Ramazan’da zikri düşünmek: Zikir ve gaflet

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 23 Haziran 2017 Güncelleme 23 Haziran 2017, 01:09
Ramazan’da zikri düşünmek: Zikir ve gaflet

İÇİNDEKİLER

Zikrin hatırlamak anlamına geldiğini hepimiz biliriz. Biliriz de şunu tam olarak bilmiyor olabiliriz: Neyi hatırlayacağız ve nasıl hatırlayacağız?
İslam'da ibadetlerin bir özel isimleri bir de ortak isimleri vardır. Özel isim bize ibadetin yapılış tarzı ve anlamı hakkında bir bilgi verir. Mesela oruç tutmak ibadetin özel ismidir. Bu isim bize 'imsak (tutmak)' fiiliyle yönelmeyeceğimiz arzularımız hakkında bilgi verirken ibadetin ne üzerine kurulu olduğunu da öğretir: irade! İrade bir şey yapmak veya yapmamak ile kendimizden kaynaklanan bir güce değil, Allah'ın iradesine teslimiyetle arzumuzdan vazgeçmeğe denir. Namaz da öyledir: namaz okumak, dua etmek anlamlarına gelerek bizi Allah'a yönlendirir. İbadeti özel isimlerinin yanında bir de ortak adları vardır: Bütün ibadetler 'zikir' olmak anlamında ortaktır. Her ibadet zikirdir ve zikir bütün ibadetlere anlam veren, onları 'ibadet' haline getiren üst ilkedir. Müslümanlar başından beri zikir dediklerinde böyle genel bir ilkeyi anladılar. Onlar için namaz zikir olduğu gibi Kuran-ı kerim okumak zikir hatta kitabın kendisi bir zikirdi. Onlar biliyordu ki zikirle ne oluyorsa ibadet ile de aynı şey oluyordu: her ikisi de Allah'ı hatırlamak, O'nun karşısında durmak, O'nunla konuşmak ve O'na sığınmak demektir.
Zikir en büyük ibadettir ve ibadet en büyük zikirdir.

ZİKİR GAFLETTEN UYANMAKTIR
Zikir hatırlamak anlamına gelir. Zikirde belirli dua sözcüklerinin tekrar edilmesi veya ilahi isimlerin birden çok söylenmesi onu bu anlamından uzaklaştırmaz.
Zikirde tekrar sadece hatırlamaya katkı sağlamak anlamı taşır. 'Allah'ı çok zikredin' ayetini yorumlayan alimler, kast edilenin nicelik değil, zikirde süreklilik olduğunu belirtirken bunu hatırlatır. Bu yönüyle zikre başka bir anlam vermek doğru olmaz. Kelimenin zıddı unutmaktır.
İnsan kelimesinin 'nisyan' ve 'ünsiyet' anlamlarından türetildiğini düşünürsek unutmanın onun ayrılmaz özelliği olduğunu da hatırlarız. İnsan sürekli unutacak, ibadet ise ona unuttuğunu hatırlatacaktır. Nitekim ayet-i kerimede 'Unuttuğunda Allah'ı zikret' denilir. Unutmak insana hakim hal olursa, artık ona gaflet denilir. İşte zikir gafletten kurtularak Allah'ı hatırlamak demek iken zikrin sürekliliği insanda gaflet halinin baskın olmasından kaynaklanır.

ZİKİR TÜRLERİ
Zikir üzerine söz edenler müslümanların bir bölümünü şekilcilikle eleştirir.
Şekilcilik dinde her zaman ciddi bir mesele olarak ortaya çıkmıştır. Bu şekilciliğin zikir tarzlarında da bulunabileceğini kabul etmek gerekir. Fakat alimler zikir türlerini tasnif ederken insanları ikaz etmiş, şekilciliğe kapılarak zikrin anlamı hakkında 'gaflete' düşmemeleri için onları uyarmışlardır.
Zikir üç şekilde yapılır: Birincisi insanın diliyle bir ismi veya dua cümlesini zikretmesidir. Bu zikir her ne söylenirse söylensin işin temelidir. İnsan düşünen/ konuşan canlı olduğuna göre düşünmenin dille ifadesi beklenir. İnsan konuşmadan dine dahil olamaz. Kelime-i şehadet dille söylenerek insan Müslüman olabiliyor. Bu meyanda Kuran-ı Kerim okumak başta olmak üzere dinin bütün ibadetlerinde dille ilgili bir yön vardır. Dil insanın zihnini temsil ederek bütün ibadetlerin zemini haline gelir. Ancak dildeki ibadetin ve zikrin değeri zihin ile (veya kalp de denilebilir) ilişkisidir. Dil zihinle ne kadar ilişkili ise yapılan ibadet/zikir o kadar kıymetlidir. Kuran-ı Kerim'de zikirden söz ederken Allah'ı zikretmek, O'nun nimetlerini zikretmek, ismini zikretmek gibi farklı zikir türlerinden söz edilir.
Sahabeye Hz. Peygamber zikir türlerini telkin ve talim etmiştir. Namazın akabinde okunan zikir ve tespihler Müslümanlar arasında en yaygın bilinen zikirlerdir.
Bununla birlikte bütün dualar, niyazlar, insanın Allah karşısında iltica ve halini arz ettiği bütün ifadeler zikir cümleleri olarak kabul edilebilir. Hayatın her anında ve işinde bir dua ve zikir kelimesi vardır.
Müslümanlar zikrin sözle başlayıp fiile taşınan bir derinliğe sahip olduğunu unutmazlar. Zikirde söylenen sözler bir anlam taşır. 'Allah'tan başka ilah yoktur' demek insanın kendine bir bilgiyi telkin etmesidir. Zikrin gayesi bu bilgiye göre yaşamaktır. Dille yapılan zikre davranışları eklenerek fiil ve söz birleşir. Zikrin üçüncü türü de insanın haliyle zikridir. Bu durumda insan için Allah'ı unutmak istisna, zikretmek ise sürekli hale gelmesidir. Bu hale ulaşan insan gerçek anlamda 'zakir' olarak isimlendirilir.
Allah her anımızı böyle eylesin!

BİR HİKAYE
Şeyh Ebu Medyen Mağrib'in büyük sufilerindendi. Müritlerine zikir yaptırırken sadece 'Allah' ismini zikretmelerini istermiş.
Müritlerinden birisi 'Efendim! Başka şeyhler müritlerine türlü ilahi isimler veriyor, onlar başka isimler de zikrediyor; biz niçin sadece Allah diyoruz' diye sormuş. Ebu Medyen şöyle demiş: 'Allah kuluna yetmez mi?' Bu cevap gerçekte bir ayettin okunmasından ibarettir. Ebu Medyen ayeti daha geniş anlamda alarak 'Allah her bakımdan kuluna yeter' demiştir.
Tarikat erbabı arasında muhabbet kaynaklı atışmalar olurmuş! Bu meyanda şöyle bir hikaye anlatılır: 'Dervişlerden birisi ötekine 'siz ne yaparsınız?' diye sorunca öteki derviş şöyle cevap vermiş: 'Allah deriz döneriz, Allah deriz döneriz.' Bu kez o sormuş: 'Efendi! Siz ne yaparsınız.' İlk soruyu soran derviş cevap vermiş:
'Biz de Allah deriz lakin bir kez Allah dedikten sonra bir daha dönmeyiz.' Allah lafza-i celali böyle bir isimdir: Anlamını düşünen insan bazen yerinde duramaz döner durur, bazen hareket edemez, yerine çakılır kalır. Her iki durumda da Allah kuluna yeter.

BİR AYET
'Beni zikredin, ben de sizi zikredeyim; bana şükredin nankörlük etmeyin.'
Allah'ı zikretmek bütün ibadetlerin ana fikrini teşkil eder. Aslında ibadetler Allah'ı hatırlamak için emredildi. İbadetlerin farklı zamanlara tahsisi ise değişik zamanlarda günün yoğunluğunun dışına çıkarak Allah'ı hatırlamamız ve zikrin bereketini güne yaymaktır. Hz. Peygamber müslümanın hayatlarını zikir üzere inşa etti: Bir Müslüman her ne yapsa besmeleyle yapar, Allah'ı hatırlar; yatağına yatsa veya yatağından kalksa besmeleyle kalkar, Allah'ı hatırlar; bir lokma yese besmeleyle yer vs. Velhasıl hayatın her anı besmeleyle açılır ve kapanır. Gün iki besmele arasında yaşanır müslümanın hayatında. Müminler Allah'ın rab olduğunu kabul ederek bir bilgiyle doğarlar. Zamanla ihtiyaç ve beklentiler insanın dikkatini başka yere çekerek bu bilgiyi unutur. Zikir ve ibadetler ilk söz ile araya giren engellerin ortadan kalkmasını sağlar. Biz Allah'ı zikrederiz, O da bizi zikreder. Bununla birlikte zikir önce O'ndan gelir: Allah bizi zikretmese biz O'nu zikredemezdik.

BİR HADİS
'En faziletli zikir La-ilahe illellah (Allah'tan başka ilah yoktur) zikridir.' Müminler türlü zikir ve tespihler ile Allah'ı zikrederler. Zikrin amacı her anda Allah'ı yad etmektir. Her duruma uygun bir zikir vardır ve bunlar kitaplarda yazılmıştır. Bütün zikirlerin anlamı ise kelime-i tevhitte toplanmıştır. Kelime- i tevhit yani 'Allah'tan başka ilah yoktur' cümlesini söylemekle insan Müslüman haline gelir. Bu yönüyle her şey bu cümlede toplanır. Yunus Emre bir şiirinde 'Dört kitabın manası toplanır bir Elif'te' demişken başka bir mısrada ise 'Dört kitabın manası la-ilahe illellah' der. Dört kitap Allah'tan gelen büyük kitaplardır. Bunların hepsinin ortak anlamı 'Allah'tan başka ilah yoktur' demektir. Bütün peygamberler bu davete insanları çağırmışlardır: onlar başka hiçbir şey istememiş, buna bir ücret de talep etmemişlerdir. Bu nedenle de bütün peygamberlerin getirdiği ana cümle zikirlerin en üstünü kabul edilmiştir. Ahirette 'teraziye konulunca' hiçbir şey ona denk gelmez. Zikre başlanırken de 'bilin ki Allah kendisinden başka ilah olmayandır' diye başlanması bundandır

SORU-CEVAP
İnsanın değerini anlatmak üzere 'Secde insanadır' deniliyor, bu ifade doğru mudur? Secde insana yapılabilir mi?
Bir insanın veya bir varlığın ibadet maksadıyla secde etmesi, sadece Allah'ın karşısında geçerli olabilir. Hiçbir şekilde Allah'tan başkasına secde edilemez. Kula kulluk yapılamaz. Bununla birlikte bazen tazim maksadıyla eğilmek söz konusu olabilir. Böyle bir saygı gösterisi kültüre ve örfe göre saygı ifadesi kabul edilebilir belki fakat 'secde' kabul edilemez. Bir insan secdedeki gibi yere kapanmakla secde etmiş olmaz; secde Allah'ın karşısında ibadet maksadıyla belirli bir şekilde yere kapanmaya verilen isimdir. Secdeyi secde kılan bu niyettir. Fakat İslam tazim maksadıyla bile olsa başkası için yere kapanmayı doğru bulmaz ve onu insana zülüm kabul eder: yere kapanan için zülüm, önünde yere kapanılan için de zülüm! Ayette geçen Adem'e secde meselesine gelirsek, orada secde Adem'e değildi. Melekler ilahi emre secde ederek gerçekte Allah'a secde etmişlerdi. Çünkü secde emrini veren Allah'tır. Buradan hareketle 'secde insanadır' demek, insanı kendisi gibi biri karşısında köleleştirmek ve özgürlüğünü sınırlamak insana haksızlıktır.