Tarihi 4 Nisan 2024

Sindirim sistemi

Netflix'de ilginç bir dizi izledim. Uzaylılar dünyayı istila etmek üzere yola çıkmıştı. 400 yıl sonra dünyaya varacaklardı. Ancak öncesinde dünyada kendilerine çalışacak işbirlikçiler ile radyo dalgalarıyla irtibat kurarak bir "Uzay-Evren tarikatı" oluşturdular. Kimse bu uzaylılar için çalışan dünyalı tarikatın yerini bilmiyor asla ulaşamıyordu. Çünkü tarikat okyanuslarda binlerce müridi ile devasa bir tankerle yolculuk yapıyor ve kimse ulaşamıyordu. İşte o tankerde gelecekte uzaylılara tapan ve efendimiz diyen binlerce çocuk da eğitimden geçiriliyor, beyinleri yıkanıyordu. Dünya istihbaratı bu tankerin Panama kanalından geçeceğini öğrenince pusu kuruyor ve imha ediyordu. İçindeki binlerce yetişkinin yanında binlerce çocuk ve kadın da öldürülüyordu. Dünyanın kurtuluşu için çocuk ve kadın öldürmek normaldi. Zihinlere bu çakılıyordu dizide. Böylece dizi yoluyla İsrail'in Gazze'de binlerce çocuk ve kadını öldürmesine adeta meşrulaştırma algısı oluşturuluyordu. Gezegeni kurtarmak için çocuklar bile katledilebilirdi. Öyle diyordu dizi.

Tabii uzaylıların istila hazırlıklarına karşı tüm dünya liderleri de Birleşmiş Milletler çatısı altında birleşiyordu. Yapılan toplantıda dünyayı kurtaracak üç kişi seçiliyordu. Bu üç kişi "Kurtarıcı" olarak herkese istediği emri verebilecek, adeta dünyayı yönetecek isimler olarak belirleniyordu. Biri fizikçi, diğeri çok zeki bir iş insanıydı. Kurtarıcı seçilip dünyayı yönetecek 3. Kişi olarak bir PKK'lı seçiliyordu. Birleşmiş Milletler'de o PKK'lı "DEAŞ'le savaşan kahraman Kürt şimdi de dünyayı kurtaracak" diye kürsüye çıkarılıp tanıtılıyordu. Belli ki dizinin yeni çekilecek bölümlerinde dünyayı PKK'lı terörist kurtaracaktı.

Dizi tam bir Siyonist mantığı ile ilmek ilmek işlenerek beyinlere muazzam mesajlar veren bir senaryoda kaleme alınıyordu. Belli ki MOSSAD da bu senaryo çalışmasına dahil olmuştu. Bir PKK'lıyı dünyaya "Yeryüzünü kurtaracak kişi" olarak diziyle tanıtma yolunu seçmek ancak terörist bir devlet istihbaratının müdahalesi ve aklı ile olurdu. MOSSAD aynı zamanda "Nasıl Arap ülkelerini bölmek için DEAŞ'ı kullandıysam, PKK ile de önümüzdeki dönemde Türkiye'yi bölmek için ter dökeceğim" mesajı veriyordu. Terör örgütleri içinde muazzam güçleri vardı. Çocuk ve bebek katliamlarını sıradanlaştıranlar, yakında bunun gerekli olduğunu da yeryüzüne kabul ettirecek medya ve algı gücüne sahipler. O yüzden hiç utanmadan katliamlara ya devam ediyorlar ya da aracı oluyorlar. Amerikalı senatör Sanders'in "ABD, İsrail Başbakanı Netanyahu'ya sivilleri bombalamayı bırakması için yalvarırken, aynı zamanda şehirleri yerle bir edecek binlerce bomba gönderemez. Bu tiksindirici" diyerek ortaya konan ikiyüzlülüğü ve alçaklığı hatta şerefsizliği dünyaya haykırıyordu. İsrail'e ek paket silah yardımının yanı sıra bombaları rahat atabilsin diye ABD 18 milyar dolarlık yeni bir yardım paketiyle 50 F-15 savaş uçağını Tel Aviv'e göndermeye hazırlanıyordu.

İngiltere, Almanya ve Fransa da bu alçaklığa ortaktılar. Üstelik onların da tıpkı ABD gibi terör örgütleri vardı. Amerika'nın olduğu kadar Fransa'nın da, Almanya'nın da İngiltere'nin de PKK'sı, hatta DEAŞ'ları dahi vardı. DEAŞ Rusya'ya saldırdığında ilk tepki nereden geldi? Tabii ki Fransa'dan. Bir anda tüm Fransa'da olağanüstü hal ilan edilip, "Her an ülkemiz şehirlerine terör saldırısı olabilir" diye güvenlik güçlerini teyakkuza geçirdiler. Çünkü Rus istihbaratının bu son Moskova saldırısını Fransız istihbaratı ve Fransız DEAŞ'ına yükleyebileceğini biliyorlardı. Paris caddelerine her an bir Rus istihbaratı taşeronu DEAŞ ile misilleme saldırısı yapılabilirdi. Çünkü Fransız Lafarge çimento fabrikasının Suriye'de iç savaşa rağmen hiç durmaksızın çalıştığı bunu da PKK ve DEAŞ'a para yağdırarak gerçekleştirdiği belgelerle ortaya çıkmıştı. Fransız şirket yakalanınca "Ülkemiz istihbaratının bilgisi dahilinde yaptık her şeyi" demişti. Yani PKK'ya olduğu kadar DEAŞ'a da milyon dolarlar yağdırmışlar ancak kimleri nasıl satın aldıklarını açıklamamışlardı. Şu anda Rus istihbaratı Moskova saldırısını Fransız istihbaratının gerçekleştirdiğini biliyor ve fırsat kolluyor. Yakında Paris'te kokusu ortaya çıkacak.

ABD'yi iç savaşa götürüp Birleşik Devletler çatısı altında toplayan Başkan Abraham Lincoln "Evimiz bölünürse, ortada ev diye bir şey kalmaz" diyordu. Tarihe geçen bu sözleri Batı dünyası şimdi gözüne kestirdiği veya rahatsız olduğu ülkelere uygulamak için her yolu deniyor hatta milyar dolarların yanında silah bile yağdırıyor. Başkalarının evlerini bölerek ülkesiz hale getiriyor. Biz terör sevicileri, Batılıların taşeronu örgütlerin şakşakçılarını belediye koridorlarımıza dahi sokarsak tabii ki adamlar da her türlü yardım ve yataklık yığınağını yapacak. Ben Batı'ya sinirlenmiyorum. Biz nasıl terör sevicileri devlet içine almaya başladık? Bunu hazmedemiyorum. Buna yol verenleri de!..