Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 9 Mart 2015

İlk Yazı

'İlk yazı'ların zor olduğu şeklindeki yaygın kanaate katılıyorum. Hakikaten zor çünkü.
Tam da bu konu üzerine düşünürken; 'tren kazalarında ölümlerin daha çok son vagonlarda olduğu' şeklindeki bir değerlendirmeyi duyunca: "O halde kaldırsınlar trenlerin son vagonlarını, olsun bitsin" diyen adamla ilgili fıkra aklıma geldi.
Yani ilk yazı meselesini halletmenin en güzel yolu; ilk yazı değil, yazı yazmak galiba...
Yöneticileri, çalışanları ve tabii ki okuyucuları ile Takvim Camiasına Merhaba!..

CHP siyasetini Ali Taran mı üretecek?..

Haziran'da yapılacak genel seçimler için reklamcı Ali Taran'la anlaştığı bilinen CHP'nin 'siyaset üretme' işini bu isme bırakıp bırakmayacağı, merak konusu.
Malum, 3 Kasım 2002 seçimlerinde Genç Parti'nin kampanyasını üstlenen Ali Taran oldukça başarılı bir çalışmaya imza atmış ve Cem Uzan'ın Genel Başkan olduğu parti yüzde 7 oranında oy almıştı.
Sıra dışı reklamlarıyla tanınan Ali Taran'ın, Genç Parti'nin logosundan Cem Uzan'ın nasıl giyineceğine, neleri ve nasıl konuşacağına, mitinglere hangi sanatçıların çıkacağına, katılanlara neler dağıtılacağına kadar her şeyi belirlediği biliniyordu. Hatta Taran'ın Uzan'ın konuşmalarını 19 dakika ile sınırladığı bile söyleniyordu.
2003'te Uzanlar'ın yaşadığı kriz sırasında İmar Bankası'nda 3 milyon doları batan ve parasını istediği Cem Uzan'dan, 'şimdiye kadar aldıklarına say' cevabını alan Ali Taran'ın Genç Parti ile ilişkilerini o zaman kopardığı biliniyor.
Ali Taran'ın Genç Parti ile yollarını ayırdığı sırada partinin Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Gönül Saray Alphan'ın yaptığı: "Ali Taran'la yollarımız ayrılmıştır. Genç Parti bundan sonra kendi siyasetini kendisi üretecektir" şeklindeki açıklama dillere destan olmuştu.
CHP seçimlerde Ali Taran'la çalışacağına göre; partinin logosu ne ise ama Kılıçdaroğlu'nun ne giyeceğine, ne konuşacağına, mitinglere kimlerin katılacağına... artık Ali Taran mı karar verecek acaba?.. Asıl önemlisi, partinin siyasetini CHP kendisi mi üretecek, yoksa Ali Taran'a mı bırakacak?..

Kabataş: Olmadığını ispat eden görüntüler nerede?

Kabataş'ta 1 Haziran 2013 tarihinde yanında çocuğu ile tacize uğrayan hanım olayının yaşanmadığı iddiasında bulunanlar, 'olduğuna dair görüntüler nerede?' sorusuna sığınıyorlar.
Oysa olayın geçtiği yerde çalışıyor olması gereken tamı tamına 27 MOBESE kamerasının birisinden bile 'böyle bir olayın olmadığına dair görüntü' çıkmadığına göre, soru aslında şöyle sorulmalı: "Olmadı diyorsunuz, ama görüntüler nerede?"
Bu zevat, 'böyle bir olay yaşanmadı' iddiasını, olaylardan çok sonra bir TV kanalı tarafından üzerinde ciddi şekilde oynanarak servise konulan güvenlik kamerası görüntülerine dayanarak öne sürüyorsa, yanlış. O görüntülerin dikkatli bir şekilde temizlendikten sonra yayınlandığını, çocuklar bile anladı çünkü.
Dağ başında bir yerde değil; onlarca MOBESE'nin olduğu Kabataş'ta ve güpegündüz yaşanan bir olaydan bahsediyoruz.
Küçük çocuğu ile tacize uğradığını söyleyen bir hanımın beyanının esas olduğunu bir kenara bıraksak bile; görüntülerin olmayışı, olayın yaşanmadığına değil, yaşandığına delildir. Hele de MOBESE ile ilgili iplerin bir zamanlar kimlerin ellerinde olduğu ortaya çıktıktan sonra...
Kaldı ki, olayların yaşanmadığına değil, yaşandığına dair görüntülerin varlığı kesin.
O günlerde "Ben Zehra hanıma yönelik saldırının görüntülerini izledim, çok vahimdi" diye mesaj yayınlayan İsmet Berkan şimdi susuyor olsa da; STV'den Asım Yıldırım'ın 27 Haziran 2013'de attığı "Az önce önemli bir isim telefon etti. O görüntüler yayınlanmamalı. Yayınlanırsa kesinlikle halkta infial oluşur.
Çok çirkin görüntüler var
" tweet, meselenin gerçeği hakkında bilgi sahibi olabilmek için yeterli.
Konuyla alakalı soruyu düzgün bir biçimde yeniden ve tabii ki ısrarla soralım: 1 Haziran 2013 tarihinin akşama yakın saatlerinde; Kabataş'ta, yanındaki küçük çocuğu ile vahşi bir tacize maruz kalan o hanımın 'aslında böyle bir olay yaşamadığına' dair görüntüler nerede?..

İnlemenin bile bedeli var...

İsrail askerlerinin 15 yaşındaki Filistinli bir çocuğa köpekle yaptıkları işkencenin görüntüleri, insan olan herkesin tepkisini çekiyor.
Kim olursa olsun, aklı başında herkesin lanetlemesi gereken türden olayların yaşandığı İsrail'den gelen bu görüntüler karşısında, hak ve özgürlükler konusunda mangalda kül bırakmayan çevrelerden bir inilti bile yükselmiyor. Yükselmiyor değil tabii; aslında yükselemiyor. Çünkü İsrail söz konusu olduğunda, onun yaptıklarından şikayet manasına gelebilecek şekilde inlemenin bile bir bedeli var. Mesele şu ki; eskiden işledikleri genellikle gizli kalan ve dolayısıyla sadece maruz kalanların anlattıkları ile haberdar olunan İsrail zulmü, teknolojik gelişme sebebiyle, artık görmek istemeyen gözlere bile sokulabiliyor.
İlk bakışta inanılmaz gibi gelse de; İsrail'in işgali altında yaşamak zorunda kalan Filistinliler'e ve Gazzeliler'e reva gördüğü muameleler, batı basınında kesinlikle yer almaz, alamaz.
Davos'ta gerçekleşen 'One Minute' olayı, bu açıdan bir milat nerdeyse. Çünkü, uluslararası kamuoyu tarafından dikkatle takip edilen bir programda, İsrail Cumhurbaşkanı'na: 'Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz..." diyen Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleri, dünyanın her tarafından açıkça duyuldu...
Mavi Marmara'ya yönelik alçakça baskın, naklen yayında kalabilen bazı TV kanalları sayesinde İsrail'in yaptıklarına uluslararası alanda şahitlik edilebilen bir başka milat olma özelliği kazandı...
Teknolojiden çeşitli sebeplerle şikayetçi olduğumuz hususlar vardır muhakkak. Ama görüyorsunuz, teknoloji bazen oldukça önemli işler de görebiliyor...