susturmanın tek çaresi, "buyurun çapulcular" deyip ülkenin dümenini bu küçük mü küçük azınlığın eline vermek. Ama o zaman da ülkeye yazık olur. Maazallah Türkiye kapanın elinde kalır. Çünkü, "çapulcu" kelimesi Şemsettin Sami'nin Kamus-ı Türki'sinde "Düşman topraklarına atla girip, yağma yapan akıncı" sözcükleri ile ifade ediliyor. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde de durum farklı değil. Orada da "çapulcunun" karşısında, "Başkasının malını alan vurguncu ve talancı" yazıyor!
Kendilerine çok uygun bir sıfat bulmuşlar. "Çapulcu" kelimesi, sandıkta kaybedilenleri gasp etme çabalarına cuk oturuyor!